Mertlik ve namertlik insan fıtratına özgü ve doğrudan kişilik ile ilgilidir.

Mertlik ve namertlik cinsiyete göre değişiklik göstermez.

Mert insan her yerde merttir.

Namert insan, gizlense de saklasa da her yerde namerttir.

Hayat başlı başına bir mücadele, doğumdan ta ki ölüme kadar sayısız mücadeleler ile dolu…

Gözümün gördüğü hiçbir mücadeleden bugüne kadar korkmadım, çekinmedim.

Sadece kalleşlikten ve kalleş insanlardan korkarım.

Hele ki, verdiğim mücadelemde haklı isem, o zaman hiç çekinmem, dişe diş mücadeleye girişirim.

Haksızsam zaten mücadele etmeyi kendime zül olarak görürüm.

Mücadelenin bile kendine göre kuralları var.

Mesala;kimse ile kalleşçe mücadele etmem.

Kimseye arkasından ayak oyunu yapmam, kimsenin arkasından iş çevirmeye kalkışmam.

Deyim yerindeyse, arkasından hançerlemem.

Mertçe mücadelemi veririm.

Plan, strateji belirleme, kendine mücadele için yer açmak… Bunlar namertlik kategorisinde yer almaz. Olması gereken, yapılması gereken mücadele kategorisine girer.

Namertçe mücadeleyi herkes verir.

Önemli olan, başın dik, alnın açık şekilde mücadeleni sürdürmek, zor olan asıl budur.

Haklı bir mücadelen varsa, sonuna kadar mücadelenin arkasında durman gerekir.

Sonuna kadar verilmeyen mücadeleden sonuç hiçbir zaman çıkmaz.

Yarım doktor candan, yarım imam dinden eder misali, yarım verilen mücadele insanı rezil eder.

Tabi ki karşısındaki kişi hatasını anlayıp uğraşmaktan vazgeçerse, o zaman mücadele bitmiş demektir.

Namert kişi uğraşmaktan hiç vazgeçer mi?

Haddini iyice, adam akıllı bildirmezsen asla vazgeçmez…

Çünkü namert kişi, bulaşık olur.

Namert kişi korkak olur, cesurca mücadele veremez.

Fakat yine de uğraşmaktan geri durmaz, ta ki adam akıllı haddini bildirene denk.

Namert kişilerden Allah’a sığınıyorum her zaman.

Boşu boşuna mücadele vermem, hak için, adalet için mücadele vermem gerekiyorsa da gözümü budaktan sakınmam.

“Yumuşak başlı isem, kim dedi uysal koyunum
Kesilir belki, fakat çekmeye gelmez boyunum…” Mehmet Akif Ersoy

Herkesin Allah’a vereceği bir can borcu var.

Korkaklıktan da her zaman Allah’a sığınırım.

Bir mücadelede korku varsa, orada yenilgi ve hüsran vardır.

O nedenle bir mücadeleye girişmişsem, korkuya asla meydan vermem.

Çünkü korku ile mücadele ikisi aynı yerde durmaz, biri mutlaka kaçar gider.

Hele ki, bir yerde zulüm varsa, haksızlık yapılıyorsa, insan kayırma yapılıyorsa, başarısız kişiler zorla parlatılmaya çalışılıyorsa, başarılı kişiler yetersiz gösterilmeye çalışılıyorsa, işte orada mücadele içten, derinden sessizce başlar.

Ve vakti zamanı gelince, bu mücadele su yüzüne çıkar, dişe diş mücadeleye dönüşür.

Çünkü hak gasp edilmiş, adaletsizlik yapılmışken
Susmak; pısırık, korkak, yetersiz insanların işidir…

Pısırık, korkak insanlar, elindeki tüm imkanları kaybetmeye mahkumdur.

Korkak insanlara göstermelik olarak eline avucuna birkaç bir şey bugün kaşık ile verilmiş olsa bile, yarın öbür gün elinden kepçe ile geri alınacaktır…

Çünkü bilirler ki, o kişi basiretsiz, kendi hakkını, hukukunu savunmaktan bile aciz bir kişidir.

Menfaat uğruna hiç kimseye yağdanlık yapmam.
Çünkü hakkım olmayan hiçbir şeye el uzatmam.
Hakkım olmayan hiçbir şeye özenmem, göz dikmem.
Her zaman alnım açık, başım dik Elhamdulillah…
O nedenle hayatım boyunca kimseye yağdanlık yapmadım.
Kendi hakkım olanı da, sonu ne olursa olsun, sonuna kadar savunurum, asla gözümü sakınmam.

Bazı insanlar çiğdir.

En küçük bir menfaat görse, balıklama atlarlar.

Utanmaz, arsız, yüzsüz ve hadsiz olurlar.

Ve kendi çiğliklerini asla görmezler, onursuz, gurursuz olurlar, başkalarına çiğ deme hadsizliğini gösterirler.

Yağdanlık yapan kişiler, geçici olarak üç beş küçük menfaat elde ediyor, belli yerlere geliyor olsa bile, onların ismi “yalaka” olarak birilerinin ajandasına not edilir.

O kişiler dur denildiği zaman durur, otur denildiği zaman oturur, yürü denildiği zaman yürür, konuş denildiği zaman konuşur, şunu şunu şöyle yapacaksın denildiğinde amasız fakatsız, denileni yapar…

Böyle olmaksa insanın yaratılış fıtratına aykırıdır.

Yani böyle kişiler, kendilerinin insan olma fıtratına ters istikamette hareket ederler ve zaman içinde insanlığını kaybetme noktasına gelirler.
Ne uğruna? Üç beş göstermelik menfaat uğruna…

İnsanlığımı kaybetme noktasına gelmektense, üç beş menfaati çöpe atarım, geçer giderim, ardıma bile dönüp bakmam.

Tabi ki herkes öyle yapamaz.
Çünkü çalışarak, azimle, kararlılıkla, mücadele vererek elde etmek zor gelir.

Zor gelir gelmesine, ama zaman içinde insan olma kalitesinden mahrum olur.

Onu düşünür mü yağdanlık yapan, düşünmez. Düşünen insan da zaten yağdanlık yapmaz.

Her insan kendi kalitesini kendi belirler.

Kendi kalitesizliğini de kendi belirler.

O nedenle, Mevlana şu tarihi sözü söylemiştir:

“Nice insanlar gördüm, üzerinde elbisesi yok;
Nice elbiseler gördüm, içinde insan yok.”

Önemli olan üç beş menfaat uğruna üzerine pahalı, marka elbise almak değil.
Önemli olan insan olarak kalabilmekten geçer.
Ve hakkın olmayan hiçbir şeyde gözünün olmaması önemli olan.
Hakkın varsa da, mertçe sonuna kadar mücadele etmek insanı insan yapar.

Hak mücadelesi verenlere buradan selam olsun…

Bazılarının kalbine Allah korkaklık verir, onlar hiçbir zaman mücadeleye girişemez, hayatlarını miskin miskin geçirirler.

Tarih, Köroğlu’nu yazar…
Bolu Beyi’nin adını bilen, saygı ile anan bir kişi bile yoktur.

Ne demiş Üstad:

“Sen bir devsin, yükü ağırdır devin!
Kalk ayağa, dimdik doğrul ve sevin!”

Zaten cüceler ile uğraşan yoktur.

Devler ile açıktan mücadeleye korktukları için gizli gizli, sinsice uğraşan çoktur,hatta grup halinde saldırırlar…

Allah herkesin dağına göre kar verirmiş…