Kybele, birçok uygarlık tarafından benimsenen, doğayı ve bereketi simgeleyen, kadın doğurganlığıyla yaşamı devam ettirdiği için çokça tasvir edilen bir figür. Biz onu kabartmalarda, heykellerde, resimlerde görebiliyoruz. Anadolu'nun en büyük Kybele kabartması Çorum'dadır, Ortaköy ilçemizdeki İncesu Kanyonu'nda yer almaktadır. Oldukça zor bir coğrafi bölgede bulunuyor. Helenistik Dönem'e ait Kybele kabartması, milattan önce 2'nci yüzyıla tarihleniyor."

Ortaköy İlçesi İncesu köyü sırları içerisinde yer alan ve köylüler tarafından Uzungeçit ismi verilen, Çorum’da İncesu Kanyonu, Yozgat’ta ise Kazankaya Kanyonu olarak adlandırılan kanyon, 12 km uzunluğundadır.

Doğusunda 1363 metre yüksekliğinde Alan Dağları, batısında ise Malbelen Tepesi yer almaktadır. Antik adı Scylax olan Çekerek ırmağının geçtiği kanyonun her iki yanında yükselen kayalar üzerinde Hellenistik Döneme (M.Ö. 2.yüzyıl) tarihlenen duvar kalıntıları, halk tarafından mağara olarak adlandırılan merdiven basamaklı su sarnıçları vardır.
Kanyon içine İl Özel İdaresi tarafından 2 km. yürüyüş yolu yaptırılmıştır.

1985 yılında ilk olarak İncesu köyünden Satılmış UYSAL tarafından görülen kabartma, İncesu Köyüne yaklaşık 1 km. uzaklıkta, suyun aktığı yöne doğru sol tarafta kayalar üzerinde, ırmak yatağından 1,5 metre yükseklikte bir tanrıça kabartmasıdır. Bir niş içerisine yapılmış olan tanrıça, önünden akan Çekerek (Scylax) ırmağına ve karşısında yüksek kayalar üzerinde yer alan kaleye bakmaktadır. Bir taht üzerinde oturduğu düşünülen tanrıça, sol elinde bir aslan yavrusu tutmaktadır. Bu özellikleri ile Kybele olduğu söylenmektedir.

İncesu kanyonundaki Kybele kabartması, Anadolu’da Hellenistik Çağa tarihlenen Kybele kabartmalarının en büyüğüdür ve bu büyüklükte böyle bir Kybele kabartması henüz bilinmemektedir.

Kabartmanın buraya yapılmış olması bir anlam taşımaktadır. Büyük İskender’in ölümünden sonra Anadolu’da M.Ö. 280 yılından başlayarak Bitinya, Pontus, Kapadokya gibi prenslikler bağımsızlıklarına kavuşmuşlardır. Grek kültürünü benimseyen yerli prensler bu devletlerin başına da kral olmuşlardır. Kabartmanın bulunduğu bu alan da Pontus krallığının sınırları içerisinde kalmaktadır.

Tanrıçanın bulunduğu alanın tam karşısında bir Akropol (en önemli yapılarının bulunduğu alan) tespit edilmiştir. 1100 metre yükseklikteki Akropolde, bu alanla bağlantılı olduğu düşünülen ve kayalar içine oyulmuş yaklaşık 300 metre uzunluğunda toplam 468 merdivenle inilebilen bir yapı bulunmaktadır.
Ana tanrıça geleneği Anadolu’da Neolitik Çağdan itibaren görülmeye başlanmıştır. M.Ö. 9000’den itibaren bereket, verimlilik, doğurganlık anlamında karşımıza çıkan ana tanrıça kültünün, Kalkolitik ve Eski Tunç Çağında da devam ettiğini bu dönem eserlerinde görmekteyiz. Hitit döneminin de içinde yer aldığı M.Ö. 2. binde de yaşatılan ana tanrıça kültü, Geç Hitit döneminde Kubaba, Frig döneminde Kybele ismini alan tanrıça aynı isimle Hellenistik dönemde de devam etmiştir. Bu gelenek M.Ö. 204 yılında Roma’ya taşınmış ve bu dönemde Magna Mater adıyla devam etmiştir.

Kibele’nin Doğumu:

Tanrıların tanrısı Zeus, bir gün rüyasında hükmedemeyeceği kadar güçlü bir varlık görür. Bu varlık ne erkek ne de kadındır. Çift cinsiyetli olan bu varlık hem kadınları hem de erkekleri etkileyecek kadar çekicidir. Zeus’un rüyası gerçeğe dönüşür ve Kibele doğar. Zeus ondan korkup öldürmek istediği zaman araya Afrodit girer ve böyle güzel bir varlığın öldürülmesine izin vermez.
Zeus, Kibele’nin hadım edilmesine yani erkeklik organının kesilmesine karar verir. Kibele’nin kesilen erkeklik organının düştüğü yerde bir badem ağacı büyür. Badem ağacından düşen ilk meyveden bir erkek dünyaya gelir. Keçilerin arasında kalan bu erkek çocuk kendini keçi zanneder. Bu durumu fark eden bir çiftçi ona insan olduğunu söyler ve kızıyla evlendirir.
Kibele’nin bu erkek çocuğundan çok sonra haberi olur. Haberi olduğu zaman da hemen gidip çiftçiden çocuğunu ister. Ancak çiftçi erkek çocuğu ona vermeyi reddeder. Kibele çok hiddetlenir. Hem erkek çocuğu hem de çiftçiyi zehirleyerek öldürür. Derler ki Kibele’nin bu yaptıkları Amazon kadınlarının ortaya çıkmasına neden olmuştur.

Attis ve Kibele hikayesi:

Tanrıça Kibele tapınağının hizmetlisi olan ölümlü Attis’e aşık olmuş. Attis’de Kibele’ye karşı aynı yoğun duyguları beslemektedir. Ancak Kibele tutkuyla bağlı olduğu aşkını çok kıskandığı için ona bekaret yemini etmesini şart koşar. Attis de bu yemini etmeyi kabul eder. Fakat Attis günün birinde ölümlü bir kıza tutkuyla aşık olur ve Kibele’ye verdiği sözü unutur. Attis bu kızla evlenmeye karar verir ve yakın zamanda düğünleri olacaktır. Ancak görkemli düğünün davetsiz bir misafiri vardır; tanrıça Kibele. Attis, Kybele’yi karşısında görünce ona verdiği sözü ve ettiği yemini hatırlar ve çok üzülür. Attis bu kedere daha fazla dayanamaz ve cinsel organını keser. Kanlar içerisinde yerde kıvranan Attis’in bu şekilde acı çekmesine Kibele dayanamaz ve onu hemen orada bir çam ağacına dönüştürür. O günden sonra çam ağaçları dört mevsim yemyeşil kalır ve çam kozalağı artık Attis’in sembolü haline gelir. Tanrıça Kybele efsanesi olarak da bilinen bu efsane dilden dile anlatılarak günümüze kadar ulaşır.