Öğrencilik yıllarımızdan iyi veya kötü anılarımız olmuştur.Özellikle ikinci dönem öncesi, birinci dönemin sonunda.
Sevinç veya hüzün.
Önümüzde ki Cuma günü hayırlısıyla önce öğrencilerimiz sonrasında da biz veliler karnemizi alacağız.Okulumuzun başarı durumuyla yüzleşeceğiz.
Eskiden karne bizim için en büyük ödül veya en büyük ceza demekti. Çünkü o dönemlerde teknoloji ileri değildi…
Karne dönemlerinde başımızdan ilginç olaylar geçmiştir. Bende bununla alakalı anımı ilk olarak ilkokul dördüncü sınıfa giderken yaşadım.dördüncü sınıftayken öğretmenimiz karneyi verince, heyecanla baktım. İlk bakışımda derslerimin hepsinden başarılıydım.
Sınıftan sevinçten okulun bahçesine koşarak çıktım. Ne kadar sevindim tarif edemem. İnsan sevincini nasıl tarif eder ki.
Sevinçli haller anlatılmaz sadece yaşanır.Tekrar baktım yine derslerimde zayıf göremedim. İnsan kendi hatasını görmez derler, işte  benim halim bunu çok iyi anlatıyor.
Arkadaşımın biri, sırada sevinen beni, hüzünlere gömdü.
Karnemde  zayıfım yok diyorum, sen görmemişsin dedi. Tekrar baktım acı gerçek ortadaydı. Matematik dersimin notu birdi.
Hemen öğretmenimi suçlamadım.O zamanlar tabi ki çokta notlarımızı bilemiyoruz. Kapalı kutuydu notlar bizim için. Ancak notumuzu karne de görme şansımız oluyordu.
Yine hiç unutamadığım ama çok acı gelen lise üçüncü sınıfta karnemi elime aldığım  da yaşadım.
Öğretmenimizin takdir ettiği diyeceğim nottan dolayı  de pişmanlık duyduğunu biliyorum. Çünkü kendisi itiraf etmişti. Notlarının bu kadar yüksek olduğunu bilmiyordum dedi.
Çünkü kendisi notumu nasıl takdir ettiğini bu gün bile anlamış değilim.
Elbette o zaman herhangi bir şey demedim.
Boynumu büktüm.Zaten karneye not geçmiş. İtiraz edilse de fazla değişeceğini düşünmedim doğrusu.
O yarıyıl tatili benim için çok zor geçti. Çünkü dönem içinde derslerime çok çalışmıştım. O dersimde en azından orta derecede olmuş olsaydı belge alacaktım. Belge beklerken zayıfla karşılaşmanın,  ne demek olduğunu, çok acı şekilde yaşadım.
Öğretmenlik hayatımda da üzülen öğrencilerimle karşılaştım. Daha yüksek bekliyorduk diyen öğrencilerimiz olmuştur. Belki bundan sonra olmaz.
Umudun hüzne dönüşmesini yaşayan biri olarak kimsenin başka derslerini düşünerek not takdir etmem. Objektif olmak en güzeli. Adil olmak gerekir.
Takdir edilince bizim gibiler mağduriyet yaşıyor .
Geçmişte karne denince, öğrencinin her şeyi demekti. İmzalanması , itinayla korunması gerekirdi. En kıymetli eser olarak görülürdü ve de  tüm aile efradı karneye sahip çıkardı.
Zayıf olursa karnemizde her akşam laf dolaşır gelir zayıfa dokundurulurdu. Karnenin önemini o kadar vurgulandığından olacak ki, yakınından başkasına gösterilmezdi.
Ya Allah korusun yıpranırsa okulda ne diyecekti öğrenci ? Kimsede illaki senin karneni göreyim demezdi.
Ev halkı müjdeli haberi veya aksi durumu tüm çıplaklığıyla ortaya dökerdi zaten.Meraka mahal kalmazdı. Karnenin korunması kadar, başarı belgesinin olması da  çok önemliydi.
Has bel kader karnenizin başına çok küçükte olsa  kaza gelse hayatınız kararırdı. Onun için muntazam şekilde muhafaza edilerek okuldan alındığı gibi teslim edilirdi.
Öğrencilerimizin karnesi sadece öğrencimizi mi bağlar? Karneyi  alan sadece  öğrenci midir? Yoksa çevresi de karne almış olur mu?
Gerçek manada bakınca, tüm ev halkı karneyi almış olur. İlgimiz, alakamız, öğrencimize katkımızı ölçeriz.
Öğrencimize sabah kahvaltısını yaptırmışsak, ödevlerinde yol göstermişsek, evde huzurlu ortamı oluşturmuşsak, okula gönderirken sevgimizi yaşatmışsak karnemizin notu yüksektir.
Karnedeki notlar sadece öğrenciyi bağlamaz.
Öğrenciyle beraber televizyonun düğmesini kapatmışsak, karnemize bakarken hiç pişman olmayız.
Planlı programlı hayatını sağlamışsak , karnemizin bize güldüğünü hissederiz. Karne ailenin, okulun , öğrencinin karnesi dolayısıyla hepsinin notudur.