Koca Ragıp Paşa Osmanlı Veziriazamıdır. Aynı zamanda ünlü bir şair. Rivayete göre, Osmanlı zamanında özellikle Ramazan ayı geldiğinde sahura kadar süren sohbetler olurmuş. Bilhassa da şairlerin ve devlet büyüklerinin katıldığı bu meclislere doyum olmazmış. Yine bir Ramazan gecesi ve herkes Ragıp Paşanın konağında koyu bir sohbette. O sırada latifeleri ve hicivleriyle nam salan devrin ünlü şairi Haşmet’te bu mecliste…Sohbet koyulaşmış ve söz dönüp dolaşıp oruç bahsine gelmiş. Koca Ragıp Paşa, Haşmet’e biraz takılmak, birazda latife etmek için sormuş:
-“Haşmet söyle bakalım senin de borcun var mı?”
Hazır cevaplılığı ve nüktedanlığıyla ünlü olan Haşmet duraksamadan cevap vermiş:
-“Hem de pek çok Efendi Hazretleri”
-“Ne kadar?”
-“Mahalle bezirganına bin akçe, kasaba sekiz yüz akçe…”
Koca Ragıp Paşa sözünü kesmiş şairin,
-“Be adam ben onu sormuyorum, oruç borcun var mı? onu soruyorum” der demez Haşmet cevabı yapıştırmış,
-“Paşam, oruç borcunu Allah sorar. Cömertliğinizi vehmedip sizin soracağınızı, olsa olsa kul borcudur sandım”.
-Oruç tutuyor musun? diye sormak Allah’a mahsustur. Bu soruyu sormak kula yakışmaz. Oysa bizler, sanki üstümüze vazife gibi kim tutuyor? kim tutmuyor? diye birbirimizin orucunu araştırıyoruz. Sanki birilerinin yediği bizim karnımıza gidiyormuş gibi milletin orucunun derdine düşüyoruz. Allah-ü Teala; “Oruç bana mahsustur, onun mükafatını ben veririm” diye buyuruyor. Aslında, oruç öyle bir ibadet ki; oruçta görüntü yok, gösteriş yok, riya yok… Oruçlu olduğunu söylemediğin sürece orucun reklamı da yok… Üstelik birilerinin tuttuğu oruçla cennete girmekte yok…Mükafatı ise sadece Allah’a ait. Sorgusu da sadece Allah’a ait. Arada kul yok! Kulun söz hakkı hiç yok!
Gece sahurda sıkı bir kahvaltı yapıp gün boyu yiyip içmeyen ama iftarda mükellef sofralarda mideleri doldurmanın adı oruç değil, aç kalmaktır. Oruç aç kalmak değil, açın halinden anlamaktır. Oruç, sadece mide ile değil, tüm azalarla yapılmalıdır. Gözün orucu; fakiri fukarayı görmek ama ayıp-kusur görmemektir. Elin orucu; vermektir, yetimin başını okşamaktır. Dilin orucu; güzel söz söylemek, Allah’ı zikretmek ama gıybet etmemektir. Vücudumuzda öyle bir organ var ki, Efendimiz bile –“Vücutta öyle bir et parçası vardır ki, o düzgün olursa bütün vücut düzgün olur; o bozulursa bütün vücut bozulur. Dikkat edin; o, kalptir” diyerek kalbin taşıdığı duygulara işaret etmiştir. Kalbin orucu; kin, nefret, haset gibi kötü duyguların kalpten uzaklaştırılması, sevgi, merhamet adalet gibi iyi duyguların kalbe yerleştirilmesidir. Kulağın orucu; yoksulun, garibanın sesini duymaktır. Ayakların orucu; yardıma koşmaktır, Allah yolunda yürümektir. Beynin orucu; düşünmektir ama sadece kendini değil, başkalarını düşünmektir. Oruç paylaşmaktır. Oruç şifadır. Oruç eşitliktir. Oruç ibadettir. Oruç rahmettir. Oruç unuttuğumuz cömertliği hatırlamaktır. Oruç vermektir. Oruç paylaşmaktır.
Ramazan ne demek? Ram; boyun eğmek, baş kesmektir. Zan; ise adı üstünde zanlarımız, bir anlamda kötü huylarımızdır. Bir insan zanlarına boyun eğer, kötü huylarına baş keserek sadece Allah rızası için oruç tutarsa Ramazan ayının bereketi üstüne saçılır ve uruç eder, (hakikate erer). Ramazanın rahmeti ve bereketi üzerinize olsun. Tefekkürünüz bol, imanınız kuvvetli olsun. Ramazanınız hayırlı olsun.
Leyla Yargı Mantar