Kurallı yaşamayı bir türlü beceremedik. Kendimize has özelliklerimizden olan öyle tutumlarımız var ki alışkanlık halini almış. Yanlış olan uygulamalar kural haline bile gelmiş. Yanlış olduğunu bilindiği halde nedense savunulması ise oldukça garip oluyor.
Zamanımızın kıymetini bilmemek gibi konulardan…
Zamanlı olan buluşmalarımızın ne kadar garip olduğuna birkaç örnektir. Yarın öğle sonu buluşuruz, akşam namazından sonra telefon açarım, ikindi sonu ararım bunlar bizim randevu stillerimiz.
Neresinden bakarsak bakalım bu uygulamalar yanlıştır. Ben Avrupa’ya gitmedim.  Avrupa’ya gidenler, görenler, gezenler anlatıyorlar. Her iş dakik işliyor.  Anlatanlara inanıyorum. Zamanı yönetme konusunda yıllar önce Konya valisinin konuşmasında da duymuştum.
Otobüs duraklarında, tren istasyonlarında araçların duraklardan, istasyonlardan geliş ve kalkış saatleri dakika dakika olarak tespit edilmiş.
Mesela 17.52 gibidir. Bizde mutlaka tam saat olur. O da Allah kerim.
Farkına varamadığımız en büyük kaybımızın zamanımızı heba ettiğimiz dilimlerdir. Fakat hiç kimse bunu kale almıyor.  İstinasız bunun içinde hepimiz varız. Kimseyi soyutlamalıyız.
Özellikle nefsime daha sert çıkışıyorum. Tamamen zamanı hovardaca harcıyorum ve harcıyoruz. Hem dünya da hem de ahirette bununun cezasını mutlak çekeceğiz. Zamanının yönetimine karşı yüce rabbimizin huzurunda hesap vereceğiz. Vermeden onun huzurundan ayrılma şansımız yok.
Gençlik yıllarını nasıl değerlendirdik, neler yaptık, neleri yapmadık?  Her yaşımızın, ömrümüzün Allah katındaki değerlerinin en aşağısından en yükseğine kadar tek tek hesabını vereceğiz. Öyle bedavadan zamanı, hesapsızca heba etmenin cezasını mutlaka çekmek zorundayız.
Dünyada bunun acısını yaşıyoruz. Zamanında yapılması gereken işleri ertelemenin acısını, bedelini ödüyoruz.  Zamanı hakkımız olarak görebiliriz. Zaten yaşantımızın her anından kendimiz sorumluyuz.
Büyüklerimizden çok duymuşuzdur. “ gençliğin kıymetini bilin.” Biz âmânda adam yaşamış yaşayacağını gelmiş bize hikâye okuyor der kulağımızı büker geçeriz. Ömrümüz olursa geçmişimizle baş başa kalınca o sözün sahibine dua ederiz.
Duanın yanında sitemde ederiz. Madem zaman bu kadar değerliydi, gençlik fakına varmıyor, bizi yola getirecek şekilde gerekeni yapsaydın. Gençlik yıllarında ne olursa olsun güçle halledilecek tüm gücünü acımadan, bonkörce kullananlardan duyarsınız.
Gençliğimde bu kadar yükü kaldırır atardım. Erken kalktığını, işine başlama zamanını anlattıklarında gençler acabalarla boğuşur. Yeni yetişen çocuklar eskiden imkânların var olduğunu düşünüyor. Birçok devlet görevlisinin fakir fukara olarak çocukluğunu yaşadığını söylemeye gerek var mı?
Köylü olmak, fakir olmak, babasının çoban olması, yaylalarda yaşamasıyla geleceğini tayin etmesinde çok bağlantı yok. Asıl mesele zamanını değerlendirmededir. Fakirlik zordur. Çocukluğunu yokluklar içinde geçirmişler bunu çok iyi bilirler.
Atamızın imkânı olmamış, çalışmış, evlatlarının yetişmesine kendini adamış. Ne büyük insandır o çocuklarına gelecek hazırlayan anneler babalar. Babasını kaybetmişse babalar elbette okuyamaz, iş güç sahibi olmakta akranlarından geri olacaktır.
Bizim hem güldüğümüz, hem de yaşanmış olaydır. Alacaklı borçlu kişiye paramı versene diyenlere “Cuma günü vereyim der”
Cuma günü gelince alacaklı “paramı ver” dediğinde veririz der borçlu. Kaçıyor muyuz diye çıkışır? Cuma günü vereceğim demiştin, bugün cumadır der. “Ben Cuma günü dedim “ ama hangi Cuma olduğunu söylemedim der.
İşlerimizin dakik olmasını istiyorsak önümüzdeki ilk cuma günü diyelim. Yoksa borçlu kişinin aldattığı gibi aldanırız.