Dünyada inkârı olmayan tek gerçek belki de ölümdür. İnsanoğlu inansın inanmasın mutlaka kabullenmek zorundadır. Çünkü en sevdiklerini toprağın kara bağrına, böcek börtünün yanına eliyle teslim edip, gerisine karışamam beni aşıyor diyor.

‘’Ecel gelmiş cihana, baş ağrısı bahane’’ sırrınca her ölümde mutlaka ayrı bir farklılık göze çarpar. Lakin bu göze çarpma ekseriya ölümünden sonra anlaşılır ve ‘’rahmetliye ölüm nişanı düşmüştü, öleceğini biliyordu’’ türü konuşmalar dilden dile dolaşır.

Eskiden baba dostları vardı. Bunlar sanki ailenin içinden biri gibi görülür, baba hatırına saygıda kusur edilmemeye çalışılırdı. Özellikle babanın ölümünden sonra baba hasreti çeken evlatlar, baba dostlarını görünce mutlu olurlar ve onların babaları hakkında anlatacakları anıları pür dikkat dinlerlerdi. Ama şimdilerde de maalesef teknolojinin esaretiyle baba dostları da mazinin derinliklerine gömülmeye başladı. Bırakın baba dostlarına ilgi alakayı, çocuklarımıza ‘babanızın dostları kimler?’ diye sorsak her halde internet deyip, sosyal medyadaki sanal arkadaşlarını işaret ederler. Haksız da sayılmazlar. Çünkü biz büyükler de en çok zamanı sanal dünyada geçirmeye başladık. Çocukların ders çalışmasından, misafir olarak geleceklere yapılacak ikram hazırlıklarına kadar aileler arası dost ziyaretlerinin önüne protokol kuralları gibi kurallar çıkmaya başladı. Başka akşam bekleriz denilip bir daha geri dönülmemeler çoğaldı. Doğallıklar bozuldu. İstisnalarda olsa da kusur aramalar gündeme gün yüzüne çıktı. Şimdilerin pastalı börekli günleri, eskilerin mehlesinde (akşam ziyaretlerinde) kuru çayı içmenin samimiyetini veremedi. Bundan sonra da vermesi pek mümkün gözükmüyor. Bu bağlamda;

Geçen yıllarda Osmancık Sarpunkavak köyünden ve baba dostu olan, her gördüğünde hal hatır sorup, bizlerin memur olmasından gurur duyan, rahmetli babamızı güzellikleriyle yâd eden Hamdi Hafız amcamızın hakkın rahmetine erdiğini ve yaşarken ölümünden sonra amel defterinin kapanmaması için sağa sola bol bol dut ağacı diktiğini, bunların kurumaması için traktörün arkasına koyduğu tanker ile sürekli suladığını Zeki abimden öğrendim. Bu güzel davranış takdire şayan bir durumdur. Çünkü inancımıza göre o ağaçlardan istifade edildikçe onu diken, bakımını yapan sahibine sevap yazılmaya devam eder. Kim bilir gün geçer evlatlar unutur da o ağaçlar unutmaz. Hafız amcamız, gusül abdesti alıp camiye gitmeye hazırlık yaparken minareden gelen sala sesini duyunca ‘kim ölmüş?’ diye pencereyi açar. Ve akabinde sala sesini dinlerken kim bilir Azrail Aleyhisselamın teşbihte hata olmasın : ‘’Hafız Efendi, o kadar meraklanma, biraz sonra o merhuma kavuşup komşu olacaksın’’ dercesine yere yığılıp kendinin de ölmesi ibretlik bir durumdur.

Ruhu şad, taksiratları af, baki mekânı Cennet ola.

*

TAVSİYE: 50 yılın birikimi olan, muhtevasında 660 adet farklı nasihatin yer aldığı ‘’Mahirane Söylemler’’ kitabımı mutlaka okumanızı ve evlatlarınıza okutmanızı samimi olarak tavsiye ediyorum. Yukarıdaki telefondan iletişime geçerek (benden imzalı olarak 35 TL) temin edebilirsiniz.

ÇAĞRI

Evladım,

Şimdi gençsin anlamazsın

Belki de yarın geç kalır da bulamazsın

Ne olur, bir selama muhtaç eyleme beni

Ağlatma, bir ayağı çukurda olan anneni

Bu son ikazımdır, lütfen anla artık gayri

*

Anne babası olmayanlar hasret kalır özlemine

Sağ olanlarda ne olur kadri kıymetini iyi bile