Kadın…
Nedir kadın?
Karşı cins…
Erkeğin karşıtı…
İki cinsten biri… Ya da üç-dört cinsten biri…
Sürekli olarak aşağılanan, hor görülen, dövülen, öldürülen, evlere hapsedilen, eğitimden uzak tutulan, çocuk fabrikası olarak kullanılan, cinsel bir meta olarak betimlenen; yüzünü örterek kimliksizleştirilen…
Her çağda, her şekilde zulmedilen…
Sözde kadını korumak ve değer vermek için oluşturulmuş sıfatlar, günler ve de kurumlar/kuruluşlar…
“Kadınlarımız, bizim kadınlarımız, Anadolu kadınları, Anadolu anaları…”
“kadınlar günü, anneler günü, kadın dernekleri, siyasi partilerde kadın kolları” filan…
Elbette hepsi iyi niyetli ancak, “kadın” ayrımcılığını körüklemeye yaramıyor mu?
Peki, neden “Erkeklerimiz, bizim erkeklerimiz, Anadolu erkekleri, Anadolu babaları” yok!
Neden “erkekler günü -hadi babalar günü var da- erkek dernekleri, erkek kolları” filan yok!
Onların birtakım sıfatlara, korunmaya ihtiyacı yok mu?
Duruma bakılacak olursa bu sorunun cevabı “yok!” oluyor…
Erkeklerin sıfatlara, korunmaya ihtiyacı yok!
Çünkü erkek egemenler toplumların kurallarını oluşturuyor… Onların “sıfatlara, kollara, dallara” ihtiyacı yok…
Ne demişti geçmişte bir aklı evvel?
“Bir kadın olarak sen sus!”
Yani kadın gülemez, konuşamaz… Susmalı, hep susmalı.
Ne diyor Diyanet’in başı?
“Kadınlarımıza hak ettiği değeri İslam verdi.”
“Kadınlarımız” diyor zât-ı muhterem…
Sanki evlerimiz, arabalarımız, atlarımız, tarlalarımız, giyeceklerimiz, yiyeceklerimiz; kısaca “mallarımız” der gibi sahipleniyor…
Sen kimsin muhterem?
Nereden sizin “kadınlarınız” oluyoruz?
Önce sen haddini bileceksin!
Siz önce kafa yapınızı değiştirin muhteremler!
Kadınlar “sizin kadınlarınız” değildir. Böyle konuşabilmek için önce üslubunuzu sonra da kadınlarla ilgili, tahrif ettiğiniz Kur’an ayetlerini düzeltin; Örnek mi istiyorsunuz; işte Diyanet’in sözde yeni meali; “…onları (hafifçe) dövün.” (Nisa, 34) Dayak olayını hafifletmek için bir de paranteze almışlar (hafifçe) dövün diye. Hafifçe dövmek nasıl oluyorsa, bir de tarifini yapsaydınız!
“Kadınlarımıza hak ettiği değeri İslam verdi.” diyor ya zât-ı muhterem. Elbette bu sözde kısmen de olsa haklılık payı var. Şimdi haksızlık etmeyelim…
Evet, kadınlara haklarını 1400 yıl önce İslam verdi… Düşünecek olursak belki Musevi ve Hristiyan dini de kadınlara haklarını vermiştir. Sonuçta dinin bir tek sahibi var, o da Allah… Bütün ilâhi dinlerin ortak adının İslam olduğu* kabul edilecek olursa görünen o ki; Allah’ın verdiği hakları kulun geri aldığı apaçık ortada…
Devam edelim muhteremin cümlesine… Evet, kadınlara haklarını İslam verdi. Ancak sizlerin de temsilcisi olduğu zihniyet, Hz. Muhammed’in ölümünün hemen ardından o verilen hakları fazlasıyla geri aldı. Sonra ne oldu? Aradan 1400 yıla yakın bir zaman geçti ve bir Mustafa Kemal çıktı, kadınlara haklarını iade etti. Kafes arkasından, peçe altından çıkartıp onlara seçme ve seçilme hakkı tanıdı. Kimlik verdi… Sonra ne mi oldu? Mustafa Kemal Atatürk’ün hemen ardından ortaya çıkan eskinin zihniyeti kadına verilen özgürlük haklarını geri almak için bin bir kılıf uydurmaya başladı. Hâlâ da devam ediyor… İşin en üzücü yanı ise bazı kadınların bu durumdan hoşnut oluyor görünmesi…
Peki, hiç düşündük mü?
Neden kadın ya da erkek diyoruz da “insan” demiyoruz…
Kadın, erkek, çocuk; tamamı insan değil mi?
Yanımıza gelen birisini önce insan olarak görmek çok mu zor?
Allah adildir ve kulları arasında cinsiyet ayrımcılığı yapmaz. Nitekim Kur’an’da Allah kullarına “Ey kadınlar!” ya da “Ey erkekler!” diye hitap etmiyor, “Ey inananlar” diyor… Ne demek, ey inananlar? Ey insanlar demek. Burada kadın-erkek ayrımcılığı var mı? Yok!
Ayrıca bazı müfessirler, Yâsîn Suresi 1. ayette yer alan “Yâ-Sîn” hitabını “Ey insan!” olarak çeviriyorlar. Yani Kur’an doğrudan insana hitap ediyor…
Peki, bize ne oluyor da “Allah’ın en güzel şekilde yarattım” dediği bir insana, insan gözüyle değil de sadece kadın ya da erkek gözüyle bakıyoruz!
Biz kimiz ki, Allah’ın en güzel şekilde yarattığı insanı “kadın” diyerek ötekileştiriyoruz, belli kılıflara sokuyoruz ve ona âdeta bir meta gözüyle bakıyoruz…
Kadınlar günü, kadın hakları, kadın kolları filan…
Geçiniz bunları bir kalem.
Önce insan, önce insan!
Tülay Hergünlü
İstanbul, 10 Mart 2022
* Prof. Dr. Süleyman Ateş, “İslam ilahî dinlerin ortak adıdır.”
(http://www.suleyman-ates.com)