Dünya lideri, “Faiz sebep enflasyon sonuçtur. Ortada Nass var. Ben faize savaş açtım!” dedi. Dünyada faiz yükselirken Türkiye politika faizini düşürmeye başladı.
Hazine ve Maliye Bakanı damat, “At izi, it izine karıştı” diyerek sosyal medya üzerinden istifa etti. Türk siyasetinde bir ilkti. Damat kayıplara karışmıştı. Nerde olduğunu bilen yoktu. Ardından Merkez Bankası’nın 128 milyar dolarının nereye harcandığı sorusu sorulmaya başladı. Verilen cevaplar net değildi. Kafalar karıştı.
Defalarca Merkez Bankası Başkanı değişti. Hazine ve Maliye Bakanı değişti.
Uygulama, ekonomi bilimine uygun değildi ama o “ekonomist” ti, döviz tavan yaptı. Bir anda birileri döviz zengini oldu. Çarşı, pazar karıştı. Cepler ve dolayısıyla da tencereler boşalmaya başladı. Bankaların kârı üçe-beşe katlandı. Halk fakirleşirken sermayenin zenginliği katlanıyordu. Birileri halkın cebinden sürekli olarak para çalıyordu.
Kur Korumalı Mevduat Hesabı icat ettiler. Dövizi olanlar Türk parasına çevirip bu mevduattan yararlandırıldı. Bankaların verdiği faizin dışında bir de hazineden yani vatandaşın cebinden, dövizi olanlara faiz ödenecekti.
5’li müteahhitlere, müşteri garantili köprü, otoyol, şehir hastaneleri vb. gibi geçmediğimiz, gitmediğimiz yapılar için vatandaşın cebinden milyarlarca lira ödendi.
Sağlıkta ticaret dönemi başladı. Getirilen sağlık sistemi ile vatandaşlar zorunlu olarak özel hastanelerin kucağına itildi. Doktorlar, şirketlerin satış-pazarlama elemanları gibi hastanelere para kazandırmak zorunda bırakıldı.
Benzine, mazota arka arkaya zamlar gelmeye başladı. Paralel olarak elektrik ve doğalgaz fiyatları da önlenemez bir hal aldı. İnsanlar soğukta ve karanlıkta oturmaya başladı.
Yüksek maliyetlerle başa çıkamayan köylü süt ineklerini kesti. Süt üreticileri iflas etti. Süt fiyatları tırmandı; Süt ürünleri zamlandı. Beyaz peynirin kilosu 200, kıymanın kilosu 300 TL’yi geçti. Patates soğan fiyatı 30-35 lira oldu. Marketlerde çürüğe ayrılarak atılan sebze ve meyveler “çıktı” ve “olgun” adı altında satılmaya başlandı. Kadınlar, ucuz olduğu için çürük gıda kasalarını ayıklama yarışına girdiler. Domatesin fiyatı uçtu!
Saray mutfağında ejder meyveli smoothie, manda yoğurdu, Medine hurması vb. yenilirken, halk, evine ekmek götüremez oldu. Çünkü ekmeğin de fiyatı 6 lira, simidin fiyatı da 7,50 lira olmuştu. Emekliler yağmur, çamur demeden sabah ezanında EBK ve Halk Ekmek kuyruklarına doluşmaya başladılar.
Bir iktidar mensubu “İki kilo domates almayın iki tane alın!” dedi. Bir başkası, “Doğalgazı sonuna kadar yakmayın, atletle dolaşmayın!” dedi. First Lady’miz, “Porsiyonlarımızı küçültelim!” dedi. Demez olaydı; 50 bin dolarlık Hermes çantası basında yer aldı, dillere düştü. Zırhlı Mercedes ile gezen Diyanet’in başı, “Sabredin, Allah yoksullarla beraberdir!” dedi. Gözlerinden ışıklar saçan sevimli (!) Maliye Bakanı, “Damak tadımız değişti. Dana eti yemeyin. Koyun eti daha lezzetlidir!” dedi. Soğan fiyatını eleştirenlere de “Soğanın cücüğüyle oynayın!” diye çıkıştı. Vatandaş, “Seçimlerde cücüğü eline vereceğiz, sen oynarsın artık!” diye cevapladı. Bir başkası ise “Biz TOGG diyoruz onlar soğan diyor” diyerek halkın soğanını otomobil ile kıyaslamaya çalıştı. Aç halkı TOGG otomobil; İHA ve SİHA’larla uyutmaya çalışıyorlardı. Oysaki aç insanlar uyuyamazdı; bunu unuttular…
İktidar akla hayale gelmeyecek bir adaletsizliğe daha imza attı. Emekli maaşları “en düşük emekli maaşına” endekslendi. 8000-9000 gün çalışan emekliler ile 3600-5000 gün çalışan emeklilerin maaşları eşitlendi. Asgari emeklilik maaşında dul ve yetimler görmezden gelindi.
Çekilen sıkıntılar yetmezmiş gibi Kahramanmaraş merkezli çifte deprem felaketi, Güneydoğu’da 12 ilimizi vurdu. 48 saat müdahale edilemedi. Asker “güvenlik” nedeniyle kışlasından çıkartılmadı. İnsanlar göçük altında yardım çığlıkları atarak ve soğuktan donarak öldüler. Çöken yapıların tamamı çürüktü ve fay hattı ile bataklık üzerine inşa edilmişti. Kısaca, halk yine sahtekâr müteahhitler ile onlara göz yuman yetkililerin eliyle diri diri mezara gömülmüştü.
Kızılay ’99 depreminde olduğu gibi yine tel tel döküldü ama bu kez yokluktan değil varlıktan. Çünkü holdinge dönüştürülen ve kâr amacı ile ticaret yapan Kızılay artık çadır dağıtmıyor, satıyordu. Yardım için çırpınan STK’lara çadır sattığı ortaya çıktı. İşin hazin tarafı, çocukluğumuzun Kızılay’ı halkın bağışladığı kanları da parayla satıyordu. Halkın Kızılay’a olan güveni sarsılmıştı. Kan bağışları ve nakdi bağışlar durma noktasına geldi. Kan sıkıntısı başladı. İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu halkın Kızılay’a olan güvenini tekrar oluşturmak için kan verdi ve kan bağışı çağrısı yaptı.
Ve nihayet 14 Mayıs 2023 seçimleri yaklaştı.
6’lı masanın Millet İttifakı, İstanbul ve Ankara Büyükşehir Belediye Başkanlarını da yanına alarak Cumhur İttifakı’nın karşısına dikildi.
21 yıldır iktidardan yana esen rüzgârlar bir anda Millet İttifakı’ndan yana dönmüştü.
Panikleyen Cumhur İttifakı çaresizlikten, geçmişte “domuz bağı” cinayetleriyle anılan, Diyarbakır’ın efsane Emniyet Müdürü Gaffar Okkan’ı katleden bir dinci terör örgütünün siyasî kanadı olan partiyi yanına aldı. Parti’nin ilk işi Anayasa’nın ilk dört maddesi ile Türk bayrağına karşı çıkmak oldu. Bununla da yetinmeyen iktidar, kaybetme korkusuyla başka bir dinci partinin kapısını çaldı. Bu parti kadına şiddetin önlenmesine dair yasaların Anayasa’dan çıkartılmasını istiyordu. Seçimlerde milletvekili adayı olan kadının erkeklerle yan yana fotoğraf çektirmesini “dinimizce sakıncalı” diyerek reddeden parti, çözümü, kadın adayı seçim otobüslerinde bir gölge olarak resmedip kimliksizleştirmeye çalışmakta buldu. Meclis kararıyla imzalanan ve kadını koruyan uluslar arası İstanbul Sözleşmesi’nden sırf cemaatler istiyor diye bir gecede Cumhurbaşkanı Kararnamesiyle çıkıldı. Onlarca tarikat ve 400’ün üzerinde alt kollarının oluşturduğu cemaatler ülke yönetiminde söz sahibi oldular.
Ve nefret bir kez daha ortaya çıktı. Türk bayrağının altında yaşayanlar ellerinde Türk bayrakları taşıyan vatandaşlarına taşlarla saldırdılar. Kadınlar, çocuklar, yaşlılar yaralandı. Mitinglere kan bulaştırdılar. Elbette bunda en tepelerden savrulan tehdit ve ithamlar ile küçük ortağın “kurşun” tehditlerinin de payı vardı. Devlet’in tepesinden, muhalefet üzerinden vatandaşlara sarf edilen, “terörist, çapulcu, çürük, sürtük, adi, namussuz vb.” hakaretleri de unutmamak gerek…
***
Değerli Türk halkı! Burada 21 yılda bizlere yaşatılanları kısaca vermeye çalıştık. Tamamını vermek için kitaplar yazmak gerek ki yazıyoruz… Amacımız, 14 Mayıs günü oy kullanmaya giderken tüm bu yaşananları bir kez daha hatırlatmaktır.
İktidarın nefret dolu ayrıştırıcı dilinin karşısında artık sevgi ve birleştirici bir dil var ve bu, halkın özlediği bir ortam. Millet İttifakı’nın “Sana Söz! Yine Baharlar Gelecek!” seçim şarkısı dillere pelesenk oldu. Mitingler müthiş, her biri bir gelincik tarlası!
Ey Türk genci!
Mustafa Kemal Atatürk Cumhuriyet’i sizlere emanet etti. Emanete sahip çıkmanın zamanı geldi. Ülkene ve geleceğine sahip çık!
Ey Cumhuriyet kadını!
“Ey kahraman Türk kadını, sen yerde sürünmeye değil, omuzlar üzerinde göklere yükselmeye layıksın.” diyerek seni kafes arkasından hayata çıkaran Mustafa Kemal Atatürk’ü hatırla! Ve haklarına sahip çık! Yoksa tıpkı Afganistan’da olduğu gibi eğitim ve medeni hakların elinden alınabilir! O, çok mücadele ettiğin türbanını bile mumla ararsın!
Türk Milleti! Bu seçim Cumhuriyet’in beka seçimidir. “Hilafet ve halifelik” için “şeriat” için hazırda bekleyen Emevi din bezirgânlarına fırsat verme! Sandığa git ve ülkene sahip çık!
Yoksa yol bitmek üzere; bilesin!
14 Mayıs 2023 seçimleri ülkemize adalet, bolluk, bereket, kardeşlik ve barış getirsin!
Not: Sevgili okuyucular. Seçim gündeminin önemi nedeniyle “TBMM’nin açılışına giden tarihi süreç” başlıklı yazı serimize seçimlerden sonra devam edeceğiz.