Geçtiğimiz günlerde bir başsavcı vekili, sosyal medya hesabından, Referandum’da hayır oyu verecek vatandaşları şöyle tehdit etti;  “Sandıkta hayır diyecek olanlar PKK ile aynı muameleyi göze alıyorlar demektir” Bu tehdidin sahibi bir adalet kurumu mensubu; yani kamu adına adaleti tesis etmekle görevlendirilmiş, bunun eğitimini almış bir başsavcı vekili…
*
Adalet, yeryüzünde insanca yaşamanın en olmazsa olmaz sistemidir. 
Adalet mekanizması önce bireysel olarak kişiler arasında hayata geçirilmelidir ki ardından toplulukları, oradan da ülkeleri etkisi altına alabilsin. 
Adalet, önce ailede başlar. Bireysel adalet duygusu önce ailelerde başlatılmalıdır. Ebeveynler, çocuklarına hak ve adalet duygusunu çok küçük yaşlarda aşılamalı, bunu yaparken davranışlarına da yansıtmalıdırlar. Çocukların arasında en küçük bir ayrımcılık, hak ve adalet kavramlarının içi boş birer kelime olarak âdeta havada asılı kalmasına neden olur. Hak ve adalet duygusundan yoksun büyütülen bir çocuk,  aynı zamanda da sevgisiz bireyler olarak hayata atılacaklardır. 
“Adaleti titizlikle gözetenlerden olun” Aileden sonra akrabalık,  komşuluk ve iş dünyasındaki ilişkilerde de kişi, hak ve adalet duygusunu gözetmekle vazifelidir. Selamı ve paylaşımı eşit şekilde uygulamak, insanın toplumsal yalnızlığına son verecektir. İş yerlerinde, kamu kurum ve kuruluşlarında işverenler ve yöneticiler adil olmalı,  çalışanlar arasında maddi ve manevi adalet dengesini korumalıdırlar. Yandaş, yoldaş kayırmak, onun-bunun adamı olmak, mesai arkadaşını çekiştirmek; hırsızlığa, yolsuzluğa göz yummak, hak ve adalet duygusunun o işyerinde yerleşmesine engel olur.   Hayata anlam katan sadece ve sadece insanın, insana olan davranışlarıdır.
“Öğretmenler, gelecek nesiller sizin eseriniz olacaktır!” Adalet duygusunun bireyler arasında inşa edilebileceği en kutsal mekânlar eğitim kurumları yani okullardır. Öğretmenler, öğrencilerini, hayatlarının merkezine adaleti alabilen özgür bireyler olarak yetiştirmekle yükümlüdürler. Adil ve tarafsız yargının uygulayıcıları da adaleti gözeten öğretmen ve kurumlardan yetişir.
“Basın, milletin müşterek sesidir” Basın bir kurumun ya da herhangi bir iktidarın sesi olamaz.  Cumhuriyet basını, tarafsız habercilik ilkesine uymak zorundadır.  Tarafsız basın aynı zamanda da ahlâklı basındır.  Ellerinin altındaki medya gücünü sürekli olarak bir kesimin ya da kişinin lehinde kullanan bir takım medya mensupları,  zamanla tarafsız basının ”yandaş” hale gelmesine neden olacaklardır. Yandaş basına itibar eden; yalan, yanlış ve tarafsız haberlerle zehirlenen toplumlar, aldatılan ve “bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olan” düşünemeyen yığınlar haline geleceklerdir. 
“…Bir topluma olan kininiz, sakın ha sizi adaletsizliğe itmesin…” Ülke yönetimine talip olan siyasiler, toplumun tamamını kucaklamak zorundadırlar. Toplumu ayrıştırıcı, ötekileştirici, yaftalayıcı; insanların onurlarını zedeleyecek, kendilerini güvensiz ve savunmasız hissettirecek söz ve davranışlardan kaçınmalıdırlar. Kendilerine oy vermeyen insanları hedef göstererek yandaşlarına hırpalatan iktidarlar, zulüm ile iş görüyor demektir. Tarih,  zulüm ile yönetenleri ve zulüm karşısında “dilsiz şeytan” olarak kalan toplumların akıbetleri ile doludur. 
“Adalet mülkün temelidir” Adalet sisteminin uygulayıcıları olan yargıç, savcı ve avukatların, duruşmalarda giydikleri özel cübbelerinin iki önemi vardır; Birincisi düğmesizdirler, ikincisi ise cepleri yoktur. Bu iki önemli özelliğin anlamı şudur; 
‘Hiç kimsenin karşısında eğilmeyiz ve düğmelerimizi iliklemeyiz’
‘Sadece kamu hizmeti yaparız, hiç kimseden maddi menfaat beklemeyiz’
Toplumlar da hak ve adalet mekanizmasının işlemesi, tarafsız hukuk sisteminin inşa edilmesi ile gerçekleştirilir. Yüksek yargı mensuplarını, şu ya da bu iktidarın veya şu ya da bu hatırlı kişilerin ne düşüneceği ilgilendirmez; Adalet uygulayıcılarını asıl ilgilendirecek olan;  kararlarına yansıyan adalet ve güvenilirlik duygusudur. Adaleti simgeleyen Adalet Tanrıçası’nın gözleri neden bağlıdır? Kişilerin kim olduğunu önemsemeden, din, dil, ırk, cinsiyet ayrımı yapmadan, vicdani olarak karar verilmesi içindir. 
“Sadece benden korkun!” Cübbesinde, düğme ve cep varmış gibi davranışlar sergileyen, kararlarına bireysel çıkarlarına yansıyan beşeri korkunun hâkim olduğu adalet çalışanları, kamu adına adaleti temsil etmekten yoksundurlar. Şimdi biz bu başsavcı yardımcısından adalet bekleyebilir miyiz? Bir ülkede adalet sistemi tarafsızlığını yitirmişse o toplum her alanda çürümeye mahkûmdur. Öyle bir toplumda Hak ve Adalet’ ten söz edilmez…
*
Adalet, taraf tutmaz! 
Taraf tutan bir adalet sistemine HAYIR!