Meslekî bıkkınlık ya da günümüzün moda tabiriyle “Tükenmişlik Sendromu” uzun yıllar aynı mesleği yapmak zorunda kalanlarda sıkça görülebilen psikolojik bir rahatsızlıktır. Monoton bir iş yaşamı ve mesleğin getirdiği ağır sorunlar bu durumu tetikleyen hususların başında gelmektedir. Kişi mesleğini ne kadar severse sevsin yıllar geçtikçe bıkkınlık içine düşmekten kurtulamamaktadır. Özellikle bizim muhasebe ve mali müşavirlik mesleğinde bu durum sıklıkla yaşanabilmektedir.
Son yıllarda sıklıkla değişen mevzuatlar, torba yasalar ya da yeni çıkartılan kanunlar, meslektaşları, gün içindeki zamanlarının büyük bölümünde uzun ve sıkıcı mevzuatları okumak zorunda bırakmaktadır. Beyanname dönemlerinin kısa aralıklarla tekrarlanması, çeşitli beyannamelerin aynı dönemlerde çakışması, meslek mensuplarının işletmeler için muhasebe yapmak yerine vergi için muhasebe yapmak zorunda kalmalarına neden olmaktadır. Bunun sonucunda tüm meslek mensupları devlete çalışmak durumunda kaldığından, mesleğin olması gerektiği şekilde; şeffaf ve gerçeği yansıtmaktan uzak bir görünüme bürünmesi de kaçınılmaz olmaktadır. Hal böyle olunca da pek çok işletmenin tabloları aceleyle hazırlanan ve dönemi kurtarmaktan öteye geçemeyen bir raporlar yığınına dönüşmektedir. Meslek mensubunun zamanla yarışması, sağlıklı raporlamaların oluşmasına da engel olmaktadır. Başını kaşımaya vakit bulamayan meslektaş, mükelleflerine gerçek anlamda bir danışmanlık hizmeti de verememektedir. Devlet idaresinin baskısını ve meslektaşın tepesinin üzerinde âdeta “Demoklesin Kılıcı” gibi sallanan bir takım meslekî yasakları da düşünecek olursak, muhasebe ve danışmanlık mesleğinin içine düştüğü zor durum bir nebze de olsa anlaşılacaktır.
Tüm bu saydıklarımızın yanı sıra, acımasız bir rekabet içine sokulan muhasebe ve mali müşavirlik mesleğinin dürüst uygulayıcıları, piyasadaki belgeli ancak yetersiz bazı meslektaşların firma kapmak için başvurdukları meslek ahlâkına aykırı uygulamaları karşısında mükellef kaybetmekte, ekonomik açıdan sıkıntıya düşmektedir. Tahsilât uygulamalarının, meslek mensubunu koruyacak yasal bir yapıya kavuşturulamaması sonucunda yaşanan batak alacaklar da tüm bu sorunların üzerine tuz-biber ekmektedir.
Yukarıda saydıklarımız ve burada yer veremediğimiz çok sayıdaki meslekî zorluklar ile hergün yaşanan iş yoğunluğu nedeniyle kendisine ve ailesine zaman ayıramayan meslek mensubu, sonuç olarak ağır bir bunalıma girmekte ve meslekî bıkkınlık yaşaması kaçınılmaz olmaktadır. Bu durum sonucunda; aşırı yorgunluk, zihinsel sıkıntılar, isteklendirme eksikliği, hata yapma sıklığı, kötümserlik, kendine acıma, negatif düşünceler, meslekî yetersizlik sanısı, kötü alışkanlıklar edinme, çevreye karşı aşırı tepki verme, sinirlilik halleri ve benzeri olumsuzluklar yaşayabilmektedir.
Bu durumda meslek mensubu sosyal hayattan da uzaklaşmakta, kendisine hobi olarak değerlendirilen bir uğraş içine de girememektedir. Oysaki mesleğin dışında edinilecek olan ek uğraşlar, örnek; resim yapmak, müzikle ya da bir enstrüman çalmakla meşgul olmak, kitap yazmak, spor yapmak, doğa aktivitelerine katılmak, uzun seyahatlere çıkmak ve benzeri uğraşlar, meslek mensubunu, meslekî bıkkınlığa düşmekten kurtaracaktır. Psikolojik olarak kendisini rahat hisseden meslek mensubu, bu sayede hem kendisine hem de ailesine ve çevresine zaman ayırabilecek; hazırlayacağı sağlıklı raporlarla ülke ekonomisine de doğru, gerçekçi ve şeffaf bilançolar yönünden katkı sağlayabilecektir.
Şimdi bazılarınız, “Mali tatil var ya! Meslek mensubu bu sürede dinlenebilir, tüm bu saydıklarınızı yapmak için fırsat bulabilir!” diyecektir. Ancak durum sanıldığı gibi değildir. Ben bu güne kadar beyannamelerini mali tatil bitiminde gönderen bir meslektaşa rastlamadım. Mali tatil nedeniyle firmasını kapatan, tatile çıkan ya da çalışanlarına izin veren bir firma ile de karşılaşmadım. Dolayısıyla, mali müşavirlerin mali tatili, anca kâğıt üzerinde bir tatil olmaktan öteye geçememektedir. Bu arada mali tatil süresinin 18-20 gün arasında olduğunu da belirtmeden geçmeyelim.
Meslekî ve idari kurumların, mesleğin ve meslek mensubunun üzerindeki ağır baskısının ve buna bağlı yasal uygulamalarının, özellikle de meslek yasasının tekrar gözden geçirilmesinde yarar vardır. En azından bu yasalar hazırlanırken, meslek uygulayıcılarının robot değil, bir insan olduğu gerçeği göz ardı edilmemelidir.
Değerli meslektaşlar, en iyisi bizler birileri bir şeyler yapsın diye beklemeyelim. Uzmanların “şöyle yapın, böyle yapın!” tarzındaki bilimsel (!) uyarılarına da kulak asmayalım. Meslekî bıkkınlıktan kurtulmanın yolu, rahat ve stresten uzak bir çalışma ortamı ile kendimize ve sevdiklerimize zaman yaratmaktan geçmektedir. Belki de yaşananları ve bir şekilde hayatı çok fazla ciddiye almamak da bir çözüm yolu olabilir; ne dersiniz?
Sevgiler…
Tülay Hergünlü
SMMM