Bir ressam, bir yazar, bir şair... Seramik Ustası, Heykeltraş, Vitray, Yazma, Mozaik Ustası…

Üzerinden yıllar geçse de birini çok sevmenin asla unutulmayacak bir şey olduğunu bize anlatan bir yasak aşkın kahramanıdır O.Ben renk peşindeyim’’ diyordu ama yakasını biçimden kurtaramıyordu Bedri Rahmi. Görülmemiş tadılmamış renkler araştırırken, bakıyordu ki resmin orasına burasına çizgiler, serpiştirmeğe başlamış. İnandığı, resim öğretiminde yüzde yüz bağlı kaldığı bir ilkeden sanatçı olarak uzaklaşmasına olasılık yoktu. “Renk mucizesi, aynı koyulukta renklerin yan yana veya bir araya gelmesi ile başlar” cümlesiyle de renk hipotezini ortaya koyuyordu.

Bedri Rahmi Eyüboğlu Trabzon’daki ortaöğrenimi sırasında resim öğretmeni Zeki Kocamemi’nin etkisiyle 1929’da İstanbul Güzel Sanatlar Akademisi’ne girmiştir. Sırasıyla Nazmi Ziya Güran ve İbrahim Çallı atölyelerinde çalışarak iki yılsonunda Çallı’nın atölyesinden mezun olmuştur. 1931’de Fransa’ya gitmiş, kardeşinin bursunu paylaşarak orada bir yıl kalmıştır. Bu süre içinde Gauguin’den kopyalar yapmıştır. 1932’de ikinci kez Paris’e gittiğinde Lhote’un atölyesinde bir yıl kadar çalışmış ve 1933’te İstanbul’a dönmüştür. 1934’te D Grubu’nun dördüncü sergisine resim vererek katılan sanatçı, son sergisine değin grup üyeliğini sürdürmüştür. Paris’e ikinci gidişinde tanıştığı Romanya’lı Eren’nin çabasıyla 1935’te ilk kişisel sergisini Bükreş’te açan Bedri Rahmi, 1936’da Eren Eyüboğlu ile evlenmiş, bu arada çeşitli işlerde çalışmıştır. 1936’da Moskova’da düzenlenen ‘’Çağdaş Türk Sanatı Sergisi’’ne katılmış ve 1937’de Güzel Sanatlar Akademisi’nde Levy’nin asistanı olmuştur. Cumhuriyet Halk Partisi’nin Halkevleri aracılığıyla yürüttüğü yurt gezileri programı kapsamı içinde 1938’de Edirne’ye, 1941’de askerden döndükten sonra da Çorum’a gönderilmiştir.Bedri Rahmi Çorum anılarını, Hep Bu Topraklar Dergisinde “Ressamlarımızın Yurt Gezilerine ve Çorum’a Dair” başlıklı yazısında kaleme almıştır:

… Çorum’da ve kasabalarında üç ay dolaştım. Osmancık’tan başka, bütün kasabaları gördüm. Gezdiğim kasabalar arasında bilhassa İskilip’e hayran oldum. Ressamlar için İskilip’ten daha zengin bir memleket tasavvur edemiyorum. Hâlbuki Çorum'a giderken bana İskilip’in yalnız turşusunu methetmişlerdi. İskilip’i çevreleyen dağları ve bu dağlar arasından fışkıran tabiatın kasabaya verdiği hususiyeti anlatmak güçtür. Bunu anlatabilmek için oraya bir değil, yüz ressam gitse azdır.

Çorumda gördüğüm en harikulade şeylerden birisi de Amasya yolu üzerindeki Bizans'tan kalma Beki Kaplıcası'dır. Tesadüf, bana bu kaplıcayı bütün zenginliği ile gösterdi. Oraya Ramazan bayramı arifesinde gittim. Meğer arife günü, bütün civar köy sakinleri kaplıcaya yıkanmaya gelirlermiş. Kaplıcanın yanı başındaki tepelerden birisinde civar köylülerin 185 rengârenk demetler halinde, halka halka halay çekerek hamama doğru yaklaştıklarını seyrettim.

Kadınlı erkekli geliyorlardı. Aralarında çocukları da vardı. Kaplıcaya gündelik iş elbiseleriyle geldiler, yıkandıktan sonra rengârenk bayramlıklarını giydiler, sıralarını beklerken, türlü çeşit oyunlar çıkardılar; bütün bunlar kendiliğinden ve harikulade bir intizam içinde olupbitti. Ben de kırmızı dağların arasında kaybolan Beki kaplıcalarında, hayatımın en güzel bayramını yaşadım” (3).

Bedri Rahmi Eyüboğlu işte bu yaşadıklarını en ince ayrıntılarına kadar eşi Eren Eyüboğlu’na yazdığı mektuplarla dile getirecektir.Bir mektubunda şunları dile getirmiştir;
           
ÇORUM'DAN İSTANBUL'A (MEKTUP 1)
                                                                                                                                                             12 Ağustos 1942

Canım karıcığım, (4)

Bu, Çorum'dan sana İlk mektubum. İki saat öncede sana bir telgraf çektim. Şimdi de Çorum'un bana Edirne'yi hatırlatan kahvehanesinden sana yazıyorum...
Çorum'dan ilk izlenimler, güzel. Birçok taraflarını, çocukluk anılarımla tamamladığım ve süslediğim bir şehir. Kendisine özel bir havası var. Yolları, evleri, insanları, hep bildiğim ve sevdiğim Anadolu.
Bugün gördüklerimi anlatmadan dünkü otobüs hikâyesini, daha doğrusu rezaletini anlatayım. Tren yolculuğu rahat geçti. Yalnız, Ankara'da Vagon Restoranı, bize sormadan, kesmişler. Bu yüzden dün sabahtan gece yarısına kadar aç kaldım. Bu bir şey değil. Çerikli'deki otobüs rezaleti, açlığı unutturdu.

Elli yolcuya bir otobüs. Hepsinin de benim kadar eşyası vardı. Evvela, eşyamı almak istemediler. Meğer, ayrıca para kopartmak istiyorlarmış!! Neyse. Beni şoförün yanına yerleştirmişlerdi. Şoför, son dakikada beni oradan kaldırdı. Orası, kendi adamları içinmiş!! Beni ağzına kadar dolmuş otobüsün içerisine bir paket gibi attılar. İzinli gelen askerlerin dizleri ve ayakları üzerine, güya oturdum. Dünyada, insanların böyle bir işkenceye tahammül edebileceklerini tahmin edemezdim. Dostoyevski'nin "Ölüler Evinde ki” mahkûmları mutlaka, daha konforlu bir şekilde yaşıyorlardı. Bu otobüsteki korkunç sıkıntıyı sana bütün teferruatıyla anlatsam, yirmi dört saat yazabilirdim. Birkaç detay: Yolcular birbirlerinin üzerlerine kusuyorlardı. Ezilen çocuklar, bağrışıyorlardı.. * Kadının biri parmaklarını kapının arasında unutmuş... İki parmağının ucu patlamış. Kavga, dövüş, küfür ve sonra müthiş bir toz. Ama nasıl bir toz. Halis, muhlis "Oxide de zinc.” ** On dakikada bütün yolcular tanınmaz halde boyanıyor. Bu toz tam sekiz saat duraksamadan yutuluyor. Elbiselerimin halini görsen, gülmekten katılırdın.
Velhasıl Bucişkam, bu otobüs rezaleti tam sekiz saat devam etti. Gece saat on buçukta Çorum'a geldik.

Bugün, gerek Vali'ye, gerekse Belediye Reisi'ne, otobüsün halini anlattım. Maalesef, hiçbir şey yapamıyorlar. Çünkü benzin azlığı, lastik yokluğu bu işlerin düzeltilebilmesini imkânsız bir hale sokuyormuş!!

Canuşkam. Eğer seni ve Mehmedimi de böyle bir otobüse sokmuş olsaydım, kendimi hayatımın sonuna kadar affetmezdim. Ama şimdi Çorum'u gezerken seni ve Mehmet'i getirmediğime üzülüyorum. Fakat, otobüsü hatırlar hatırlamaz: "Aman! Geçmiş olsun!” diye teselli buluyorum. Eğer Çorum tren yolu üzerinde bir yer olsaydı derhal sana telgraf çekip, "Gel,” diye yalvaracaktım. Fakat maalesef muhakkak otobüs yolculuğu var... Otomobil yok... Araba yolculuğu da çok uzun sürüyor.

Yine Bucişsizlik başladı. Allah kolaylık versin. Çalışmaya başlarsam belki derdim biraz hafifler. Yoksa, bu yalnızlık bir hayli ağır çekiyor...
Dün gece otelde kaldım. Bugün Halkevi'ne yerleştim. Odanın manzarası yok. Fakat, herhalde Çorum'da kaldıkça, Halkevi'nde kalırım. Beni, Halkevi'nde iyi karşıladılar. Zaten, otelde kalmak imkânsız!!
Bir ev tutmak lazım. Hâlbuki ben belki ara sıra civar kasabalara gidersem sadece eşyam için bir ev tutmak gülünç olacak. Civar kasabalar, çok güzelmiş, diyorlar. Fakat, herhalde bir ay kadar Çorum'un içinde çalışır, sonra da civar kasabalara giderim.

Bu sabah pazar yerine gittim.  Az kalsın elde dokunmuş bazı şeyler alacaktım. Sonra bir daha düşündüm, bu işi daha sonraya bıraktım. Burada, yağdan başka her şey ucuz. Ozellikle meyveler ve sebzeler. Lokanta pek ucuz değil!! Bugün öğleyin, bir kebap yedim, altmış beş kuruş!! Haa! Bir de türlü yedim.

Sıcağa gelince... oldukça ağır, fakat ezici değil. Bugün konu olarak çarşı içerisinde birkaç dükkânı gözüme kestirdim. Fakat, herhalde daha dört-beş gün gezip dolaşacak, sonra da çalışılacak yerleri seçeceğim.

Canuşkam. Bu yazılarla o kadar güçlükle yazıyorum ki, bilmem sen nasıl okuyabiliyorsun? Canuşkam. Senin Türkçen için mektuplarımı böyle yazıyorum. Eğer çok güçlük çekiyorsan, bana mutlaka yaz.

Daha sonra bu mektupları kitaplaştıran Bedri Rahmi’nin oğlu  Mehmet R. Eyüboğlu  “ Büyük Doğuş Dergisine kapak olan “Çorumlu Gelin” i işte bu akşam görmüş babam. Ben de kalıbını oydum. Yazmasını bastım” diyecektir.
Çorum günleri,  Bedri Rahmi’nin sanat yaşamında silinmez izler bırakmıştır. Çorum yaşantısı, gözlemleri zamanla yoğunlaşmış, durdukça derinleşmiş ve Bedri Rahmi’nin kişiliği, sanatının asıl bildirisi bu yaşantıdan çıkmıştır. Çorum gezisi ile sanatındaki farklı denemelerinden sonra ana temalarına kavuşmuştur. Bunlar; han kahveleri, han avluları, pazar yerlerinin kalabalığı, halay çekenler, saz çalan âşıklar, dağ köyünden kente hasta indirenler, pazardan köye dönenler, bebesini emziren köylü kadınlar, bayramlıklarını giymiş köylüler, garipler, yoksullardır. Kısaca Bedri Rahmi Çorum’dan dopdolu bir yürekle dönmüş; 1942 yılı onun için iyi verimli bir yıl olmuştu, bir başka başarıyla da sonuçlanmıştı. 31 Ekim 1942’de açılan Dördüncü Devlet Resim ve Heykel Sergisinde ikincilik ödülünü kazanmıştır. (3) (Erol, 1984: 79)
Bedri Rahmi, resminin yerli içeriğini, ana temalarını Çorum'da saptamıştır. Bu dönem konu dağarcığının doldurulduğu yılları da kapsamaktadır. O, bu dağarcıktan zaman zaman çıkardığı konuları, yeni biçimsel sorunların ve malzeme olanaklarının belirlediği sınırlar içinde, yeniden yeniye işlemeden duramamaktadır.  (3)  (Tanpınar, 1982: 19)

Bedri Rahmi, Çorum Eserleri: Çorum Han Kahvesinde Saz (Kompozisyon), Pazardan Dönüş, İskilip-Çorum-Köylüler, Hamur Açanlar (Çorum), Mecitözü-Sabah, Çorum (Faytonlar), Mecitözü-Dağsaray Köylüsü, Meydan, Çorum İskilip (Yivlik) , Han Önünde, Mecitözü (İğdeli Gelin), Üçetek.

Yine de resimleri bir yana, onu asıl olarak şiirleriyle tanır ve severiz. Şiirlerinde bolca sevdadan da bahseder elbet ama aslında onun şiirleri buram buram Anadolu kokar. (5)

1940’ların başları. Evli ve yeni çocuk sahibi olmuş olan Bedri Rahmi Eyüboğlu Güzel Sanatlar Akademisi’nde asistanlık yapmaktadır. O sırada heykel bölümüne misafir bir öğrenci gelir. Esmer bir Ermeni kızı Mari Gerekmezyan.

İkili arasında filizlenen yasak aşk ortaya büst, tablo ve şiir gibi sanat eserleri ortaya çıkarır. Mari, Bedri Rahmi’nin büstünü yapar.  Bedri Rahmi ise Mari’ye ‘Karadut’ adını verip üzerine şiirler yazar. Mektuplarında birbirlerine “çebişim” diye hitap ederler. 
Bedri Rahmi, 5 yıl sürecek kara sevdasını Çorum izlenimleriyle dizelere dökecektir.

Karadutum, çatal karam, çingenem
Nar tanem, nur tanem, bir tanem
Ağaç isem dalımsın salkım saçak
Petek isem balımsın ağulum
Günahımsın, vebalimsin.

Dili mercan, dizi mercan, dişi mercan
Yoluna bir can koyduğum
Gökte ararken yerde bulduğum
Karadutum, çatal karam, çingenem
Daha nem olacaktın bir tanem
Gülen ayvam, ağlayan narımsın
Kadınım, kısrağım, karımsın.

Sigara paketlerine resmini çizdiğim
Körpe fidanlara adını yazdığım
Karam, karam
Kaşı karam, gözü karam, bahtı karam
Sıla kokar, arzu tüter
Ilgıt ılgıt buram buram.
Ben beyzade, kişizade,
Her türlü dertten topyekün azade
Hani şu ekmeği elden suyu gölden.
Durup dururken yorulan
Kibrit çöpü gibi kırılan
Yalnız sanat çıkmazlarında başını kaşıyan
Artık otlar göstermelik atlar gibi bedava yaşayan
Sen benim mihnet içinde yanmış kavrulmuşum

Netmiş, neylemiş, nolmuşum
Cömert ırmaklar gibi gürül gürül
Bahtın karışmış bahtıma çok şükür.
Yunmuş, yıkanmış adam olmuşum
Karam, karam
Kaşı karam, gözü karam, bahtı karam
Sensiz bana canım dünya haram olsun.

Bedri Rahmi Eyüboğlu, kendisiyle yapılan bir söyleşide; insanların çatalkara kelimesinin anlamını bilmedikleri hâlde, şiirin içinde hiç yadırgamadıklarını söyler. “Çatalkara; Çorumun İskilip kazasında kuzgunî kara ve taneleri üst üste, kat kat dizili bir üzüm salkımının adıdır.” Diyecektir. ( Abdullah Çelik, Bedri Rahmi Eyüboğlu, T.C. Kültür Bakanlığı, Ankara 1996, s. 13.)

Önde zeytin ağaçları arkasında yar / Sene 1946 / Mevsim Sonbahar 
Önde zeytin ağaçları neyleyim neyleyim / Dalları neyleyim. 
Yar yollarına dökülmedik dilleri neyleyim. 

Yar yar!..Seni kara saplı bir bıçak gibi sineme sapladılar 
Değirmen misali döner başım / Sevda değil bu bir hışım 
Gel gör beni darmadağın / Tel tel çözülüp kalmışım. 
Yar yar / Canımın çekirdeğinde diken / Gözümün bebeğinde sitem var

Ancak evli olan Bedri Rahmi’nin aşkı fazla uzun sürmez, Mari Gerekmezyan tüberkülozdan hayatını kaybeder. Eyüboğlu “Karadutum” dediği sevgilisinin ölümünün ardından kendini bir süre toparlayamaz. Çaresizlik ve üzüntü içinde eve dönen şairin yanında yine eşi durur ve onu hayata döndürmek için elinden gelen her şeyi yapar. 1974´deki ölümüne kadar geçen çeyrek asrı birlikte tüketirler.

Kaynakça:

http://www.bedrirahmi.com/bedri-rahmi-eyuboglu/sanatci-kisiligi/sair
https://indigodergisi.com/2017/08/bedri-rahmi-eyuboglu-mari-gerekmezyan/
SAVACI, Handan Canan, Cumhuriyet Dönemi Ressamlarının (1923- 1950) Anadolu Kültürünü Tanımaya Yönelik Çalışmaları ve Türk Resmine Etkisi, Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Güzel Sanatlar Eğitimi Anabilim Dalı, Yüksek Lisans Tezi
EYÜBOĞLU Mehmet Hamdi, Bedri Rahmi-Eren Eyüboğlu Aşk Mektupları (1937-1950), T. İş Bankası Yayınları
AKGÜL, Elif Kocaman, Cumhuriyet Döneminde Geleneksel Tarzda Çalışan Türk Ressamlar, Pamukkale Üniversitesi Eğitim Bilimleri Enstitüsü Güzel Sanatlar Eğitimi Anabilim Dalı Resim-İş Eğitimi Bilim Dalı Yüksek Lisans Tezi
http://www.milliyetsanat.com/kitap/kapak-konusu/siirleri-resim-resimleri-siir-gibi-bedri-rahmi-eyuboglu/633