Bir türkü vardır. “Karakolda doğru söyler, mahkemede şaşar”… Gerek emperyalist devletlerin sözcüleri, gerekse her boydan ve renkten işbirlikçileri “Karakolda doğru söyleyip, mahkemede şaşmayı” alışkanlık haline getirmiştir. Bu maskeli duruş, dün de böyledir, bugün de böyle...
Recep Tayyib Erdoğan, “Türkçülüğe de Kürtçülüğe de karşıyız. Bu ülke üzerinde ameliyat yaptırmayız” demiştir.
Gel de inan…
Dediklerine mi inanmalıyız, yoksa yaptıklarına mı?
Siyasetçilerin sıkça kullandıkları bir ifade vardır. “Yaptıklarımız, yapacaklarımızın teminatıdır” derler.
AKP “Kurucular Kurulu’nun, AK KİTAP başlıklı tüzüğü, akıllara ziyan bir teslimiyet örneğidir. Erdoğan’ın CFR’nin önüne gelinlik kız misali görücüye çıktığı yadsınamaz bir gerçektir. Verilen sözlerden sonra, Amerika’nın çıkarlarını başka ülkelerde korumakla görevli CFR, ABD patentli AKP’nin kurulmasına onay vermiştir.
Sadece adı AK KİTAP olan tüzüğün sekizinci sayfasında aynen şöyle denmektedir.
“Partimiz, merkezi idareden uzaklaşmayı öngörmektedir.”
Bu madde, doğrudan doğruya Türkiye’nin eyaletlere bölüneceğinin işaretidir.
Bir diğer deyişle, devrimle kurulan üniter ulus devleti bölmenin reçetesi değil midir bu ifade?
ABD’nin Büyük Ortadoğu Projesi’nin Eşbaşkanı olduğunu gururla 34 yerde kameraların önünde söyleyen biri ülkeyi kurbanlık koyun misali kesip biçmenin kasaplığına soyunmamış mıdır?
2003’de ABD, BOP tatbikatı olarak Irak’ı işgal ederken o işgale Türk Ordusu’nu da ortak etmek isteyen kimdir?
ABD’nin Irak’ın Kuzeyinde feodal aşiret reislerine kurdurduğu çakma devlete ekonomik ve siyasal olarak destek olan kimdir?
ABD’nin Irak’ı işgal eden askerleri için memlekete sağ salim dönsünler diye dua ederken, Irak’ta katledilen insanları, tecavüze uğrayan kadınları görmezden gelen kimdir?
ABD’nin füze kalkanına “evet” diyen kimdir?
Emperyalizmin uzantı dosyalarından “Demokratik Toplum Kongresi”, gayr-ı resmi “federal meclis” gibi çalışırken susup, parmağını oynatmayan kimdir?
Tam bu noktada suskunluğu ile dikkat çeken, bir Demokratik Kitle Örgütü’nü de “HAYIRLA” yad etmemiz gerekmektedir. Adı mı?.. Okuyan yazandan daha ariftir demekle yetinelim.
İşbirlikçi yazılı ve görsel basın narkoz verip, emperyalizmin bölücü bıçağını bilerken ülkeyi ayıltmak isteyenleri zindanlara kapatan, savcılığa soyunan kimdir?
Kuruluş manifestosunda Türkiye, İran, Irak ve Suriye’den toprak alarak “Büyük Kürdistan”ı kuracağını söyleyen bölücü terör örgütünün başıyla gizli, gizli emrinde çalışan “Benim müsteşarlarım, benim memurlarım”ı görüştüren kimdir?
Bu örnekleri çoğaltmak mümkün… Uzun sözün kısası Bay Eşbaşkan’ın yaptıkları yapacaklarının teminatı olmaya devam edecek gibi görünüyor.
Bu çift ölçülü ifadeler dışarıda farklı mı dersiniz?
Türkiye’ye parçalamaya çalışanlara, “iki dilli, iki bayraklı, iki milletli, iki silahlı güçlü, özerk Kürdistan” dayatanlara bakalım bir de…
Emperyalizmin liderlerinden seçmeler…
“Türkler, insanlığın tek insanlık dışı tipidir.” İngiliz başbakanı William Gladstone (1809 – 1898)
“Türkler, bir insanlık kanseri, kötü yönettikleri toprakların etine işlemiş bir yaradır.” İngiliz Başbakan’ı Lloyd George (1863 – 1945)
ABD Başkanı Thomas Woodrow Wilson’un (1856 – 1924) isteğiyle 1917’de yayınlanan İtilaf Devletleri bildirisine şu ifade eklenmiştir; “Uygar dünya bilmelidir ki, müttefiklerin temel amacı her şeyden önce, Türklerin kanlı despotluğuna düşmüş olan halkların kurtarılması ve Avrupa uygarlığına kesinlikle yabancı olan Türklerin Avrupa dışına atılmasını içerir.”
Türklerin “kanlı despotluğuna uğramış halkların” Kürtler ve Ermeniler olduğunu hatırlatmama gerek var mı?
Aynı Wilson şunları da söylemiştir ama… “Kendinizi gruplar olarak düşünürseniz siz gerçek Amerikalı olamazsınız. Amerika gruplardan oluşmuyor. Kendini bir ‘özel” grubun üyesi olarak gören kişi henüz Amerikalı olmamıştır.”
Türklere gelince “Vur beline kazmayı” “Böl parçala” kur Büyük Kürdistan ile Büyük Ermenistan’ı, kendilerine gelince “özel grubun üyesi olan Amerikalı olamamıştır” ifadesi…
Bu inci de Başkan Roosevelt’ten…
“Bu ülkeyi mahvetmenin yolu, bir ulus olarak yaşamamızı engellemenin yolu; birbiriyle dalaşan Alman-Amerikalı, İrlandalı-Amerikalı, Fransız-Amerikalı, İskandinav-Amerikalı olarak her biri ayrı grubun kendi ayrı kimliğini benimseyerek yaşamasıdır”…
Emperyalizmin üstatlarından Nelson A. Rockefeller ise Başkan Eisenhower’a yazdığı mektupta şunları söylemiştir.
“Biz askeri paktlarımızı kurmayı ve sağlamlaştırmayı hedef alan tedbirlere devam etmeliyiz. Büyük ölçüde politik ve askeri nüfuzu garantileyecek genişlikte bir ekonomik yayılma planını Asya, Afrika ve diğer azgelişmiş bölgelerde uygulamak zorundayız. Bu ülkelere yapılacak yardımlar ve açılacak krediler öncelikle askeri nitelikte olmalıdır. Oltaya yakalanmış balığın yeme ihtiyacı yoktur. Bu noktada Dışişleri Bakanlığı ile aynı fikirdeyim, genişletilmiş iktisadi yardım, örneğin Türkiye’ye, bazı hallerde düşünülenin tersine sonuçlar verebilir. Yani bağımsızlık eğilimini arttırıp, mevcut askeri paktları zayıflatabilir. Bu tip ülkelere –Türkiye gibi- doğrudan doğruya iktisadi yardım yapılabilir, ama bu bize uygun hükümetleri iktidarda tutacak ve bize düşman muhalifleri zararsız bırakacak biçim ve miktarda olmalıdır.”
Durum bu merkezdedir. Emperyalizmin oltasına takılan işbirlikçi balıklara ise efendilerinin yaptıkları yapacaklarının teminatıdır. Merak eden tarihe baksın lütfen…
“Oltaya yakalanmış balığın yeme ihtiyacı yoktur.” Türkiye’yi yönetilerek yönetenlerin burunlarına bir kez oltanın kancası takılmıştır. Bu kancanın açtığı yara ölümcüldür.
Ama bu seferki balık oldukça büyüktür. Ne İspanya’ya ne de Yugoslavya’ya benzememektedir.
Bu nedenle parçalanması gerekmektedir. Malum…BÖL ve YUT!...