12 Eylül Dönemi'nin ilk yıllarında gazete bürolarını askeri yetkililer sık sık arar; yazı işleri ve haber müdürlerini uyarırlardı.
Yayımlanacak ve yayımlanmayacak haberlerin listesini verirlerdi...
Hadi sıkıysa yayımla...
Gazeteleri toplatırlar... Bazen de kapatırlardı.
Bu işi yapan üst düzey komutanlardı, takibini ise albay rütbeli biri yapardı.
Onlar ne dese o olurdu...
Çünkü silah ellerindeydi ve yönetime el koymuşlardı. Sorgu, sual edilmeksizin çalıştığınız gazete süresiz kapatılabilirdi.
Ancak o günlerde dahi bir mahkemeden resmi yazı gönderilerek bir olayla ilgili yayın yasağı iletilmedi.
Bu iktidar hangi konuda dert yanıp halktan oy istediyse o sorun katlanarak büyüdü...
"3 Y" ile iktidar oldular...
Yolsuzluğa karşıyız dediler,
Yolsuzluk inanılmaz boyutlarıyla toplumu sarstı...
Yoksulluğu önleyeceğiz, dediler...
300 bin yeşil kartlı sayısı 11 milyon sayısına ulaştı...
Yasaklara karşıyız, dediler.
Yasakladılar, sansürlediler, kararttılar...
Yetinmediler, kim ki muhalif, cezalandırmanın her yolunu mübah saydılar.
 
***
 
Şimdi sıkı durun bu iktidarın döneminde Kayseri'de "Bu da olmaz" dedirten türden bir sansür kararına daha tanık olduk. Üstelik mahkeme kararıyla ve üstelik haber henüz yayınlanmadan!
Yayımlanmayan kitabı cezalandıran anlayış, yayımlanmayan habere de sansür getirdi.
Kayseri'de yayımlanan Kayseri Deniz Postası gazetesi 19 Kasım 2014 günlü nüshasında bir anonsla duyurdu:
"Sevgi Hastanesi dosyasını açıyoruz"
Bundan sonrasını gazetenin sahibi Azim Deniz'in ağzından dinleyelim:
"Özel bir sağlık kuruluşunda yaşanan skandal olayları Kayseri Deniz postası gazetemizde yayınlayacağımızı 19 Kasım Çarşamba günü duyurduk. Özel sağlık kuruluşu yetkilileri aracılar kullanarak yayını durdurmak istedilerse de, amaçlarına ulaşamadılar. Ancak sadece duyurusu yapılan yayınlanmamış haberler için nasıl olduğunu anlayamadığımız bir şekilde 6. Asliye hukuk mahkemesinden ihtiyati tedbir kararı aldırmayı başardılar.
Gazetemizin Avukatları Bülent Hodul ve Beyhan Özarabacı vasıtası ile yayınlanmamış haberler için yayın durdurma kararının verilemeyeceğini bunun hukuka aykırı olduğunu ve yayın durdurma kararının kaldırılmasını 6. Asliye Hukuk Mahkemesi’ne ivedi şekilde itiraz dilekçemiz ile talep ettik.
Bir günde tedbir kararı alan mahkeme hakimi yaptığımız itiraza, 15. günün sonunda ancak karar verebildi.
İşte Hakim Cemal Tayyar Sevük’ün verdiği şok edici o karar:
Mahkememize yapmış olduğunuz itirazın yeniden değerlendirilmesi için gazetenizde yayınlanacak haber metninin bir nüshasını ivedi olarak mahkememize gönderiniz.’
1908 yılından beri Türkiye’de ilk kez bir gazetenin yapacağı haberi, kendini sansür memuru yerine koyan Hakim Cemal Tayyar Sevük haber yayınlanmadan önce görüp onay vermek istiyor.
Sonuç olarak;
1908 yılında gazete provalarını sansür memurlarına teslim etmeyen Ahmet Cevdet ve Mihran efendiler gibi Deniz Postası gazetesi çalışanları olarak yapacağımız haberleri önceden Mahkeme Hakimi Cemal Tayyar Sevük’e vermeyi reddediyoruz. 
Hakim Cemal Tayyar Sevük anayasal suç işlemiştir. Anayasanın 28. Maddesinde “Basın hürdür sansür edilemez Devlet, basın ve haber alma hürriyetlerini sağlayacak tedbirleri alır“ der. Bu nedenle protestomuzu siz meslektaşlarımızla paylaşmak istedik. Çünkü Yeni Türkiye modelinde bundan sonra yayınlanmamış haberler sık sık hakimler tarafından görülmek istenecek ve 1876 yılında yaşanan sansür yeniden hortlayacaktır. Hukuksal mücadelemizi sonuna kadar devam ettireceğimizi bildiririz."
 
***
 
Kayseri'de yaşanan bu hazin hukuk kararı beni Osmanlı Dönemi'ne götürdü.
İktidarın hedefinde Osmanlı'ya dönüş isteği elbette ağır basıyor.
1876 yılında yayımlanan sansür kararnamesi ile her türlü matbuat ve gazetelerin yayımlanmadan önce prova baskıları sansür memurları tarafından kontrol ediliyor uygun görülüyorsa yayınlanıyordu.
1908 yılı 2. Abdülhamit zamanında 2. Meşrutiyet’in ilan edildiği günün gecesinde gazete provalarını görmek için gelen sansür memurlarını İkdam gazetesinin sahibi Ahmet Cevdet ile Sabah gazetesi sahibi Mihran Efendi, gazetelerinin prova baskılarını vermeyerek geri çevirmiş ve ‘Gazeteler Hürdür, Sansür Yasaktır’ demişlerdir.
 
24 Temmuz 1908’den beri sansürün kaldırılışı Basın Bayramı olarak kutlanıyor, kutlanmasına da ne sansür kalktı ne de baskılar.
Yayımlanmamış kitaba uygulanan cezadan sonra yayımlanmamış habere de, "Getir görelim, uygunsa yayınlarsın" diyen hakimlerin Türkiyesi’ndeyiz.
Bu iktidar gerçekten yıkıldı, baskılarla hayatiyetini sürdürmek istiyor.
Ancak kum saati tersine döndü biliniz...
Davranış biçimleri, baskıları, telaşları bunu gösteriyor.