Ramazan ayının 25’iydi. Aynı zamanda resmi takvime göre de mart ayının 25’iydi. Ankara’dan Ünye’ye gelmek için yola çıkmıştım.
Eskilerin “Huylu huyundan vazgeçmez” diye bir sözü vardır. İşte o sözün geçekleştiği bir gün oldu. Ankara’dan çıktıktan sonra Çorum merkezine gelince birden rotayı Lâçin ilçesine çevirdim. Dedim ya huylu huyundan vazgeçmez diye.
Fırsat bu fırsat deyip Laçin ve Osmancık üzerinden Ünye’ye gelmeye karar verdim. Maksadım daha önce de uğradığım dostlarımın da olduğu yerleri yeniden görmekti.
Laçin kısmını bir kenara bırakarak yazımıza devam etmek istiyorum. Yanımda iç mimar olan küçük kızımla birlikte Laçin üzerinden Osmancık’a geldim. Vakit akşama az kalmıştı. Sanki şehri tam olarak biliyormuşum gibi şehri kızıma anlatıyordum. Ne de olsa dokuz aya aralıklı iki gece konaklamıştım.
Önce kale hakkında bilgi verdim. Daha sonra Koyunbaba Köprüsü üzerinde gezdik. Kızıma bu akan nehir ülkenin en büyük nehri olan Kızılırmak dedim. Ülkede iki ilçenin tam ortasından geçiyor diye de açıklamada bulundum.
Daha sonra Osmancık Belediyesine uğradım. Emrah Akıllı Bey ile tanışıklığımız vardı. Ancak Emrah Bey o an için orada değildi. Sonra bir görevliye “Başkan Bey ile görüşmek istiyorum” dedim. Biraz sonra bir bey gelerek bana “Başkana kim olduğunuzu sordu” dediler. Ben de kendimi kısaca tanıtarak ayrıca “Osmancık Haber Gazetesi yazarlarındanım” diye haber gönderdim.
Sağ olsun Ahmet Gelgör Beyefendi bizi kabul etti. Makamında kısa süre sohbet ettik. İlçesine hâkim bir başkandı. Zamanımız çok olmadığı için kısa süre içinde oradan ayrıldım. Tabii her şey burada bitmiyordu. Sen ta Ünye’den gel, bir şekilde gazeteye yazar ol, gazeteye uğramadan git. Olacak iş mi?
Vakit dar, aynı zamanda ramazan. Yol uzun vakit kısa. Bir muhasebe ile gitme kararı aldım ama Selma Çetindere Hanımefendiyi aramadan edemedim. Bir haberi olmalıydı. Misafir gibi gelip, hırsız gibi gitmek olmazdı.
Telefon ettiğimde daha iki kelam etmeden “Önce özür dilerim. Şu an Osmancık’tayım yola çıktım” diyebildim. Bunu derken de epey ter döktüm. Bazı tanıdıklara görünmeden gitmek ne zormuş.
Selma Çetindere Hanımefendi bana “Osmancık’ta olduğunuzu biliyorum demez mi?” Çok şaşırdım. Bu nasıl olabilirdi? Bu arada haklı olarak gücendiğini de belirtti.
Her şeye rağmen bizi iftara davet etti. Ancak yolumuz uzundu. Ankara’dan yola çıkmış Ünye’ye gidecektik. Maruzatımızı bildirdik ve yolumuza devam ettik.
Bu arada şehri ilk defa gören kızım Osmancık’ı çok beğendiğini söyledi. “Vakit müsait olsaydı daha çok gezmeyi isterdim” dedi. Ben de ileride yine uğrarız diye teselli ile temenni karışımı bir söz ettim.
Ne yalan söyleyeyim Osmancık’ı özlemişim. Karadeniz’de en az 150 ilçe gezdim. En beğendiğin on ilçe hangileri deseler, Osmancık’ı da listeye yazarım. Efsunlu bir havası var. Bence bu ilçeye bir gelen bir daha gelmek ister.
Ne zaman olur bilmem ama belirli aralıklarla Osmancık’ı ziyaret etmek istiyorum. Kendini çeken bir yanı var. Kim bilir günün birinde il olursa hiç şaşırmam. İl olmak için illa nüfus çoklu gerekmez bence. Vasıf da önemli. Osmancık en güzel vasıfları üzerinde taşıyan ilçelerimizden biri.