Evet dostlar, ben artık neoklasik ekonomi düşüncemden, epistemolojik olarak kopup heterodoks bir yaklaşıma bürüneceğim. Gayri, ortodoks olmanın bir anlamı kalmadı. “Ayy, o da ne?” diye sorduğunuzu duyar gibiyim. Anlatayım:
Geçtiğimiz günlerde, gözlerinden dolar ışıltıları fışkıran çok sevimli (!) Maliye Bakanımız engin ekonomi bilgisiyle; “Biz ortodoks politikaları bir tarafa koyduk. Artık heterodoks politikalar var. Neoklasik ekonomi düşüncesinden, epistemolojik bir kopuşu temsil eden heterodoks yaklaşım, günümüzde giderek ön plana çıkan; davranışsal ekonomi ve nöroekonomiyle daha fazla önem kazanmaktadır.” dedi.
Şöyle bir düşündüm, Bakanımız haklı dedim. Artık geleneksel ekonomi politikalarını terk edip, gelir-gider dengesini bir yerde dondurup ayağımızı yorganımıza göre uzatmanın zamanı geldi de geçiyor. E, biz almazsak satamazlar, satamayınca da mecburen fiyatlar düşer. Sonuçta bu bir arz talep meselesi…
İşte Bakanımızın bu derin ve bilimsel (!) önerisini duyunca bendeniz de karar alma mekanizmalarımı bir kez daha gözden geçirmeye karar verdim. Neoklasik ekonomik düzenimden temelden ayrışarak ayrı bir konuma geçmem şart!
İlk olarak gıda tüketim alışkanlıklarımı gözden geçirmeliyim. Yok, yok! Gerçekten de vazgeçiyorum; hem de sözde değil uygulamada da… Bakınız neler yapacağım:
Bugüne kadar sürdürmeye çalıştığım, örnek; manda yoğurdu, hakiki süzme bal, Medine hurması, chia tohumu eşliğinde ejder meyveli smoothie, liçi meyvesi eşliğinde efuli, starex meyvesi eşliğinde aloevera, orman meyveli special, bahçe naneli limonata, pataşur içerisinde Çerkez tavuğu, zencefilli somonlu suşi, tartalet içerisinde Antakya usulü humus, susamlı levrek simidi, Aydın usulü kuzu çöp şiş gibi, bazı lüks gıda alışkanlıklarımı tüketmekten vazgeçiyorum.
Bu saydığım yiyecek ve içecekler hangi dilde mi? Elbette Türkçe… Siz hiç duymadınız mı? Vah vah! Ne kadar da cahilsiniz…
Neyse canım, boş verin! Sanki sülalemiz her gün zencefilli somonlu suşi mi yiyordu; ninem usulü kuru fasulye-pilava ne olmuş! Hem bizim millî içkimiz ayran değil mi? Ejder meyveli smoothie de neymiş! Şöyle mis gibi bir yayık ayranı ne güne duruyor! “Yayık ayranı yapacak yoğurdu nereden bulacaksın; hem bir kilo kuru fasulyenin fiyatından haberin var mı; peki ya pirincin fiyatından? O yemekler artık zengin sofralarında görülür oldu.” dediğinizi duyar gibiyim. Ben de biliyorum ama serde Anadolu çocuğuyuz. Kuru fasulye-pilavdan vazgeçmek olur mu? Geçenlerde uzun zamandır çorba içmediğimi fark ettim. Kendime şöyle bir kırmızı mercimek çorbası pişireyim dedim ama malumunuz bu tarz gıdalar evimizde bulunmuyor; almak için markete gittim. O ne? Kırmızı mercimeğin fiyatı pirinci geçmiş, iyi mi? Demek ki dedim, kendi kendime söylenerek; insan epistemolojik olarak gerçeklerden kopunca halkın mutfağındaki yangından da habersiz oluyormuş!
Evet dostlar, karar verdim; ekonomiyle ilgili bütün bildiklerimden vazgeçiyorum ve bütçemle ilgili yeni kararlar almaya devam ediyorum. Böylece et, balık ve tavuğa da heterodoks bir yaklaşım sergilemeye karar verdim. Bir süre yemezsem ölmem herhalde! Sonuçta ekonomik gerçekler matematiksel olarak fiyatlara yansıyor. Bu gerçeği de bilimsel olarak göz ardı edemeyiz. İnsanları atomize etmenin ne gereği var, değil mi!
Aman, ben de neler söylüyorum… Saçmalıyorum mu, nedir!
Bu arada unutmadan; Chanel, Hermes, Car Shoe, Longchamp markalı çanta alışkanlığımı da yeni nöroekonomik davranışıma uymadığı için terk ediyorum. Ne bu marka tutkusu canım! Bana ne yararı var ki bu marka çantaların! Benim gibi nöroekonomik davranışa geçen bir arkadaşım pazarda satılan çakma markaların aslından ayırt edilemediğini söyledi. Kendimi yeni bir disipline sokacağım.
Gardırobumu da yenilemek istiyordum ama bu durumda ertelemem gerekiyor. Artık acil ihtiyaçlarıma göre alışveriş yapacağım. Gardırobumun içi giymediğim kıyafetlerden geçilmiyor. Onları da fakir fukaraya dağıtırım, Allah rızası için…
Seyahat planlarımı da bir kenara attım; hiç epistemolojik değil. Bu durum duygusal önyargılarımı harekete geçiriyor. E insan duygusallaşınca ne oluyor; doğruca soluğu alışveriş merkezlerinde alıyor. Yok, canım ben almayayım. Biraz da hayatın gerçek kurallarına göre hareket edip, bundan böyle kıyafet alışverişimi de pazardan yapacağım. Çakma markalar beni bekliyor… Yaşasın, kendimi kuş gibi hafif hissediyorum.
Yeni davranışsal ekonomim epistemolojik olarak psikolojimi mi bozuyor nedir? Gözlerim mi sulanıyor, bana mı öyle geldi… Yok, yok… Ben artık alıştığım harcama davranışlarımın dışına çıkıyorum. Bu yolda yürümeye devam edeceğim. Durmak yok, yola devam. Hem böylece paramın üzerine kırk düğüm atar, Kur Korumalı Mevduat Hesabı’na da yatırabilirim; çifte faiz geliri.
Oh, oh! Bas bas paraları faize…
Heterodoks hayat bana güzel valla!
“Bakalım 2023 yılında bizim emekli maaşlarına ne kadar zam yapacaklar? Sence enflasyonun üzerinde bir zam yaparlar mı ne dersin? Valla, artık bıçak gırtlağa dayandı. Bu şekilde ne kadar dayanabiliriz bilmiyorum!”
Ha, ne! Ayy, televizyonun karşısında uyuyakalmışım. En son Bakan Nebati, “Uyuyun altı ay sonra uyanın!” demişti. Altı ay doldu mu?