Yazının bu bölümü esasen bir trafik ihlaliyle ortaya çıkan süreci anlamaya yönelik olarak kaleme alınmıştır. Ele alınan konuyla ilgili (KYTK:57/b–5 Yön:109/c–4) trafik kuralı şöyledir: "Ana yolda seyir halinde olan B aracına, bulunduğu tali yoldan ana yola çıkarak yol vermeyen ve kazaya sebep olan A aracı yüzde 100 kusurludur, B aracında kusur yoktur."
Özellikle geçenlerde aynı gün içinde (Konyaaltı 1307/1312) aynı kavşakta ve aynı nedenle oluşan ikinci trafik kazasını görünce ve geçen şubat ayında aynı bölgede benzer bir kazanın içinde kendimi bulduğumu hatırlayınca kavşak ve anayolun kesiştiği konuyu bir vaka olarak kaleme almadan edemedim.
İlk vaka şöyledir: Birbirini kesen çift yönlü trafik akışına açık iki yol, yani dört kollu bir kavşaktan bahsediyorum. Bir kolun kavşağa girişinde tali yol olduğunu gösteren "DUR" levhası sağdan ilerleyen sürücüye yakın duruyor. Esasen DUR Levhası sürücünün gözüne bakıyor, fakat sürücü her nereye bakıyorsa levhayla göz göze gelemiyor ve vakaya konu olan kavşakta iki ayrı kaza aynı nedenlerle çarpışıyor. Oysa ki levha; tali yoldan gelen sürücüye "DUR, DİKKAT ET! ANA YOLA ÇIKIYORSUN!" diye uyarıyor, adeta “DUR” diye bağırıyor. Lakin durmak bir yana, sürücü hızını azalt(a)mıyor ve ana yolda giden araca "küt" diye hem de otomobilin tam ortasından vuruyor, tabii sonrasında canı yanan insanlar, ne olduğunu anlamayıp ağlayan çocuklar ve maddi kayıplar!
İkinci vaka ise; geçtiğimiz şubat ayında aynı şartların geçerli olduğu 300 metre ilerideki başka bir dört kollu kavşakta yaşanan kaza ile ilgili. Konuyla ilgili olarak hatırladığım ve ilk akla gelenleri paylaşmak istiyorum. Azami hızın 50 km olduğu ana yolda düşük hızla, saatte 20-40 km hızla seyir halinde ilerlerken, tali yoldan füze gibi çıkıp (sürücü olarak bulunduğum) otomobilin kapısından giren sürücünün söyledikleri olağandışıdır. Sürücü şöyle söylüyor: "Ben bu yolu uzun zamandır kullanıyorum, benim kullandığım yol “ana yol”, siz tali yoldasınız neden durmuyorsunuz dikkatli sürseniz ya! Bu yol benim ve hep bu hızla geçerim, siz nereden çıktınız karşıma!".
Bu ifadelerde bulunan sürücünün; kullandığı yolun “ana yol değil tali yol” olduğunun farkında olmaması bir yana, hava yastıklarını ve camları patlatacak kadar şiddetle çarptığı aracın sürücüsünün (ve hatta kendisinin ve hatta yanında taşıdığı küçük çocuğunun) hayatına kast ettiğini bile anlayamaması ilginçtir. Bu durum bir bakıma “bilincin devre dışı kalma hali” olarak ifade edilebilir. Kendisi ana yolda ilerlediğini zannederken aslında tali yolda ilerlediğini bile fark etmeyecek kadar algılarını kapatmış olan bir kimseyle karşılaşmak, ne büyük talihsizliktir ve yaşamak kolay anlamaksa mümkün değildir.
Tabii ki kesinlikle istemem ama; düşünün bir an! Hiç bir aracın gelmemesi gereken bir yönden ve tali yoldan üzerinize 60-70 km hızla bir araç geliyor ve size hiç firen yap(a)madan çarpıyor!
Algıları kapalı kimseler sürücü olmamalı!
Algıları kapalı kimselerin sürücü koltuğunda oturması ne akıl almaz bir iştir. O halde sürücülere algıları açık tutmanın yöntemleri öğretilmeli ve söz konusu yöntemler benimsetilmelidir. Dolayısıyla algıları açacak ve sürekli açık tutacak farkındalığa ve önlemler üzerinde çalışmak gerekiyor. Yukarıdaki vakada neyse ki hatalı olduğunu anlayan sürücü; bir hafta sonra arayıp "Sizden özür diliyorum, hata bendeydi, hep ana yol sandığım bir yolu kullandığımı düşünüyordum, Size bir şey olsaydı vicdan azabından kahrolurdum!" diyor ve bu ifade; belki algısının açıldığını gösteriyor olsa da, olup biten olumsuzlukları ortadan kaldırmıyor.
Mevzuat ve Trafik görevlisinin işlevi
İlgi vakaya bir de trafiği düzenlemekle görevli kimselerle ilgili olarak bakmak gerekiyor. Trafik görevlisi kaza sonrası rapor tutar, kalem uzatıp imzalatır. Pekala u kadar açık olup biten bir kazada; kazanın sorumlusu siz olmasanız da, hatalı sürücüyü sizin karşınızda 1/4 oranında haklı çıkaran bir kararla karşı karşıya bırakırsa ne olur? Tabi ki yaşananların tuzu biber olur. Buna göre hatasız sürücünün hatanın dörtte birine ortak edilmesi trafikte düzenleyici görevini üstlenen görevlileri ve mevzuatla ilişkili konuları öne çıkarıyor. Burada ya görevli bireysel bakışla(subjektif) raporu yazmıştır ya da mevzuat öyle yazmasına yol açmıştır. Bu çerçevede rapora dönülürse; çarpan sürücünün "Aracının hızını kavşaklara yaklaşırken, kavşaktaki şartlara uyacak şekilde yavaşlatmamak, ilk geçiş hakkı olan araçlara ilk geçiş hakkını vermemek" kuralını ihlal ettiğinden asli kusurlu olarak değerlendirilmesine rağmen, trafik memuru azami hızın 50 km olduğu bir yolda hızını düşüren ve 20-40 km ile giden hatasız sürücüye tali kusurludur. Bu yargı ise her ne olursa olsun "haklı olanın ve kusuru bulunmayanın da cezalandırıldığı bir sonuca yol açmıştır!" Buna göre mevzuatın, düzenleyici ve karar vericilerin formal bir süreci yürütmekten ziyade haklı ve haksız bağlamında net, anlaşılır ve yalın olmaları gerekiyor. Demek ki sürücüler kadar yolcuların, yolcular kadar trafiği düzenlemekle görevli elemanların da eğitimle adil karar alma yöntemlerini öğrenme ihtiyaçları bulunuyor. Ayrıca alınan kararları tartacak, kontrol edecek bir üst birime, kontrol mekanizmasına ihtiyaç olduğunu da söylemek gerekiyor.
“DUR DEMEK” insan hayatına saygı göster! demek
Kurallar insanlar arasında ilişkileri düzenlemek ve uyum içinde ortak yaşamı paylaşmak üzere konulmuştur. Kurallara uymamak ve kural dışı hareketler yapmaksa aynı sosyal ortamın üyesi olan diğer bireylere ve insana saygı göstermemek anlamına gelmektedir. Buna göre “DUR” yazısına rağmen durmamak; insana ve dahası insan hayatına saygı göstermemek anlamına gelmektedir. Sonuç itibariyle DUR işaretini dikkate almayan, durmak bir yana hız azaltmayan sürücü; oturduğu koltuktan kalkıp araçtan inmeli, özeleştiri yaparak trafiğin dışına çıkmalı ve aracını kenara çekmelidir. Değilse, ana yolda giden araca çarpan yani algıları kapalı sürücü koltukta oturmaya devam ediyorsa, hatalı olmanın ötesinde suçludur. Dolayısıyla her halükarda kurallar esastır ve örnek vakada bahsedildiği gibi kazaya maruz kalanın (tali) kusurlu kabul edilmesi yanlıştır. Tabii burada hatalı araç kullanımı nedeniyle çarpanı cezalandırmamak ne kadar doğruysa, kural ihlali yapmadan ana yolda ilerleyen aracı suçlu olarak değerlendirmekte bir o kadar yanlıştır. Dolayısıyla mevzuat ve karar alıcının kendi bakışıyla ortaya koyduğu görüş mutlaka “adil olmak” zorundadır. Adil olmaksa; şüphesiz trafikte sürücüler arasında karşılıklı anlayışı ve kurallara bağlı olmayı bir değer olarak yüceltecek ve yaygınlaştıracaktır.