Mevlana’ya sormuşlar “o kadar okursun, o kadar yazarsın, ne bilirsin?” Mevlana cevap olarak “Haddimi bilirim” demiştir. Mevlana'ya böyle bir soru soranlar elbette sizlere de sorarlar.
Günümüz modern dünyasında ilişkilerimizi değerlendirecek olursak, samimiyet altında hepimizin bir diğerinin varlık alanına girdiğini, diğeri ile ilgili varlığının sınırını aştığını görüyoruz. İnsanlar bir diğerinin sınırını neden yoklar? Neden bir diğerinin öznel hayatının içinde bu kadar var olmak ister? Bu konuda özellikle az gelişmiş ya da gelişmekte olan kültürlerde birbirinin hayatına müdahale etmek çok popüler bir davranıştır ne yazık ki. Bunu da çoğunlukla diğerine iyilik yapmak amacıyla yapar görünürüz nedense…İnsanoğlu, kendini bildiği oranda; haddini ve hududunu bilme erdemliğine sahip olabilir ancak. Kendini bilmeyen, kendini taşımayan, her ortamda olur olmaz ulu orta konuşsan, gereksiz yere boş boğazlık eden, ukalalık taslayıp lafazanlık eden; bilip bilmediği konulara girip her şeye müdahil olan insan haddini ve hududunu bilmeyen insan haline geldiğini göstermektedir. Öncelikle insanın insanlık erdemlerine sahip olabilmesi, onun önce kendini ve haddini bilmesinden geçtiğini bilmesi lazımdır!Birçoğumuz hayatı karşı tarafa yansıtmalarla yaşıyoruz. İçimizdeki kaygıdan kurtulmak için yapamadıklarımızı diğerine yansıtarak, örneğin, diğer insanları çokça eleştirmek, suçlama dilini kullanmak, sıkça alay etmek aslında yüzleşemediğimiz yetersizliklerimizle ilgilidir çoğu zaman ve üstelik tersine çevirerek yaparız. İnsan, nihayetinde insandır. Ne kadar kendini geliştirirse geliştirsin, insandır. Ne kadar servet edinirse edinsin, insandır. Ne kadar metin ezberlerse ezberlesin, insandır. Ne kadar lisan öğrenirse öğrensin, insandır. Ne kadar zeki olursa olsun, insandır. Ve istisnasız, fasılasız, hep insan olarak kalacaktır. Bunun idraki, belki bir adım ötesinde bu idraki acz ile kabullenişi, onu hakiki benliğine kavuşturur.
İnsan melek değildir. Kusur ve hataları olacaktır. Ancak insan kendi kusur ve hatalarını unutup başkalarının kusur ve hatalarıyla uğraşırsa haddini aşmış sayılır.
Haddini Bilmek deyiminin hikâyesi:
Kıbrıslı Kemal Paşa ile Erzurumlu Sait Paşa birbirlerini takdir etmelerine rağmen birbirlerini sevmezmiş. Sait Paşa’nın adamlarından biri, bir gün Kemal Paşa’yı çektirmeye başlayınca Sait Paşa, adamın sözünü keserek:
Kişi haddini bilmek gerek. Kemal Paşa’yı beğenmiyor, onu çekiştiriyorsunuz ama siz, onun mühürdarı olamazsınız. Memlekete kimin daha faydalı olacağı takdir edip gerekirse yerimizi ona verme büyüklüğünü göstermeliyiz.
Irmak var geçilir, çay var geçilmez,
Her yere el atar haddini bilmez.
Denizin huyudur artar eksilmez,
Göller birbirini yedi, bitirdi.
(Abdurrahim KARAKOÇ)
Atasözünde geçtiği gibi: “Kem alatla Kemalata varılmaz.” Yani, sermayesi kem alat (kötü ve mesnetsiz şeyler) olanların, kâmil insan olmaları, had hudut sahibi olmaları mümkün değildir… Evet, haddini bilmeyenlere; hadlerinin bildirileceği ceza gününde,hiçbir kimseden fidyenin kabul edilmeyeceği kesin ve katidir… “Birbirinize karşı öylesine alçak gönüllü olun ki hiçbir kişi diğerine karşı haddi aşıp zulmetmesin. Yine hiçbir kimse, bir başkasına karşı böbürlenip üstünlük taslamasın diye vahyetti." (Müslim, Cennet 64. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Edeb 40; İbni Mâce, Zühd 16)
“Men arefe nefsehu, feked arefe Rabbehu” Kavl-i Şerif’in özü ve özeti şudur: “Nefsini (yaratılış gayesini) bilen, Rabbini bilir. Rabbini bilen, her türlü tasa ve kederden kurtulur!...Yüce Allah, cümlemizi kendini ve haddini bilen Salih kullarından eylesin.
Bilmek istersen seni,
Can içinde ara canı.
Geç canından bul anı,
Sen seni bil, sen seni.
Kim bildi ef´âlini,
Ol bildi sıfatını,
Anda gördü zatını,
Sen seni bil, sen seni.
Görünen sıfatındır,
O´nu gören zatındır,
Gayri ne hacetindir,
Sen seni bil, sen seni.
(Hacı Bayram Veli)