Şairin “seninle dilsiz konuşalım” dediği gibi yalnız kalanların çay ile sohbeti “bizeban” yani dilsiz olurmuş.
Dilsiz ve kelimesiz sohbetleri açığa çıkarmak ne adaba uygunmuş ne de kelimelerin izaha gücü yetermiş.
Çayın nasıl bir şey olduğu durduğu cam bardakta belli olurmuş.
Kâh bardak, kâh çay kendini daha üstün görürmüş.
Burada ateşi ve çaydanlığı hesaba katan olmazmış.
Sadece hesaba katılmayanlar ateş ve çaydanlık değilmiş tabii.
Suyun esamisinin okunmaması su açısından elem verici bir şeymiş.
İnsanlar demlenmiş vaziyette bir bardağın içinde karşısında görünce çay denilen sihirli içeceğe kavuşmanın hazzını duyarmış.
İlk yudumun kendisi için olduğunu sanan bardak ile çay gizli bir rekabet içine girermiş. Bardak “ilk buse bana dokundu” derken, çay “Bana ulaşmak için bardağı eline aldı” diye geçirirmiş içinden.
Çay ile bardağın gizli rekabeti gece boyu sürer gidermiş. Tıpkı şairin “Ta ki Mecnun bitirir nutkunu Leylâ söyler” demesi gibi…
Ve zaman geçermiş…
Gel seninle dilsiz konuşalım biraz…