Mevlid Kandili insanı insan yapan bütün güzelliklerin odaklandığı bir şahsiyet olan rahmet elçisi Hz. Peygamberin doğumunu kutladığımız, onun bireysel ve toplumsal hayatımızı aydınlatan insanlık ve merhametini, insaf ve adaletini, sabır ve metanetini, kerem ve cömertliğini, kısaca insanlığa sunduğu değerleri anlayıp hayatımızı onun yüce ahlâkıyla güzelleştireceğimiz bir tazelenme mevsimidir. Mevlid, sözlükte “doğum yeri ve zamanı” anlamına gelir.

Mevsim kelimesi de Arap ülkelerinde hem mevlidi hem diğer bayram kutlamalarını ifade eden geniş bir mâna taşır. Mevlit Kandili, iki cihan güneşi alemlere rahmet olarak gönderilen Hz. Muhammed Mustafa’nın (s.a.v.) dünyaya gelişinin yıl dönümüdür.Kandiller; öze dönüşün, Yüce Yaratanımıza yürekten yakarış ve yönelişin, günahlarla kirlenmeye yüz tutmuş gönüllerimizi arındırmanın, geçici olanla kalıcı olanı fark etmenin, kalp gözümüzü açıp gönül dünyamızı temizlemenin fırsatı olan, nefsin yanıltıcı arzu ve isteklerinden uzaklaşmanın imkânlarını sunan kutlu zaman dilimleridir.
Yüce Allah, semayı yıldızlarla süslemiş, melaikeyi Cebrail (A.S.) ile süslemiş, cenneti köşklerle ve hurilerle bezemiş, günleri Cuma günüyle süslemiş, ayları Ramazan ayı ile süslemiş, kitapları da Kur’a-ı Kerim ile tezin etmiş, Kur’an-ı Kerim’i de ‘Bismillâhirrahmânirrahîm’ ile tezin eylemiş, peygamberleri de Âlemlere Rahmet Muhammed Mustafa Efendimiz (S.A.V.) ile tezin etmiş, geceleri de mübarek gecelerle süslemiştir. O mübarek gecelerden birini de biz Mevlid Kandili olarak kutluyoruz.  Rabbimiz Allah bir insan yarattı ve bizi Habibi Kibriya Muhammed Mustafa’ya ümmet eyledi. Mevlid Kandili’nde Peygamber Efendimizin dünyaya teşriflerini idrak ediyoruz.  571 yılının Peygamber Efendimiz 12 Rebiülevvel'de, sabaha karşı dünyaya buyurdular. Peygamber Efendimizin doğduğu gece, İran şahlarının yaşadığı Kisra Sarayı’nda 12 şerefe yıkılmış, ateşe tapanların bin yıldır yanan ateşi sönmüş, Lut civarında Sedun Nehri akıntı yönünü değiştirmiş, Sava şehrinin gölü aniden kurumuş, Kâbe-i Muazzama’daki putların hepsi yere düşüp kırılmış. İşte Resulü Müctebâ Efendimizin doğduğu gece böyle bir gece.
Peygamber Efendimiz bir Pazartesi günü sabaha karşı doğdu. Resulullah Efendimize peygamberlik bir Pazartesi günü verildi. Müslümanların Mekke’den, Medine’ye göç etmek için yola çıkması yine bir Pazartesi günü olmuştur. Son olarak Peygamber Efendimizin vefatı da bir Pazartesi günü olmuştur. O yüzden Pazartesi günü de Müslümanlar için sembol bir gündür ve kıymetlidir. Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed’in (S.A.V.) dünyaya geldiği yıla Fil Yılı deniliyor. Kâbe, Hz. Adem döneminde inşa edilmiş. Şuanki haliyle ise Kâbe, Hz. İbrahim tarafından inşa edilmiş. Kâbe şimdi değerli olduğu gibi tarih boyunca da her zaman önemli bir yer olarak kabul edilmiş. Kâbe’yi ziyarete gelenler orayı adeta bir merkez haline getirmiş. İşte Fil Yılı’nda da Yemen Kral’ı Ebrehe, Kâbe’ye benzer bir mabet yapmış. Kendi yaptığı mabedin daha önemli olmasını isteyen Ebrehe, Kâbe’yi yıkmak için büyük bir ordu toplamış. Ordusu o kadar güçlüymüş ki o zamanın tankları olan filler Ebrehe’nin ordusunu çok güçlendiriyormuş. Ancak Yüce Allah, ebabil kuşlarıyla Ebrehe’nin ordusunu yerle bir etmiş. Bu olay Kur’an-ı Kerim’de, Fil Suresi ile bize anlatılıyor.

Doğudan batıya bütün âlemin nurlara büründüğü, İlâhi değişimin tecelli ettiği o gece neler oldu neler? Yahudi ileri gelenleri ve âlimleri kitaplarında daha önce rastladıkları işaret ve müjdelerin açığa çıktığını gördüler. Kimsenin haberi olmadan en önce onlar bu müjdeyi verdiler. O gece Yahudi âlimleri semâya bakıp “Bu yıldızın doğduğu gece Ahmed doğmuştur” dediler.(1) Bîr Yahudi İleri geleni Mekke’de Peygamberimizin doğduğu gece, içlerinde Hişam ve Velid bin Muğire, Utbe bin Rabia gibi Kureyş ileri gelenlerinin bulunduğu bir toplantıda, -“Bu gece sizlerden birinin çocuğu oldu mu?” diye sordu. -“Bilmiyoruz” diye cevap verdiler. Yahudi, “Vallahi sizin bu ihmalinizden iğreniyorum! “Bakın, ey Kureyş topluluğu, size ne söylüyorum, iyi dinleyin. Bu gece, bu ümmetin en son peygamberi Ahmed doğdu. Eğer yanlışım varsa, Filistin’in kudsiyetini inkâr etmiş olayım. Evet, onun iki küreği arasında kırmızımtırak, üzerinde tüyler bulunan bir ben var” dedi. Toplantıda bulunanlar Yahudinin sözünden hayrete düştüler ve dağıldılar. Her birisi evlerine döndüğünde bu durumu ev halkına anlattılar. “Bu gece Abdülmuttalib’in oğlu Abdullah’ın bir oğlu doğdu. Adını Muhammed koydular.” haberini aldılar. Ertesi gün Yahudiye vardılar: -“Bahsettiğin çocuğun bizim aramızda dünyaya geldiğini duydun mu?” dediler. Yahudi, -“Onun doğumu benim size haber verdiğimden önce midir, sonra mıdır?” dedi. Onlar, -“Öncedir ve ismi Ahmed’dir” dediler. Yahudi, -“Beni ona götürün” dedi. Yahudi ile beraber kalkıp Hz. Amine’nin evine gittiler, içeri girdiler. Peygamberimizi Yahudinin yanına çıkardılar. Yahudi Peygamberimizin sırtındaki beni görünce, üzerine baygınlık geldi, fenalaştı. Kendine gelip ayıldığı sırada, “Ne oldu sana, yazıklar olsun” dediler. Yahudi, “Artık İsrailoğulları’ndan peygamberlik gitti. Ellerinden kitap da gitti. Artık Yahudi alimlerinin kıymet ve itibarları da kalmadı. Araplar peygamberleriyle kurtuluşa ereceklerdir. “Ey Kureyş topluluğu, ferahladınız mı? Vallahi size, doğudan batıya kadar ulaşacak bir güç, kuvvet ve bir üstünlük verilecektir” dedi.(2) Kâinatın Efendisini dünyaya getiren bahtiyar annenin henüz dünyaya gelmeden görüp gördükleri çok manalıydı.. Peygamber Efendimize hamileyken rüyasında, “Sen, insanların en hayırlısına ve bu ümmetin efendisine hamile oldun. Onu dünyaya getirdiğin zaman ‘Her hasetçinin şerrinden koruması için bir ve tek olana sığınırım’ de, sonra ona Ahmed yahut Muhammed ismini ver.” Yine kendisinden çıkan bir nurun aydınlığında bütün doğuyu ve batiyi, Şam ve Busra saray ve çarşılarını, hattâ Busra’daki develerin uzanan boyunlarını gördüğünü Abdülmüttalib’e anlatmıştı.(3) Aynı gece Hz. Âmine’nin yanında bulunan Osman ibn Âs’ın annesinin gördükleri de şöyle: “O gece evin içi nurla doldu, yıldızların sanki üzerimize dökülecekmiş gibi sarktıklarını gördük.” Evet bu ulvî anı dile getiren Mevlid’in yazarı Süleyman Çelebi bütün bu hakikatleri şu beytiyle şiirleştirmiştir: “Hem Muhammed gelmesi oldu yakin Çok alametler belirdi gelmedin” Rebiülevvel ayının 12. Pazartesi gecesi, yapılan hesaplamalara göre, Miladi takvime göre 20 Nisan’a denk gelen gece idi. Dünyayı şereflendiren iki Cihan Serverinin üzerini o günün bir âdeti olarak bir çanakla kapattılar. Araplara göre o zaman, gece doğan çocuğun üzerine bir çanak koymak ve gündüz olmadan ona bakmamak âdetti. Fakat bir de baktılar ki. Peygamber Efendimizin üzerine konulan çanak yarılarak ikiye ayrılmış, Efendimiz gözlerini gökyüzüne dikmiş, başparmağını emiyordu.(5) Evet, bu işaret her türlü küfrün, zulmün, şirkin ve her türlü bâtıl inanç ve âdetlerin parçalanıp yok olması, imanın, nurun ve hidâyetin kâinatı aydınlatması için gönderilmiş bir Peygamber idi. Aynı gece Kabe’de tapılmakta olan cansız putların çoğunun başaşağı devrildiği görüldü. Aynı gece Kisra sarayının beşik gibi sallanıp on dört balkonunun parçalanıp yerlere düştüğü öğrenildi. Sava’da mukaddes tanınan gölün suyunun çekilip gittiği görüldü. Bin senedir yakılan ve söndürülmeyen mecusi ateşinin sönüverdiği müşahede edildi. Bütün bunlar işaret ve alamettir ki, yeni dünyaya gelen zat ateşe tapmayı, puta tapmayı kaldırıp, Fars saltanatını parçalayarak Allah’ın izni olmadan kutsal tanınan şeylerin kutsallığını ortadan kaldıracaktır.(6) İşte bu geceye Veladet-i Nebi gecesi diyor ve onun bütün kalbimizle, ruhumuzla her sene yeniden yâd edip kutluyoruz. Bütün kâinatla bu geceyi karşılayarak onun âleme teşrifine kıyam ediyoruz. 
Getirdiği ebedi nura, açtığı saadet caddesine ve sünnet-i seniyyesine yeniden sımsıkı sarılmak ve Mevlid Kandilini vesile ederek ona yeniden biatimizi, bağlılığımızı tazelemek ne yüce bir şeref ve ne büyük bir saadettir. 

Resulullah Efendimiz, 610 yılında 40 yaşındayken peygamber oldu, 52 yaşındayken Miraç’a yükseldi, sonra da Allah’ın izni ile İslam devletini kurmak için 622’de Mekke’den, Medine’ye hicret etti. Peygamber Efendimiz Hicret’ten 11 yıl sonra bir Pazartesi günü, 63 yaşındayken vefat etti. Peygamber Efendimiz 11 kadın ile evlenmiştir ama bu evlilikleri dini maksatlarla olmuştur. Peygamber Efendimiz, 8 aylıkken konuşmaya başlamıştır. Peygamber Efendimiz kendi doğumunu şöyle ifade ediyor, “Ben İbrahim’in duasıyım, ben İsa’nın müjdesiyim. Ben doğduğumda annem, kendisinden çıkan bir nurla Şam saraylarının aydınlatıldığını gördü.”
Kısaca Hz. Peygambersiz ve O'nun müşahhas örnekleri olan sünnetsiz bir İslam olmaz.
O'nun dünyayı teşrif ettiği bu gece rahmetin, insanların bâtıldan kurtulup hakla tanışmasının, tevhidin, kardeşliğin, Allah'ın rızası istikametinde kulluğun tanınmaya başladığı gecedir.
Bu gece bolca salat ü selam okumak, namaz kılmak ve dua etmek inşaallah şefaatlerine nail olmaya vesiledir.Yüce Rabbim bizleri sevgili Resulünün şefaatine nail eylesin.

Mevlid Kandilimiz Mübarek Olsun..              Kaynaklar: (1)İbn-i Sa’d, Tabakat, 1:60. (2)A.g.e, 1:162-163. (3)Taberî Tarihi, 2:125; İbn-i Sa’d, Tabakat, 1:102. (4)A.g.e., 1:102. (5)İbn-i Sa’d, Tabakat, 1:102. (6)Bediüzzaman, Mektûbat,s:161,162.