Nasreddin Hoca olgunluk dönemindedir ve o günlerde dünya salgın bir hastalık dönemini yaşamaktadır. İnsanlar, bulaşan ve hızla yayılan bu hastalık karşısında ne yapacağını bilemezler. Hoca bunun farkındadır ve topluma gereken uyarıları yapmıştır. Bir sabah avluya çıktığında “etrafta ne var, ne yok, bir bakayım!” diye bahçe kapısını açar, kapıyı açar açmaz, kendisini gören bir grup insanın koşarak kendisine geldiğini görür ve bunun üzerine Hoca bahçe kapısını hızla kapatır.
Gelenler, heyecanla; “Hocam ne oldu? hani sen bizi sever, bizim için Timur’un huzuruna bile çıkardın, şimdi ne oldu? Aramızdan kara kedi de geçmedi ya!” diye gülerler!
Nasreddin Hoca, kendinden emin şekilde avludan seslenir: “Sizi sevdiğim için kapıyı kapattım, lakin sizin beni sevmediğinizi de fark ettim. Bu ne haldir böyle, size dün seslendim, uyardım; Uzak coğrafyalarda çıkmış bir hastalık uçarak, koşarak üzerimize geliyor, şimdilerde Akşehir’i Karaşehir yapmak için fırsat kolluyor. Bu hastalık etmeni bir vürüs ve Corona ailesinden geliyor ve mutasyon geçirdiği için şimdiki adı Covid-19. Covid kişi, makam mevki, ün ünvan ayırt etmiyor, ayrıca temas ettiği her vücudun dayanıklılığına göre davranıyor. Bu virüs akıllı! sanmayın ki gözle görünmeyecek kadar küçük bu musibet benim gibi bir aslana bir şey yapmaz, yapamaz. Virüs varlığını devam ettirmek için yeni yol ve yöntemler buluyor, değişiyor ve sayısını artırarak yayılmayı, daha çok bedeni hasta ederek koşmayı marifet biliyor. Kendini hayatta tutmak için, ulaştığı canlıyı yani insanı kontrolüne alıyor, nefesini kesiyor, nefes almak mümkün olmuyor. Ey ahali, bu virüs Kovid iken dikkat etmezseniz, çoğalmasına izin verirseniz bakarsınız değişir Movid olur, onun nasıl davranacağını öğreninceye kadarsa çok daha hızla insan hayatını tehdit edebilir.
Şimdi daha önce duyurduğum gibi birbirinizden beş adım uzak durun, evinize gidin, çalışacaksanız bağda, bahçede, tarlada çiftçiliğe devam edin. Ancak birbirinize yaklaşmadan faaliyetleri yapın, hem de eskisinden daha dikkatli şekilde; her girdiyi ne bir ölçü fazla ne bir ölçü eksik miktarınca kullanın, bir bardak su yerine bitkiye üç bardak su vermeyin, suyu iktisatlı kullanın, unutmayın salgın bizim alacağımız tedbirlerle kontrol altına alınabilir, yoksa uzun sürer, hepimiz hasta eder ve üretim yapacak sağlıklı insan kalmaz. Böyle olursa Allah korusun ambarlardaki buğdaylar tükenir, kıtlık ve açlık kapımız çalar. Demek ki şimdi eskisinden daha farklı davranmalıyız çünkü gelecekte neyle karşılaşacağımızı bilemiyoruz. Bunun için en yüksek verimi almak, yüksek verimlilikle çalışmak zamanıdır, buna göre uygulamalar yapın, davranın. Üretirken bir damla suyu, hasat yaparken ise bir buğday danesini heba etmeyin. Halen Dünya’da bir Gıda ve Tarım Örgütü kurulmamış olsa da, bilirsinin artan nüfus artan gıda talebi demektir. Bir dünya devleti olarak biz Büyük Selçuklular toprağımızı kadim birikimimizle hak ve adaletli olarak pay etmek yanında, verimli işleten çiftçilere veririz, gereken ilgiyi göstermeyip başarısız olanlar olursa, alır daha iyi işletecek olanlara veririz. Demek ki, salgın hastalıkla mücadele etmek için; kendimizi koruyacağız, yapmamız gereken işleri hakkıyla yerine getireceğiz.”
Ahali, bu uyarıları yeni duyuyormuş gibi birbirlerine dönerek bakışırlar “Hoca haklı, bize daha önce de söylemişti. Lakin “bir şey olmaz, konuşun, yürüyün, koşun!” diye elinde sopasıyla sokak sokak dolaşan “dedikoducu matrak kedinin (bugünkü ifadesiyle sosyal medya)” hep yaptığını yine yaptığını fark edememişiz, idrak edememişiz!” der gibi bakarlar ve Nasreddin Hoca’ya; “Anladık Hocam, Kazan ölmez, Fil doğurur!” diyerek, konuyu kavradıklarını ifade ederek sevgi gösterisinde bulunurlar.
Nasreddin Hoca ise kapıyı hafifçe aralayıp seslenir: “Kıymetli dostlarım bilirsiniz, benim gönül kapım hep açıktır. Şöyle bir bakın etrafınıza gönülden bana ve size bağlı olanlar, gönül gözüyle olaylara bakanlar aranızda yok! Onlarla aramızda ne bir duvar ne başka bir engel vardır, aramızda kapı yoktur, parolaya da ihtiyaç duymazlar, engelsiz (kablosuz) bağlanırlar, yani hep çevrimiçidirler, benim gönlümün içimdedirler, gönlümdedirler.
Kalabalıktan biri Hocam o çevrimiçi(online) de ne ola ki? diye seslenir.
Hoca: “Evlat kalpten kalbe bir yol vardır, yolda ilerleyen mânâdır, mânâ sevgi yüklüyse insanın ruh iklimini güzelleştirir, direncini güçlendirir, mikroplara karşı vücut savunmasını artırır. Tabi ki esas olan yan yana gelmek değil, mânâları buluşturmak, paylaşmak, müşterek kılmaktır. Mânâ aktarımı içinse göze, kulağa, burna, ele, dile ihtiyaç yoktur. Gelin! hepimiz çevrimiçi kalalım, gönlümüzde sevgi ve dostluğu büyütelim, bunun için okuyalım öğrenelim, çalışalım ama Evde Kalalım, sağlıcakla kalalım…” der. Kalabalık fiziken uzak olmanın gönülde olmaya engel olmadığını anlar ve çevrimiçi kalmanın, gönülde olmanın önemini fark ederek evlerine dönerler…