Çok yerde “kapan” olarak bilinir.
Çocukken kar yağdığında evimizin bahçesine kuşları avlamak için kullandığımız ilkel bir yöntemdir.
Çocukluk bu ya, kuş avlamanın maharetli bir iş olduğunu sanırdık.
Her taraf kar olduğu için bahçenin bir yerine “seben” dediğimiz ve evlerimizde yer sofrası olarak kullandığımız tahtadan yapılmış eşyamızı bir düzlüğe yerleştirir.
Yaklaşık bir karış uzunluğunda bir çubuğa misina bağlar, diğer ucunu biz tutardık.
Elektriğin olmadığı zamanlarda, bir de mevsim kış ise evlerimize kapanır, hapan veya kapan dediğimiz bu yöntemle kuş avlardık.
Kapanı kurduğumuz yerin sağına soluna biraz kül ve kömür tozları döker, sözde oranın karsız bir alan olduğunu gösterirdik. Kuşlar bu lekeli alana konunca kapanın altında bulunan yerde buğday ve unları görür, onları yemek için ilerleyince biz de pencere gerisinden ipin diğer ucunu süratle çeker, kapanın kar ile bir olması sağlardık.
Daha sonra evden hızla koşarak elimizi kapanın altına sokup kuşu oradan hem de canlı olarak tutardık.
Zaman ilerledikçe, yaşımız gereği başka şeyler yapmaya başladık. Elektriğin gelmesi evlerde televizyonun da olması demekti. Böylece kuş avlamaktan daha farklı işlere yönelmiş olduk.
Her kar yağdığında çocukluğuma ait bu hatıra gelir aklıma.
Şu ana kadar kar ile tanışmadık. Yine de mevsimin kışa yakın olmasından dolayı bir şekilde kar ile karşılaşacağımıza inanıyoruz.
Artık tek katlı köy evlerinde değil de çok katlı sitelerde oturduğumuzdan ne kadar kar yağarsa yağsın kapan/hapan kurmuyoruz. Artık daha farklı zaman geçirme yöntemlerimiz var.
Her geçen gün; düne ait çok şeyi ardımızda bırakıyoruz.
İyi veya kötü…