Geçtiğimiz Nisan sonunda evimizi satışa çıkardık. Öncesinde çevremizde ayrıntılı bir fiyat araştırması yaptık. Konut fiyatları o kadar dengesizdi ki ne fiyat vereceğimizi şaşırdık. İnternet üzerinden araştırma yaparken bir emlakçının ilanında aynı mahallede astronomik diyebileceğimiz bir fiyatla karşılaştık.
Merak ettik ve aradık. Biraz sohbetin ardından aynı yerde bizim de evimizin satılık olduğunu belirterek, neden bu kadar yüksek fiyat sunulduğunu sorduk çünkü emlakçının verdiği fiyat bizim fiyatımızın iki katıydı. Emlakçı şöyle cevapladı sorumuzu: “Evet, fiyatın çok yüksek olduğunu biz de biliyoruz ancak biz bu fiyatı yabancı alıcılar için belirledik. Evi yabancılara satmak istiyoruz.”
Aradan birkaç ay geçti. Verdiğimiz fiyata almak isteyenler genelde Iraklı ya da İranlıydı. Vatandaşlar ise pazarlık peşindeydi.
Biz prensip olarak yabancıya ev satmak istemiyorduk. Bunu da başlangıçta emlakçıya belirtmiştik. Hatta emlakçının bir umut evimize getirdiği, Türkiye Cumhuriyeti kimlikli Iraklı aileye de satmadık, “o kimlik bu kadar ucuz değil” diyerek reddettik.
Sonuç olarak bizim ev satılmadı. Çünkü vatandaşta para yoktu. “Yabancıya satmazsanız daha çok beklersiniz” suçlamasında bulunanlara; “Biz satmazsak yabancılar alamaz. Alamazlarsa bu ülkede barınamazlar. Birkaç yıl sonra ülke 10-15 milyon Arap ile dolunca ve bunlar ülke yönetiminde söz sahibi olmaya başlayınca ne demek istediğimizi anlarsınız. Her şey para değil. 250-400 bin dolara vatandaşlık satılsın diye ölmedi o Çanakkale’nin, Kayseri Lisesi’nin çocuk şehitleri; en azından o şehitleri düşünün.” dememiz de hafif alayla karşılandı. “Vatan, millet Sakarya” edebiyatı çoktan tarihe karıştı, dercesine…
***
İktidar, 20 yıllık icraatında bir tek fabrika yapmadı ama ülkeyi betona gömdü. Yaşanan ekonomik kriz ve konut açığı Cumhuriyet tarihinde görülmeyecek boyutlara ulaştı. Dolar, Cumhuriyet tarihinin zirvesini gördü; 1 ABD doları 18,60 TL’yi geçti. Hal böyle olunca da alım gücünde yaşanan sıkıntı kiralarda ve konut fiyatlarında da kendini gösterdi. Kiralardaki fahiş fiyatlar insanların belini büktü.
Hazine de tam takır olunca Toplu Konut İdaresi (TOKİ)’den kendi deyimleriyle “Cumhuriyet tarihinin en büyük Sosyal Konut Projesi” geldi.
Projeye göre. 2+1 konutların fiyatı 608 bin lira, aylık taksitleri 2 bin 280 TL; 3+1 konutların fiyatı 850 bin TL. aylık taksitler ise 3 bin 187 TL’den başlayacak. Ödeme süresi ise 240 ay olacak. İlk etap 2 yılda tamamlanacak.
Sadece taksit ödemek yetmiyor elbette. Bunun için önce TOKİ’ye 500 TL. verip kayıt olunacak ardından da satın alınmak istenilen konut bedelinin %10’u peşinat olarak yatırılacak. Buna göre 2+1 daire için 60 bin TL. 3+1 için 85 bin TL peşinat ödenecek. Asgari ücretli bu parayı nereden bulacak diye soracak olanlara cevap Bakan’ın “eşten dosttan borç alın” tavsiyesi ile geliyor. Yani öyle bir çevreniz olacak ki birileri size çok rahat bir şekilde 60-85 bin TL. borç parayı verebilecek…
Ne demişti Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı hatırlayalım:
Ev almak isteyen asgari ücretlilere; “Biraz dişini sıkarak, eşten dosttan borç alarak, ek mesai yaparak taksitleri ödeyebilirler.”
Şaka gibi! “Ağa bizimle eğleniy!”
TOKİ konut projesinin ayrıntılarına burada daha fazla girmeyeceğim. Günlerdir medyada yeterince konuşuldu; yazılıp, çizildi. Ben burada olayın mülteci boyutuna bakmak istiyorum. Görünen o ki konut projesi büyük ihtimalle yabancılara yarayacak. Bulunduğu yerde bir yıldan fazla oturan ve Türk vatandaşlığı alan her Suriyeli, Iraklı, İranlı, Afgan, Kenyalı, Pakistanlı vb. mülteciler çok rahat bir şekilde kayıt olup kuraya katılabilecekler. Nitekim TOKİ’nin Sancaktepe projesinde kurayı kazananlar arasında da Abdalhaki Sadaki, Abdulmajid Alkaddah, Abdelkader Benkhaled gibi isimler yer almış. (Kaynak: Sözcü Gazetesi)
Konut hamleleri devam ederken iktidardan ilginç bir uygulama hayata geçirilir; artık vatandaşlar e-devlet üzerinden ad-soyad değişikliği yapabilecektir. Eskiden mahkeme kararıyla yapılan isim değişikliği bundan böyle internet üzerinden kolayca halledilecektir. Genel ahlâka, örf ve âdetlere uygun olmayan ve toplum tarafından gülünç olarak karşılanan isimler ile cinsiyet değişikliği gibi gerekçelerle vatandaşlar isimlerini değiştirebilecekler.
Cumhuriyet Gazetesi yazarı Tuncay Mollaveisoğlu, bir yazısında, mülteci olayından rahatsız olduğunu her fırsatta dile getiren Zafer Partisi Genel Başkanı Ümit Özdağ’ın, “seçimlere kadar 3 milyon Suriyeliye vatandaşlık verilecek” iddiasında bulunduğunu yazmış. Özdağ ayrıca Mollaveisoğlu’na Saray’dan ve AKP Genel Merkezi’nden çok önemli iki isme bu iddiayı doğrulattığını da aktarmış. Yazıda şöyle devam ediyor Mollaveisoğlu:
“Peki bu düzenlemeye neden ihtiyaç duyuldu? İsim değişikliği, mahkeme süreci kaldırılarak internetten başvuru yolu ile neden kolay hale getirildi? Suriyelilerin apar topar seçmen yapılmasının bu değişiklikle bir ilgisi var mı? İsim ve soy isim değişikliğinde yapılan ‘kolaylaştırıcı’ düzenleme bu fotoğrafta çok önemli hale geliyor… Suriyeliler isimlerini değiştirirlerse, oy kullananların Suriyeli olduğunu anlamak imkânsız hale gelecek… Ayrıca isim değişikliği yeni kimlikler anlamına da geliyor… Bir kişiye birden fazla kimlik verilirse bunun kontrolü nasıl yapılacak? Birden fazla kimlik birden fazla oy demek…”*
Nüfus ve Vatandaşlık İşleri Müdürlüğü tarafından “uygulama sonradan vatandaş olanları kapsamıyor, doğumla vatandaş olanları kapsıyor” şeklinde yapılan açıklama da çok inandırıcı gelmiyor çünkü Mollaveisoğlu’nun da belirttiği gibi e-devlette “doğumla T.C. vatandaşı olanlar” ya da “doğumla T.C. vatandaşı olmayanlar” diye bir ayrım yok…
Göç İdaresi Genel Müdürü Dr. Savaş Ünlü’nün açıklamasına göre, Türkiye’de 196 farklı ülkeden yaklaşık 5,5 milyon sığınmacı/mülteci var. Bunların 3,6 milyonunu 2011 krizinden itibaren Suriye’den gelenler oluşturuyor. (Kayıt dışı mülteci sayısı ile bunun 8,5 milyon olduğu iddiaları da var.) Millî Savunma Bakanı’nın “9 milyon Suriyelinin ihtiyaçlarını karşılıyoruz” açıklamasını da hatırlayarak tüm bu yaşananlardan hareketle olayları bir bütün olarak ele alıp bir vatandaş okuması yapacak olursak; Türkiye’nin bir mülteci akını ile içeriden kuşatıldığını ve bunun bir Batı oyunu olabileceğini düşünmek çok da yanlış olmayacaktır…
*Tuncay Mollaveisoğlu, “Sahte seçmen ve kol saati...” Cumhuriyet, 24 Ağustos 2022