Televizyonların siyah beyaz olduğu, cep telefonlarının, sosyal paylaşım sitelerinin henüz hayatımıza girmediği dönemlerde Anadolu’da özellikle köylerde baba, hatta büyük baba hâkimiyeti vardı. Onların karşısında oğlu, kızı, eşi iki kelime edemezdi. Bununda en büyük bedelini ekseriya kız çocukları öderdi.
‘Karanlıkta göz kırpmak’ misali sevgiler – sevgililer hep gizli kalırdı. Ancak düğünde bayramda, bilhassa komşu köylerden gelin getirirken bir fırsatını bulup aileden gizli olarak özenle işlenen cep mendilini ulaştırabilmekle muhatabına ilan olunurdu. Bu durum görülürse, duyulursa teşbihte hata olmasın ama kız evinde küçük kıyamet kopardı.
Özellikle kırk elli sene önce Almanya’da çalışan gurbetçilerimize köyün bakışı farklıydı. Dağdaki sürünün peşinden ayrılıp Almanya’ya gitmek ve geri Mercedes ile gelmek akabinde (bazılarının) aile boyu havaya, paraya kapılmanın ve köye gelindiğinde bire bin katarak oraları anlatmalarının köylülerin bakışına etkisi büyüktü. Yakın akrabalarına- dünürlerine radyo, teyp veya bir gömlek getirmeleri özentiye sebep olurdu. Durum böyle olunca Almanya’da çalışan vatandaşta oğluna / kızına köyden hangi kızı / oğlanı isterse genelde kabul görürdü. Çevremde ve görev yaptığım yerlerde çoğu zaman bu duruma şahit olmuşumdur. Zaten yaşanmadan bilinmeden makaleye, şiire dökmek mümkün değildir.
Aracı (bazen de bir radyo- gömlek hatırına) çöpçatanlık yapmaya çalışırken, (Almancı veya şehirlerdeki için) kızına sormadan ‘’Tamam gelsinler, verdim gitti’ diye gıyaben söz verip akabinde eşine ‘’Kızına söyle, sıkıntı yapmasın. Adamlar Almancı, kaçırmayalım. O da rahat eder bize de faydası olur’’ denirdi. Ve hatta damat adayı hiç görülmeden bir vesikalık fotoğrafla kız verildiği ve tek yönlü olarak damatsız düğün yapıldığına şahit olmuştum. Eğer kızın köyde gönül verdiği birisi varsa iş ciddiye binince annesine kıyıdan köşeden açar ama çoğunlukla ‘’Sakın baban duymasın!’’ tepkisiyle karşılaşırdı. Bu durumdan sonra bir sıkıntı çıkarmadan sağ salimen düğününü yapalım diye aile büyüklerinin gözü kızlarının üzerinde olur, adeta göz hapsine tutulurdu. Sonuçta, zaman sona doğru ilerlemeye başlayınca kızcağız tarafından aracı vasıtasıyla: ‘’Beni kaçırsın, Almanya’ya gideceğime onunla kuru ekmek yemeye razıyım’’ mesajı ulaştırılmaya çalıştırılırdı. Bu mesaj bazen yerini bulur bazen de muallakta kalırdı. Muallakta kalınca kızcağız için hüsran olur feleğe kahrederdi. Her şeye rağmen istemeden al duvak başına konulmuşsa artık köyden -hüzünlü veda- başlayacak ve ardından, ’Kızcağızın gönlü falandaydı. İstemeden gitti. Adam değilmiş bi kızı kaçıramadı…’’ türü dedikodularla köy günlerce çalkalanacak demekti. Bu hüzünlü veda bir ömür boyu sürecek ve düğünde bayramda köye geldiğinde azıcık hüzünlü görünse, giderken gözünden iki damla yaş süzülse ‘’Bak köyden ayrılmak istemiyor, zavallının gönlü hala onda...’’ Türü dedikodular 70’lik teyzelerin ağzında sakız olacaktı.
Dün en son kızlar duyuyordu. Bugün ise en son babalar duyuyor. Nereden nereye gelmişiz? Dün de çok kötüymüş maalesef bugün de çok kötü. Sahi iyisi nasıl olacak?
*
TAVSİYE: 50 yılın birikimi olan, muhtevasında 660 adet farklı nasihatin yer aldığı ‘’Mahirane Söylemler’’ kitabımı mutlaka okumanızı ve evlatlarınıza okutmanızı samimi olarak tavsiye ediyorum. Yukarıdaki telefondan iletişime geçerek (benden imzalı olarak 35 TL) temin edebilirsiniz.
*
HÜZÜNLÜ VEDA
İlçenin dağ köyündeydi
Henüz 16-17 ‘sindeydi
Almanya’dan dünürcüsü geldi
Anne olmaz dese de, baba dinlemedi
Almanya parasına, havasına tamah eyledi
Kızına hiç sormadan, bir çırpıda veriverdi
Lakin o, köyden birini ölümüne sevdi
Vakit saat geldi resen gelinlik giydi
Üç gün üç gece şatafatlı düğün edildi
Sanki bir yabancı gibi, hiç umurunda değildi
Çünkü gönlü hep köyde ki sevdiğindeydi
Gelinlik içinde arabaya binerken tedirgindi
Son bir defa hüzünle baktı geriye
Sanki haykırdı ‘Ne olur kurtarın imdat!’ diye
‘Anne’ dedi, tutuldu dili gerisini getiremedi
O anda gözlerinde iki damla yaş belirdi
Belli ki diğer yaşlar sel misali içeriyeydi
Gelin arabası ‘daaat!’ derken yer gök inledi
Belki de aynı kaderi paylaşanlar tümden dinledi
Garibimin adı, Emine mi, Ayşe mi, neydi?
Bir daha köye ne kendi, ne de haberi geldi
Sevdiği genç ise, artık deli divaneydi
Elinde kavalı dağ taş durmadan gezerdi
Dayanamayıp kayalıklardan atlayıverdi
Son nefesinde ‘Almanya! Almanya!’ dedi
…………………………………………
Ve Almanya hırsı, iki sevgiliyi böyle yedi
Anne yataklara düştü, baba pişmanım dedi
Lakin olan oldu bir kere, iş işten geçti
Biri ölümü diğeri gözyaşını seçti
Bu öykü de kırk elli sene önceydi