Bir çoğumuzun geçmişle alıp veremediği hesaplaşmalar, hakkını veremediği boşa geçirdiğini zannettiği yıllar, yüzleşemediği hatalar, geciktirdiği itiraflar, dile getiremediği pişmanlıkları var. O nedenle geçmişe takılıp kalıyoruz. Geçmişle oturup, geçmişle kalkıyoruz. Zaman geçiyor ama geçmiş asla geçmiyor. Şimdide aldığımız nefesi geçmişte tüketirken geri getiremediğimiz zamanı yargılıyoruz. Farkında olmadan kadere isyan ediyoruz. Yaradan’ı yaratılana şikâyet ediyoruz. Oysaki olmuşla ölmüşe çare yok. “-Şöyle değil de böyle olsaydı” dediğin geçmişi tekrar yaşama ve düzeltme şansın yok. Olanla ölene çare de yok. Yapacağın tek şey var, geçmişe ait pişmanlıklarından hatalarından ders almandır. Hatta “Başkalarının hayatından ders alın, insan bütün hataları kendisi yapacak kadar uzun yaşamıyor. (Tolstoy)” Geçmişi unutma! Ama geçmişte de yaşama. Olan olmayan, yaşanan yaşanmayan her şeyin bir sebebi var bu hayatta, fazla kurcalama. Geçmişe duyduğun pişmanlıkların, isyanların, şikayetlerin sadece senin Allah ile olan irtibatını bozar. Unutma, geleceğin anahtarı geçmişte gizlidir. Şu yaşadığın an iyi-kötü ne yaşıyorsan geçmişinle ilgilidir. Yani şu an ne yaşıyorsan geçmişinin semeresini yaşıyorsun ve geleceğini hazırlıyorsun. Anlamaya çalışma. Sorgulama. Geçmişte yaşamayı bırak. Geçmişten ders al ve sadece anı yaşa.
Bir çoğumuzda ise gelecek telaşı var. Gelecek ile ilgili endişelerimiz var. Planlarımız, programlarımız, yatırımlarımız hep geleceğe dair. Üstelik on dakika sonrası için bile garantisi olmayan bir hayatın on yıl sonrasını planlama gafletinde bulunuyoruz. Kontrol edemediğin, sahip olmadığın bir geleceğin kaygısını yaşamak ne kadar doğru bilemedim. Yaşadığımız anı gelecek korkusuyla, geleceğimizi de yaşam korkusuyla mahvediyoruz. Geleceğin geleceği bile belli değilken öyle bir gelecek yükü yüklemişiz ki kendimize altında ezildiğimizin bile farkında değiliz. Yalan dünyanın yalan geleceğine telaş etmek ne büyük gaflet. Bize kalmayacak bir dünyanın geleceğine yatırım yapmak ne büyük kayıp. “Haberiniz olsun ki dünya, arkası bize dönük olarak gitmektedir. Ahiret ise bize doğru ilerlemektedir. Bunlardan her ikisinin de kendine has evlâtları var. Sizler âhiretin evlâtları olun. Sakın dünyanın evlâtları olmayın. Zîra bugün amel var hesap yok, yarın ise hesap var amel yok. (Hz.Ali)” Oysa ki kesin gelecek olan ve telaşına düşmemiz gereken bir tane gelecek var; ahiret. Benim bildiğim tek bir gerçek var; ölüm. Gelecek kaygısı ahirete olmalı, çünkü ölüm bir gün herkese kesin gelecek!
Bu arada eğerle-meğerle, olsaydı-olmasaydı, yapsaydım-yapmasaydım diyerek geçirdiğimiz ömrümüzde biriktirdiğimiz keşkelerimiz-meşkelerimiz var. Ne güzel demiş bir iran atasözü; “eğerle-meğer evlenmişler, keşke isimli çocukları olmuş.” Ben keşkesi olmayan birine rastlamadım doğrusu. Yani geçmişinden şikayetçi, geleceğe karşı endişeli birçok insan yaşadığı anda çaresiz. Oysaki ne kötü bir sözdür keşke. Bazen düşünüyorum, acaba bu dünya da ki keşkelerimiz ahirette diyeceğimiz keşkelerin provası mı ki diye. Çünkü Kuran-ı Kerim; birçok insanın pişmanlıkla keşke diyeceğini ve naçar kalacağını bildiriyor. “Keşke bilselerdi”, “keşke anlasalardı” diyerek bizleri uyarıyor. Hem de o kadar çok uyarıyor ki, keşke demeyin faydası yok diyor. Keşke dememek için çabalayın diyor. Bu dünyada dilimize persenk yaptığımız keşkelerimiz faydasız, ahirette diyeceğimiz keşkeler ise felaketimiz olacak. İşte o gün keşke demek için bile vakit çok geç olacak. Ne demişler; keşke sözü şeytanı sevindirmiş. Her keşkemiz şeytanı sevindiriyor, bilesin. Biz iyi ki dersek şeytan keşke diyecek. Biz sevinirken şeytan üzülecek. Biz kazanırken şeytan kaybedecek. Yapmamız gereken tek şey; hayatımızda keşkelerimin yerine iyikilerimi koyabilmek. Zaten hiçbir anlamı olmayan keşke sözünü bırakmak bu kadar zor olmasa gerek.
Oysaki bu hayat geçmişe takılacak, gelecek için hayıflanacak, keşke diyecek kadar uzun değil. Bu kısacık ömür ah ile eyvah ile geçirecek kadar değersiz değil. Yapılacak çok iş, öğrenilecek çok şey var. Hadi bakalım. Ne geçmişte ne gelecektesiniz. Keşke dememek için, işte tam da durduğunuz yerde, olduğunuz an’dasınız.