Hani dizi ya da filmlerde izleriz ya; polisler bir suçluyu sorgu odasına alırlar. İki polis içeriye girer. Biri elleri cebinde, ayakta sakin bir şekilde bekler, diğeri de sert bir şekilde dosyayı masanın üstüne atar ve başlar suçluyu sorgulamaya. Baktı, suçludan bir tepki yok, yavaş yavaş sinirlenir ve sonunda öfkesine hâkim olamayarak sille, tokat ne varsa girişir. Suçlu yine konuşmazsa bu kez boğazına sarılır ve sıktıkça sıkar, sıktıkça sıkar. Suçlu artık nefes alamaz hale gelmiştir. Ha gitti, ha gidecekken ayaktaki polis devreye girer. “Dur ne yapıyorsun, adamı öldüreceksin!” diyerek suçluyu arkadaşının elinden alır. “Sen dışarıya çık, sakinleş! Bundan sonrasını ben hallederim.” der. Arkadaşı öfkeyle dışarıya çıkar, kendisi sakin ve gülümseyen bir yüz ifadesiyle suçlunun karşısına oturur.

Bir müddet sessizce oturur ve suçlunun rahatlamasını bekler. Bu arada suçluya çay ya da kahve ikram etmeyi de ihmal etmez. Suçlu içeceğini yudumlarken yumuşak bir ses tonuyla sorguya başlar. Ancak suçlu yine konuşmaz. “Bak arkadaş!” der. “Konuşacaksan konuş, yoksa bu kez onun elinden seni ben bile alamam, … yoluna gidersin!” Suçlu yine sesini çıkarmaz. Polis dosyaları toplar ve ayağa kalkarken, “Benden günah gitti!” der. Suçlu bakar ki pabuç pahalı, kötü polisin eline düşerse iflah olmayacak; ne yapsın, sonunda bülbül gibi ötmeye başlar. Sözde kötü polisin başaramadığını, sözde iyi polis başarmıştır.

Bizde de durum, aynısı olmasa da ekonomide halka sergilenen oyun, bunun benzeridir. Üretici, patatesçi, soğancı, sebzeci, market ve benzerleri hep kötü polistir. Onlar stok yaparlar, fahiş fiyat uygularlar, iktidarın başı savaş açar. “Ben vatandaşımı bir avuç stokçuya mahkûm ettirmem” der; patates-soğan depolarını bastırır. Sonra “Ben vatandaşıma pahalı sebze-meyve sattırmam.” der, belediyelere tanzim çadırları kurdurur. Vatandaş bir-iki kiloyla sınırlı olsa da yağmur, çamur demeden ucuz tanzim kuyrukları oluşturur. Büyük marketler bile reyonlarının bir bölümünü tanzime çevirir.

Gün olur, döviz çeşitli ayak oyunlarına dayanamaz ve füze gibi fırlar. Piyasalar da onu takip eder. Marketlerdeki fiyat etiketleri de peşinden gider. İktidarın başı derhal işe el koyar. Marketlere müfettişler gönderir. Beş büyük markete çok yüksek cezalar uygulatır. Marketler yargıya giderler ama kimin umurunda…

Enflasyon yüksek çıkmıştır. İktidarın başı, “Ben vatandaşımı enflasyona ezdirmem!” der ve asgari ücreti yükseltir. Emekliyi enflasyona ezdirmiştir ama olsun, emekli nasılsa ezilmeye mahkûmdur, idare eder.

Yeni yılda uygulanacak vergi oranları açıklanır. İş dünyası, vatandaşlar, oranlar çok yüksek diye feryat figan ederler. Gözler iktidarın başına çevrilir. Umutlu bir bekleyiş sonucunda iktidarın başı vergi oranlarına müdahale eder, bir emirle şak diye oranları düşürür. Yeni vergi oranları kötünün iyisidir ama olsun, buna da şükür…

Merkez Bankası faiz konusunda tam bir kötü polis gibidir. İktidarın başı, faize de savaş açar. Zaten “Nass da bunu emretmektedir.” Merkez Bankası başkanlarını tam dört kez görevden alır. Sık aralıklarla politika faizini düşürtür. Diğer banka faizlerine ve devletin alacağı faiz oranlarına dokunamamıştır. Ama “olsundur”, Merkez Bankası politika faizini düşürmüş, bankaların, Merkez Bankası’ndan düşük faizle kredi satın alıp, yüksek faizle satması sağlanmıştır ya! Önemli olan, piyasaların canlanması değil midir?

İktidarın başı, sık sık piyasaları uçuracak argümanlara müdahale etmekten yorgun düşmüştür ama o ne, şimdi de elektrik ve doğalgaz fiyatları durdurulamamaktadır. Vatandaş yüksek faturaların altında ezilmektedir. Hele o kademeli elektrik tarifesine geçiş ve buna göre uygulanan fahiş elektrik zamları, vatandaşın iyice belini bükmektedir. Elektrik ve doğalgaz faturaları yazılı ve görsel basında, sosyal medya sitelerinde görüntü rekorları kırmaktadır. İnsanlar ışıklarını söndürmüş, mum ve fener ile evin içinde dolaşmakta, televizyon ışığı ile idare etmektedir. Koskoca bir il, elektrik arızası nedeniyle dört-beş gündür karanlıktadır.

Doğalgazda da durum farklı değildir. Vatandaş soğukta, battaniyelerin altında oturmakta, evde kabanla gezmektedir. Tabi, iktidarın başı hemen olaya el koyar. Elektrik faturalarında alt tarife kullanım sınırını yükseltir. Yani yine kötünün iyisini uygulatmış, %52 zamlı tarifenin kilovat saat sınırını yükselterek vatandaşı korumaya almıştır. Elektrik faturalarında ortalama zam %70-90 hatta %100’leri geçse de sorun değildir. Şubat faturaları Ocak faturalarına nispeten biraz daha düşük gelmiştir. Bunu da elektrik şirketlerine savaş açan iktidarın başı sağlamıştır. Hem, öncesinde elektrik faturalarından kesilen %2 oranındaki TRT payını kaldırttığını da unutmayalım.

Doğalgaza da müdahale etmedi mi? Olur mu canım, nasıl müdahale etmedi… Sanayiye yapılan doğalgaz zammını vatandaşa yansıtmadı ya! Hem ne dedi iktidarın başı; “Yılbaşından itibaren doğal gazda, elektrikte fiyat artışı mümkün olabilecek en alt seviyede yapıldı; devlet bu konuda fedakârlığı sürdürüyor.” Demedi mi? Hem sonra enerji bakanı da “Siz 150 TL. elektrik faturası ödediniz ama devlet bunun bir kısmını kendi cebinden karşıladı. Ham petrol fiyatlarındaki artış yüzde 117 oldu, biz bunun çok az kısmını yansıttık.” dedi mi, demedi mi?

Ha, siz önceki yıla göre 2-3 kat fazla gelen doğalgaz faturalarımızın neresini devlet cebinden ödedi, biz anlamadık diyorsunuz, bir de “devletin cebinden ödediğini” söylediği para da bizim paramız, bizim vergilerimizden kesilen paralar, yani devlet cebinden karşılamadı diyorsunuz!

Valla, biz anlamayız; iktidarın başı, devlet olarak biz göğüsledik diyor. Siz dua edin ki doğalgaz faturaları 2-3 kat fazla geldi. Ya devletin karşıladığını iddia ettiği tutarlar da bize yansıtılsaydı da faturalar önceki yıla nazaran 5-6 kat fazla gelseydi? Siz de çok nankörsünüz valla. İktidarın başı fahiş fiyatlara, astronomik zamlara, yüksek faize el atmasaydı halimiz nice olacaktı, hiç düşündünüz mü? Hem enerji bakanı “hakkınızı helal edin” dedi. Daha ne yapsınlar!

Bu daha iyi günlerimiz, nankörlük etmeyin!


***
İşte, iktidarın başının oylarının hâlâ neden düşmediğini şimdi anladınız mı? Çünkü halk, hükümet ile iktidarın başını ayrı yerde değerlendiriyor da ondan… Hani, “iyi polis, kötü polis” olayı... Herkes iyi polisi sever…

Kapiş?