Süt ve süt ürünlerinin insan beslenmesi bakımından önemi tüm tüketicileri ilgilendiren bir sektör haline getiriyor. Sektör tüketici, süt üreticisi ve ailesi, süt ve ürünleri işleme sanayi, lojistik ve ilgili diğer sektörler bakımından dinamik bir alanı ifade etmektedir. İç pazar ve uluslar arası ticarete konu olma boyutu da dikkate alındığında üretim ve tüketim, arz ve talep bakımından doğru politikaların oluşturulmasını ve uygulanmasını zorunlu kılmaktadır. Dünya genelinde Türkiye’nin de içinde bulunduğu ilk 10 süt üreticisi ülke, dünya üretiminin neredeyse yüzde 60’ını üretmektedir. Sektör özellikle başta Avrupa Birliği ve Amerika olmak üzere önemli dışsatım geliri sağlamaktadır. Süt ürünleri bakımından ticarete konu olan en önemli iki ürün peynir ve tereyağı olarak yer almaktadır. Dünya süt üretimi 800 milyon ton kadardır.
1990-2000 arasında süt üretimi yüzde 7 artarken 2000-2013 arasında yüzde 34 artmıştır. Dolayısıyla üretimdeki artış bir önceki on yıllık döneme göre 5 kat kadar bir artışı ifade etmektedir. Buda gösteriyor ki 2000’li yıllar dünya süt üretiminde önemli bir artışa sahne olmaktadır. Avrupa Birliği üyesi(28) ülkeler 1990 yılında dünya süt üretiminin yüzde 29’unu, 2000 yılında ise yüzde 27’sini üretiyor durumda iken; bugün beşte biri kadarını üretmektedir. Aynı dönemde Dünya süt üretimindeki artış 1,4 kat iken Çin süt üretimini en fazla artıran(5,6 kat) ülke olmuş ve Türkiye ise 1,8 kat artış sağlamıştır. ABD ise 1,4 kat artışla üretimdeki payını(%12) korumuştur. Türkiye yukarıda da belirtildiği gibi dünyada süt üretimini en fazla artıran ülkeler arasındadır ve son yıllardaki performansıyla kayda değer bir gelişme elde etmiştir.
Süt Sektörüne Bakış
Tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de uzun yıllardan beri süt üretim ve süt ürünleri sektörünün gelişmesine yönelik olarak çeşitli çalışmalar yürütülmektedir. Bu çerçevede süt üretim sektöründe iddialı konumda olan Amerika, Hindistan, Çin, Brezilya gibi ülkeler ve Avrupa Birliği üyesi Almanya ve Fransa gibi ülkeler üretim avantajları veya belirledikleri doğru stratejiler ve uygulamalarla üretimde ve rekabette avantajlı hale gelmişlerdir ve bu üstünlüklerini korumaktadırlar.
Belirtmek gerekir ki önemli bir üretici ülke olan Türkiye’de süt ve ürünleri kalite ölçütleri bakımından ele alındığında, geçmişte özellikle üretim tekniğine yönelik önemli yetersizlikler söz konusuydu. Bir örnek olarak hatırlanacağı gibi kalite sorunları nedeniyle 2002 yılında Avrupa Birliği Türkiye’ye süt ve süt ürünlerine ithalat yasağı koymuştu ve bu yasak Tarım Bakanlığı ve Ambalajlı Süt ve Süt Ürünleri Sanayicileri Derneği (ASÜD) ve sektör paydaşlarının ortak çalışmaları sonucunda 2013 yılında kalkmıştı. Görüldüğü gibi kalite konusu özellikle dış ticarette olmazsa olmaz bir zorunluluk olarak ortaya çıkmaktadır. Dolayısıyla Türkiye bu gerçekler ve dünyadaki gelişmeler doğrultusunda kısa, orta ve uzun dönemi kapsayan iddialı ve ulaşılabilir ve paydaşların üzerinde uzlaştığı ortak bir vizyon tanımlaması üzerinde buluşmak durumundadır.
Buna göre; Türkiye’nin iç pazarın genişlemesi ve dış ticaret seçeneğinin daha güçlü hale getirilmesi için araştırma geliştirme(AR-GE) yanında araştırma ve yayım (AR-YA) üzerinde de durarak kalitenin artırılması ve marka oluşturma faaliyetleri üzerinde yoğunlaşması gerekmektedir. Özellikle katma değeri yüksek önemli bir süt ürünü olan peynir gibi yöresel özgün ürünlerin uluslararası piyasalarda coğrafi işaret gibi yöntemlerle korunarak marka oluşumunda kullanılması üzerinde önemle durulmalıdır. Buna göre sektöre yönelik olarak aşağıdaki temel başlıklarda çalışılmasının yararlı olacağı ifade edilebilir:
- ÜRETİM VE İŞLEME: üretimde kaliteden ödün vermeden artış sağlamaya yönelik önlemlerin alınması,
- VİZYON: Katma değeri yüksek olan peynir başta olmak üzere işlenmiş süt ürünlerine yönelik gelişmelerin Türkiye’nin 2023 vizyonuna azami katkı sağlayacak şekilde yönlendirilmesi,
- AR-GE Çalışmaları: üretim ve sonrası süreçlerde kullanılan teknolojilerin iyileştirilmesi, yenileştirilmesi ve yeni teknolojilerin geliştirilmesi ve teknoloji kullanımın yaygınlaştırılması,
- AR-YA Çalışmaları: üretimin tüm aşamalarında tarım yayımı ve danışmanlığı alanında etkinliğin sağlanması,
- VERİMLİLİK: verimli hayvan ırklarına geçişin sağlanarak işletme ölçeğinin büyütülmesi ve tüm süreçlerde verimliliğin değişmez ilke olarak benimsenmesi,
- ÖRGÜTLENME: üretici örgütlenmesine yönelik düzenlemelerin yapılarak etkinliklerinin artırılması,
- PAZAR: ürün işleme, ambalajlama, lojistik gibi pazar odaklı öalışılması buna yönelik uygun teşviklerin getirilmesi
- REKABET: rekabet avantajı sağlayacak markalaşma ve kalite yükseltici çalışmalara yönelinmesi, yerel değerlerin küresel rekabette avantaj sağlayacak yönde kullanılması,
- TANITIM VE TANINIRLIK: ülke ve üretim bölgesiyle bütünleşen doğru tanıtım stratejilerinin geliştirilmesi ve uluslararası düzeyde yapılan yarışmalarda en iyiler arasında yer alınması,
- ORTAKLIK: sektörde önemli birikime sahip uluslararası kuruluşlarla ortaklıklar yapılması,
- MARKALAŞMA: yeni nesil tüketici talebini etkileyen faktörler arasında uygun fiyat ve sağlıklı ürün sistemiyle desteklenen “marka olmak” ilk sırada yer almaktadır. Buna göre uluslararası düzeyde markalaşma hedeflenmeli ve özgün ve iddialı markaların geliştirilmesi üzerinde durulması gereklidir.
Peynir Vizyonu
Günümüzde dünya peynir pazarı yüz milyar dolarlık bir hacme ulaşmıştır. Dünya toplam peynir üretiminin Dünya dış ticaretine konu olan peynir ihracatı 2015 yılında 27 milyar dolar düzeyinde iken, 2017 yılında 31 milyar dolar düzeyine yaklaşmıştır. Dünyadaki en önemli peynir ihracatçısı (ve ithalatçısı) ülkelerin Almanya, Hollanda, Fransa, İtalya ve Amerika Birleşik Devletleri olarak sıralanması sanayileşmiş ülkelerin tarımı ihmal etmediklerini aksine tarımda ve tarım ürünleri ticaretinde de gelişmiş olduklarını görmek bakımından önemlidir. Türkiye ise dünya süt üretiminde 10’nuncu sırada iken, peynir ihraç eden ülkeler sıralamasında 25.inci sıradadır. Türkiye’nin peynir ihracatı ise 2017 yılında 154 milyon dolar düzeyinde oluşmuştur. Buna göre Türkiye dünya peynir ihracatından yaklaşık binde 5 oranında bir paya sahiptir. Almanya’nın payı ise yüzde 15, Hollanda’nın payı ise yüzde 13 gibi yüksek oranlardadır(Workman,2018).
Bu durum kuşkusuz Türkiye'nin sahip olduğu şartlarla ilişkilidir. Oysaki Türkiye’nin sektörel bakımdan potansiyeli oldukça yüksektir. Türkiye sahip olduğu 200 kadar peynir çeşidiyle dünyanın sayılı ülkelerinden biridir ve küresel peynir ticaretinde payını artırmak yönünde önemli avantajlara sahiptir.
Burada sektörle ilgili olarak yapılması gereken önemli konular bulunmaktadır. İlk olarak ölçülebilir bir hedef belirlemek ve sürdürülebilir bir vizyon ortaya koymak doğru olacaktır. Bu çerçevede Türkiye, belirlenecek kısa, orta ve uzun dönemli stratejilerle küresel rekabette öne çıkabilecek kabiliyetteki peynirlerini markalaştırarak “peynir ihracatını 10 kat arttırmayı” hedefleyebilir, hatta hedeflemelidir. Tabii aynı şekilde iç pazarın geliştirilmesi üzerinde de durarak, kişi başına “peynir tüketimini 3 kat artırmayı” dolayısıyla gelişmiş ülkeler seviyesine çıkarmayı hedeflemelidir.
Bu durumda Türkiye'nin sektörle ilgili olarak yapacağı ilk işlerden birisi olarak; küresel peynir ihracatındaki payını binde 5’ten yüzde 5’e çıkarmak yönünde çalışmak olduğunu ifade etmek gerekir. Esasen mevcut zengin peynir çeşitliliğinin kalite yönetim anlayışıyla buluşturulması mutlaka gerekliyken, bunun yanında özellikle uluslararası pazarda güçlü olmak için uygun çeşitlerin mutlaka coğrafi işaret ve/veya organik üretim sertifikalandırma süreçleriyle desteklenerek marka ve “Türk Peyniri” imajının güçlendirilmesi yönünde çalışılması yararlı olacaktır.
Sonuç
Sektörün sürdürülebilir gelişmesini sağlayabilmek için; temel faktör olarak üretici ve/veya tüketiciyi insanı odağa yerleştirerek ve sektör paydaşlarıyla eşgüdüm içinde çalışarak; yapısal düzenlemeleri yapmak, makro ve mikro düzeyde gelişmeleri takip ederek süt ve ürünleri arz ve talebine ilişkin genel prensipler ve piyasa bilgilerinden etkin yararlanmak, sektöre yönelik desteklerin gelişmeye ivme kazandırması yönünde daha etkili bir araç olarak kullanmak, yayım ve danışmanlık hizmetlerini sektöre uygun şekilde kurgulamak, örgütlenmenin getirilerinden üreticileri yararlandırarak üst örgütlerini kurmalarını sağlamak gerekmektedir. Bu şekilde beklenen ideal yapının kurması yönünde doğru politikalar oluşturmak ve kararlılıkla uygulamak gerekmektedir.