Geçmişte daha çok olmak üzere bugün de Toz, sağlığımızı ve yaşam kalitemizi etkileyen çok önemli bir sorun olmaya devam etmektedir.

Büyük Tıp bilgini ve filozof olan İbn-i Sina toz sorunu ile ilgili söylemiş olduğu “EĞER TOZ OLMASAYDI İNSAN ÖMRÜNÜN 1000 SENE OLMAMASI İÇİN HİÇBİR SEBEP YOKTU” sözünü hatırlamak yerinde olur.

İbn-i Sina, insan ömrüne 1000 sene biçmesinin sebebi Toz’un insan yaşamında ne kadar etkili ve tehlikeli olduğunu vurgulamak için edebiyattaki mübalağa sanatını (abartılı anlatım) kullanmıştır.

Geçmişte insanoğlunun çok büyük bir kısmı hayvancılık ve çiftçilikle uğraşan tarım toplumuydu.

Ürün ekilecek tarla toprağı; kayalardan aşınan inorganik mineraller ve organik maddelerle karışarak oluşturduğu bir karışımın adıdır.

Genellikle toprak inorganik killi-kireçli bir yapı olmakla birlikte asbest, silis, talk ve demir gibi birçok zararlı unsur da barındırabilmektedir.

Bu zararlı unsurlar toz halinde insanlar tarafından sürekli solunur ise kendine öz hastalık oluşturma kapasiteleri vardır.

Örneğin; asbest minerali özellikle de kirizotil asbest lifsi yapısı nedeniyle akciğerdeki alveollerin bölmelerine (septumlara) girerek birikmekte ve zamanla hücre ölümlerine sebebiyet vererek kansere neden olmaktadır.

Asbest mineralin akciğer hücrelerinde birikmesi sonucu oluşan akciğer hastalığına, mineral adının sonuna “oz” eklenerek Asbestoz adı verilmektedir.

Asbest minerali eğer akciğer hücrelerinde değil de akciğer zarında birikim yapar ise bir kanser olan Mezotelyoma hastalığı adını almaktadır.

Asbest çok iyi ısı yalıtımı özelliği olması sebebiyle başta yapı malzemelerinde olmak üzere, tekstil sektöründe, otomobil parçalarında, tencere ve tavaların tutamaçlarında kullanılmaktadır.

Özellikle de tuğla, sıva, çatı kaplama ürünleri, su ve yağmur suyu boru malzemeleri gibi birçok yapı malzemesinde geçmişte çokça kullanılmıştır.

Asbest kullanımı insan bünyesinde hastalık yaptığı gerekçesi ile 90’lı yıllarda Dünya’daki gelişmiş ülkelerde tamamen yasaklanmıştır.

Maalesef Türkiye’de her ne kadar 2004 yılında kullanımı sınırlandırılsa da 2011 yılına kadar asbest kullanımı serbestti.

Türkiye’de 2000 ila 2010 yılına kadar asbest ithalatının 130 bin ton olması ise korkutucu ve düşündürücüdür.

Diğer taraftan, tarım ve hayvancılığın yapıldığı topraklardaki tehlikeli mineralleri ne yapacağız?

Örneğin; 1975 yıllarında Nevşehir’in Tuzköy, Karain ve Sarıhıdır köylerindeki hem evlerin yapıldığı taşlarda hem de soğan ektikleri tarla toprakları bünyesinde asbest mineraline benzeyen eriyonit minerali içerdiği konu uzmanları tarafından ortaya konmuştu.

Bu tür mineral tozları sürekli solunduğunda Akciğer Zarı Kanseri (Mezotelyoma) hastalığına neden olmaktadır. Bazen kalp zarı veya karın zarında da birikme yaptığı durumlar tespit edilmiştir.

Nevşehir’in bu 3 köyünün toprağında eriyonit minerali olduğu bulgusu yöre insanların küçük-büyük demeden rahatsızlık sebebiyle Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesine gidenlerde solunum yetmezliği tespiti ile ortaya çıkmıştır.

Konuyu detaylı inceleyen doktorlar, her yaştan kişinin akciğerlerin zarı üzerinde biriken nodüllerin (oposite) radyolojik olarak tespit edilmesi üzerine böyle bir durumun ancak yörede bulunan topraktan gelebileceği öngörüsü ortaya konmuştur.

Yöredeki 3 köyün de hayvancılık ve çiftçilikte uğraştığı ve evler ile tarlalar arasında giden yolların hep aynı toprak yapısının olması sonucu, çocuklarında havaya kalkan tozlardan etkilenmiş olmasına bağlamışlardır.

Konu uzmanları tarafından toprak örnekleri toplanmış ve analiz laboratuvarlarında radyoaktif mineral olup olmadığı araştırılmıştır.

Sonuçta her 3 köyün de toprağında eriyonit olduğu tespiti ile 1980 yılında bu 3 köy problemsiz bölgelere taşımasına karar verilmiştir.

Diğer taraftan 40 yıllık bir süreçte, her üç köyün evleri 2014 yılına kadar ancak bitirile bilinmiştir.

Yukarıda bahsetmiş olduğum Nevşehir’in 3 köyü ülkemizin birçok bölgesinde de olabileceği gerçeğini kabul edip her bölgenin toprak yapısının konu uzmanı yerbilimciler tarafından araştırılması gerekir.

Çorum bölgesi için jeolojik araştırmaları incelediğimde; MTA tarafından tespit edilmiş olan radyoaktif mineral varlığı Çorum’un 3 bölgesi için tespit edebildim.

MTA’nın yapmış olduğu çalışmalarda Çorum Merkez Seydim köyü yakınlarında krizotil asbest olduğu belirtilmiştir.

Mecitözü ilçesine bağlı Alancık ile Çoban köyleri arasındaki Yazartaş ve Ağcıkmazdere Mevkii’nde şistler içinde amfibol asbest varlığı tespit edilmiştir.

Ayrıca, Boğazköy’ün Yazılıkaya Mevkii’nde kireçtaşı dokanağında gelişmiş serpantinler içinde krizotil asbest oluşumlarının da mevcut olduğu belirtilmiştir.

Çorum’un bu bölgelerinde ve diğer bölgelerinde detaylı çalışmalar ile asbest gibi radyoaktif minerallerin olup/olmadığının ortaya konması gerekir.

Eğer radyoaktif mineral varlığı olan bölgeler tespit edilirse, halkın konu ile ilgili bilgilendirmelerin yapılması gerekmektedir.

Ayrıca, Asbestoz veya Mezotelyoma gibi akciğer hastalıklarına neden olabilecek klinik bulgular dikkatlice incelenmesi gerekir.

Genellikle Asbestoz veya Mezotelyoma maruz kalmış kişiler, öksürük ve sırt ağrıları ile sağlık kuruluşlarına başvurmaktadırlar.

Daha ileri aşamalarında göğüs ağrısı, kısa solunum güçlüğü, genel yorgunluk ve kilo kaybı gibi şikâyetlerle de başvurular yapılmaktadır.

Daha sonra Solunum Fonksiyon Testi (SFT) ile ortaya çıkan FEV1/FVC oranının %75’in altında çıkması durumun ciddiyetini gösterir.

Diğer taraftan, FEV1/FVC oranın düşmüş olmasının diğer tozlar sebebiyle ortaya çıkabilecek silikoz, sidoroz veya talkoz gibi hastalıklarda da görülebilmektedir.

Dolayısıyla, mutlaka Radyolojik bulgu olarak akciğer filmi ile durumun netleştirilmesi gerekecektir.

Bu durumda kanserli hücrelerin tespiti için Bilgisayarlı Tomografi (BT) mutlaka kullanılmasını gerektirir.

Her ne kadar asbestoz veya mezotelyoma hastalığın tespiti mümkün iken maalesef tedavisi yoktur.

Daha çok bronş açıcılar ve oksijen tedavisi gibi yöntemler ile hastanın bir miktar hayat kalitesi ve yaşam süresini artırılabilmektedir.

Dolayısıyla, asbest varlığı olan ortamda bulunmamak ve hastalığa yakalanmamak tek çözümdür.

Asbestli bir ortam zorunluluğu var ise bu işi özel olarak müdahale edecek eğitimli ve özel kıyafetli kişiler tarafından gereken müdahale yapılması gerekir.

Yukarıda bahsetmiş olduğum üzere asbest’in kullanıldığı yapı malzemelerin yıkım ve söküm esnasında çalışanların Asbestoz veya Mezotelyoma gibi akciğer hastalıklarına yakalanma riskleri vardır.

Nitekim 2022 yılında meydana gelen 6 Şubat depremleri sonrasında yıkımların gelişi güzel sökülmesi, taşınması ve depolanması sonucu Meslek Odaları konuya dikkat çekmişti.

Ayrıca, buz gibi soğuk sularda gemilerin iç yüzeylerinin yalıtım amaçlı olarak asbestli malzeme ile kaplanmasından dolayı, eski gemilerin sökülmesi esnasında da çalışanların hastalığa maruz kalması kaçınılmazdır.

İşi nedeniyle çalışanların Asbestoz veya Mezotelyoma gibi akciğer hastalıklarına yakalandığında hastalığın adı “Meslek Hastalığı” tanımını alır.

SGK’nin Sosyal Sigortalar Sağlık İşlemleri Tüzüğüne göre meslek hastalıkları 5 ayrı grupta toplanmıştır.

A grubu; Kimyasal maddeler ile oluşan meslek hastalıkları (25 alt grup 67 hastalık)

B grubu; Mesleki cilt hastalıkları (2 alt grup deri kanseri hastalıkları)

C grubu; Solunum sistemi (toz ile ilgili olanlar dâhil) hastalıkları (6 grup 9 hastalık)

D grubu; Mesleki bulaşıcı hastalıklar (4 alt grup 30 hastalık)

E grubu; Fiziksel etmenler sonucu meslek hastalıkları (7 alt grup 12 hastalık) dır.

Buradan anlaşılacağı üzere asbestoz veya mezotelyoma hastalığına yakalanan bir çalışan yukarıdaki vermiş olduğum Tüzükteki listeye göre C Grup’ta asbestoz ifade edilmiştir.

Sonuçta “Toz” deyip geçmeyelim!

Bugün tozun oluşmadığı ortam neredeyse yok. Herhangi bir ortamda toz, solunum yollarına girerek sağlığımızı tehdit eder.

Herkese tozsuz ve sağlıklı günler dilerim…