Neşet Ertaş’ın vefatı dolaysıyla

Yine güz gelmişti. Hazan yeli hüzünlü hüzünlü esmişti. İçimize bir sızı düşmüştü derinden. Bir feryat yükselmişti derinden…

Yine güz gelmişti. Bir “Eylül vurgunu” daha yaşamıştık. Bir bozlak, bir hoyrat, bir maya ve bir barak daha “havalanamamıştı” yerinden.

Bir acı hissetmiştik derinden…
“Gönül dağı” kül olmuştu…
Gönül ise “kor” olmuştu…

İçimizden bozuk nağmelerle birlikte karışık kelimeler geçiyordu. “Gonil” yanmaya başlamıştı bile. Her şeyin “Bir evveli, bir de ahiri” vardı. Gerisi yalandı.
Her ne kadar “Ah şu yalancı dünyada, gülem dedim gülemedim” mısraları nağmeleriyle birlikte geçtiyse de ‘yaremize merham’ olamadı.
Şimdi biz ne söyleyecek ne dinleyecektik. Sen ki “Uzanmasın sana eller incitir” derken nasılda düşünüyordun sevdiklerin. Artık ne senin ne de bizim elimiz sana uzanabiliyor. Ama merak etme“gönlümüz” uzanacak. Hani sen ona “gônil” derdin ya o işte…
Bir türkünde; “Gônide başkaları var mıdır?” diyen sendin değil mi? Cevap vereyim “var…” Sen gittin, sazın ve sözün sustu belki. Ya “Gönül sazı” ne olacak? İşte o kaldı geriye. Biz onu hep dinleyeceğiz.

Bir gün sanatın üzerinde haddimiz olmadan laf ediyorduk. Ben de sazın için “Az daha gayret etse saz kendisi söyleyecek” demiştim. Meğer o şimdi söylüyormuş senin yokluğunda.

Ayrılık…
Acı kelime…
Peki sen ne diyordun ayrılık için? Ben yazayım buradan. “Gönlüm inanmıyor ayrıldığına…”
Haklısın!
Gönül ayrılığa inanmaz…
İnanmaz ama ayrılık gelir çatar bir gün.
Peki bizim gönlümüz inanıyor mu ayrılığına?
Söyleyebilseydin ne cevap vereceğini biliyorduk.

“Sevip de alamayan gurbete hasta gider” ifadelerin bu günler için de geçerli mi? Artık dünya için dönüşü olmayan bir gurbete çıktın.
Peki “Gônil hızmatı”nı kim yapacak bundan sonra?

Ve aylardan eylüldü.
Güzdü…
Ve sen gittin…
Bizi üzdü…
Yetim kalan sazdı…
Sözdü…

Biz buradan “Sinamda gizli yaramı sar bugün bayram” olsun diyoruz ancak, bu “yara” nasıl sarılır? Nasıl anlatılır?
Ve…
Bazı şeylere nasıl katlanılır?
“Hayale aldandım boşuna yandım” sözlerine biraz itirazımız var. Belki biz de hayale aldanmış olmuşluğumuz var da pek “boşuna” yanmadık.
Yanacak sebeplerimiz vardı.
Öyle olduğunu “sanacak” sebeplerimiz vardı.
Ve…
Kanacak sebeplerimiz…
Bazı şeyleri: “Sanması” da güzel be üstat!
Kanması da…
Yanması da…
Seni bu sayfalara nasıl sığdırırız üstat.
“Gônilden” geçeni kalem yazamıyor ki…
Lügatler aciz, kelimeler kifayetsiz kalıyor.
Çaresi yok ki bu ayrılığın.
“Ancak sen merham olun gônimin yarasına…”
Sen yosun şimdi.
Bakalım türküleri kim havalandıracak, kim “Gônil hızmatı” yapacak?
Kısaca “Dermansız dede düştük.”
Derman mı?
Nasıl söylenmeli? Uygun olur mu?
Ruhun şad olsun “Milletin his coğrafyasını gönül sazıyla çizen usta…”