Bir derdiniz var da dinleyecek kimseniz yok mu? Veya derdinizi anlayacak kimseniz yok mu? En azından siz anlatırken itiraz etmeyecek kimseniz yok mu?
Bu şartlar altında yolunuz “çay”a çıkıyor demektir. Vakit olarak da “gece” biçilmiş kaftan.
Önce çayınızı demleyip arzu ettiğiniz şekildeki bardağı önünüze koyunuz. Demlenmiş çayı ağır ağır bardağa dökünüz.
Bu arada anlatacağınız konuyu belirlemiş olmanız lazım.
Siz daha anlatmaya başlamadan, bir yudum çayı bardaktan ayırdıktan sonra gerisi gelir. Siz anlattıkça hafiflersiniz. Bardak ise boşalır. Sonra siz tekrar anlatır demlik boşalır. Biraz rahatlamışsınızdır. En azında o gece için derdinizi en aza inmiştir. Bu arada demlik de boşalmıştır.
Peki dertlerden tamamen kurtulur musunuz? Asla.
Bardaklar boşalır, demlikler azalır, dertler sabit kalır. Geride kalan derdiniz için ya başka gecelere ya da yeni demliklere ihtiyacınız olur.
Yahut bir “tenha” ararsınız kaçmaya.
Kaçsanız da fark etmez sizinle beraber taşıdığınız bir şeyler vardır içinizde. Gün geçtikçe büyüyen...
***
Bazen alırsın bardağı karşına. Bakar durursun. Bardak da durur zaten. Eğer bardağın üstünde çay dalgalanıyorsa, belli ki bardak çok karıştırılmış.
Zaten konuşmuyorsan bazı hareketler yapıyorsun demektir. Bardağı karıştırmak, tablasıyla oynamak, bardağın yerini değiştirmek gibi.
Bazen ani hareketlerle bardaktan çayın sıçradığı da olur. Sözler içinden geçer hareket bardağa karşıdır. Ama o bu manzaralara alışık olduğundan aldırmaz.
Hele bir şeye karar veremediyseniz kaşığı bardak yüzeyine vurup ses çıkarmak yok mu işte vaziyetin en kritik anı…
Muhasebe, murakabe derken çay soğur. Siz o soğuk bardağı kafanıza diker ve bir yudumda bardağı bitirirsiniz. Sonra da “çat!” diye bir ses çıkaracak vaziyette bardağı tablaya yerleştirirsiniz. Sonra bir çay daha içip içmemekte karar veremezsiniz. Belli ki o gece sohbetin tadı yoktur.
Ee! Her zaman keyifli geçmez ya.
Yine de afiyet olsun diyelim.