Artık odun alevinde çay demlemek zordu.
Bunun tek çaresi “gönül alevinde” demlemekti.
Gaz ile çalışan bir ocaklıkta hazır bulunan sıcak suyla hazırlanıp; odun ateşi külünde demlenmeye bırakılan çayın tadı nasıl aynı olabilirdi?
O imkânı şimdi kaybettik.
Her şey sunileşti…
Bazı kolaylıklar ağzımızın da damağımızın da tadını kaçırdı…
Fark edemedik…
Kaybolan neleri fark ettik ki?
Çay yine demleniyor. Nasıl imal edildiği belli olmayan “tüpler” sayesinde pişmesi gerekli her şeyi hazırlamaya başladık. İşin sadece şekil benzerliği kaldı geriye.
Bir de sohbetin lezzeti.
Çay, sohbetin “katığı” konumunu hep korudu.
Tabiri caizse “İki lafın belinin kırıldığı” zamanlarda “Çay; lafa dinlenme, konuşana da düşünme payı” verdi.
Her yudum arası zihnimizi toparladık yeniden… Her yudum arası düşündüklerimizi ifade ettik.
Her yudum arası muhatabımıza düşünme süresi verdik.
Her yudum arası muhatabımıza konuşma sırası verdik.
Çay, sohbetin yazılı olmayan vakit çizelgesidir…
Bir nevi anayasası…
Bu özelliği hala devam ediyor.
DÜŞÜNME PAYI Çayla sohbetler 7
ZEKİ ORDU
Yorumlar