“Sevgi; yalnız bir insana bağlılık değildir. Bir tutumdur. Kişinin yalnız bir sevgi nesnesine değil, bütünüyle dünyaya bağlılığını gösteren bir kişilik yapısıdır .Kişi yalnız bir tek kimseyi seviyor, başka her şeye karşı ilgisiz kalıyorsa sevgisi sevgi değil,genişletilmiş bencilliktir.” KARL MARX
Sevgi; insan için ekmek gibi, su gibi yaşamsal bir gereklilik. Ruhumuzun besini ‘sevgidir’. Sevgisiz bir yaşam, hedefini, huzurunu, anlamını kaybetmiş bir yaşam demektir.Sağlam ilişkinin anahtarı sevgidir.
Kişinin konuştuğu sevgi dilini çözmek güven veren, kuşatan sağlam bir ilişkinin kapılarını açar. Biraz çabayla ve özveriyle karşıdakinin sevgi dilini anlamak aslında o kadar da zor değildir. Bazı insanlar onaylandıkları zaman sevildiklerini hissederler, bunu yaparken karşıda ki kişinin duygularını sezinlemeyi ve dünyayı onun gözüyle görebilmeyi gerektirir. Bu yüzden kişinin hayatta nelere öncelik verdiğini bilmek gerekir. Bazı insanlar ise kendilerine hediyeler alındığında sevildiklerini hissederler. Bazen üzerinde düşünülmüş ve zaman harcanmış ufak bir hediye bin kez söylenmiş ''seni seviyorum'' kelimesinden çok daha etkili olabilir. Belli bir zamanını karşıda ki kişiyle nitelikli bir birliktelik geçirmek için ayırmak ise konuşulan farklı bir sevgi dilidir. Dinlenildiğini ve anlaşıldığını gören kişi aynı zamanda sevildiğini de hisseder.
Ve unutulmaması gereken bir şey daha vardır ki; sevgi süreklilik ister. Her insan sabaha boş bir sevgi deposu ile uyanır ve bütün gün o deponun dolması için uğraşır. Birbirini bu sevgiden mahrum bırakıp, sevgisizliğe terk etmek ise insana yapılacak en büyük kötülüklerden biridir.
Doğası gereği insan sevgiyi arar ve onun peşinde koşar. Eğer doğru kişiler tarafından doğru şekilde dolmamışsa, kişi sevgiyi çok başka yerlerde arar. Örneğin ebeveyni, çocuklarının sevgi dilini çözememiş ve sevgi deposunu dolduramamışsa eğer, bu çocuk ergenlik dönemine geldiğinde ebeveyninden alamadığı sevgiyi başka şeylere yönelerek telafi etmeye çalışacaktır. Bu yöneliş çok çeşitli olabilir..Eşlerde ise bu sonuç şiddetli geçimsizlikle, aldatmalarla veya boşanmalarla sonuçlanacaktır.
Sevgi boşluk kabul etmez ve tam doyum ister. İnsanların ilişkilerinde çoğu zaman anlamlandıramadıkları davranışların ana kaynağı sevgisizliktir. Ve kişi karşısında ki insanın sevgi dilini çözememişse onu sevgisiz bırakmış demektir.
İnsanlar karanlığa alışıp, karanlıkla büyüyüp ve karanlıktan şikâyet ediyorsa; onun için odadaki kapının deliğinden gelen son ışığı da kapatan mı iyidir, yoksa karanlığı aydınlatmak adına bir mum yakan mı? Siz hiç karanlığı aydınlatmaya çalışırken elinizdeki mum söndürülünce karşınızdakinin karanlığına ortak olmak zorunda kaldınız mı?
"Dostoyevski bir toplantıda yüksek sesle okuduğu bir şiir nedeniyle Çar tarafından Sibirya’da hapse mahkûm edilir. Hapis cezasını bitirdikten sonra anılarını kaleme aldığı “Ölüler Evinden Anılar” adlı kitabı yazar. Kitapta, hapishanedeki hayatından önce insanları tanıdığını sandığını ama yanıldığını burada anladığını belirtir. Yazar, “kara halk” olarak tanımladığı bu kitleyle karşılaştıktan sonra insanları çözümlemeye ve kendi iç dünyasının derinliklerine inmeye başlar.
Dostoyevski hapishanedeki bir köpeğin yanından geçen her mahkûm tarafından tekmelendiğini gözlemler. Köpek mahkûmlardan kaçmadığı gibi yanına bir mahkûm yaklaştığında eğilerek tekmelenme pozisyonu almaktadır. Dostoyevski bir gün köpeğin yanına yaklaşıp başını okşar. Köpek şaşkın şaşkın ona bakarak hızla yanından uzaklaşır ve acı acı havlamaya başlar. O günden sonra köpek Dostoyevski’yi her gördüğünde ondan kaçar.
Ruhu köleleştirilmiş bu köpek bir sevgi açıdır. Bu durum insanlar için de geçerlidir. Hayatları boyunca haksızlığa ve kötü davranışlara uğramış sevgi açları iyi bir davranışla karşılaştıklarında nasıl davranacaklarını bilemezler. Bazen kötü davrandığınız insanlar size tapar, bazense iyi davrandıklarınız sizden nefret eder. Böyle insanların gözünde onları aşağılamanız onlar için bir beklentidir. Sizi gözlerinde yüceltirler. Eşit ve iyi davrandığınızda ise onların gözündeki değeriniz birdenbire düşer.
Bu durum bize her zaman kötülük görenin sevgiyi gördüğünde ona uyum sağlamakta zorlanacağını hatta oradan kaçacağını gösterir. Herkesin huzursuz ve şikâyetçi olduğu günümüzün belki de en büyük sorunu budur:
Sevgisizlik ve kötülüğü hak görme.
Uzakdoğu’da bir Budist
tapınağında geçmiş bir olayı anımsadım. Bu tapınak bilgeliğin gizlerini aramak için gelenleri kabul ediyordu ve burada geçerli olan incelik, anlatmak istediklerini konuşmadan açıklayabilmekti. Bir gün tapınağın kapısına bir yabancı geldi. Yabancı kapıda öylece durdu ve bekledi. Burada sezgisel buluşmaya inanılıyordu, kapıda tokmak ya da çan, zil türünden ses çıkaran bir gereç yoktu. Bir süre sonra kapı açıldı, içerideki “bilgelik arayıcısı” kapıda duran yabancıya baktı. Bir selamlaşmadan sonra sözsüz konuşmaları başladı.
Gelen yabancı, tapınağa girmek ve burada kalmak istiyordu. İçerideki bir süre kayboldu, sonra elinde ağzına kadar suyla dolu bir kapla döndü ve kabı yabancıya uzattı. Bu “Yeni bir aracıyı kabul edemeyecek kadar doluyuz” demekti.
Yabancı tapınağın bahçesine döndü, aldığı bir gül yaprağını dolu kabın içindeki suyun üzerine bıraktı. Gül yaprağı suyun üstünde yüzüyordu ve su taşmamıştı.
İçerideki Budist saygıyla eğildi ve kapıyı açarak yabancıyı içeriye aldı. Suyu taşırmayan bir gül yaprağına her zaman yer vardır.
Bu sevgiydi ve sevgiye her zaman yer bulunurdu.
Bir Polonya filminde Nazi dönemi anlatılıyordu. Nazi komutanı güzel bir evi komutanlık merkezi yapmıştı. Evin güzel sahibesi üst kata çıkmıştı ve az görünüyordu. Komutan bu kadına âşık olduğunu anladı ve aralarında şöyle bir konuşma geçti:
– Madam, aşkımız beni zayıf düşürüyor.
– Hayır komutan, sevginiz sizi insan yapıyor.
İnsan ruhu da doğanın bir parçasıdır ve doğa gibi boşluk kabul etmez. İçinde sevgiyi barındıramayan insan nefretle dolar ve insanlıktan uzaklaşır.
-Nefret etmeden birine kötülük yapamazsınız.
-Nefret etmeden birini öldüremezsiniz.
-Nefreti içinde barındırmak isteyen insan önce kendisinden nefret etmek zorundadır.
-İçinde nefreti yaşatan insan yüreğindeki sevgiyi kovmuştur. Artık onu bulması çok zordur ve bunun ağır bedelini ödeyecektir.
Sevgisizlik ağır bir yüktür ve insan bundan kurtulmak için çok kötü şeyler yapar. Acımak sevgi değildir, üstünlüğün kabulüdür. Hoşgörü sevgi değildir, istemediğine katlanmaktır. Bağımlılık sevgi değildir,gereksinmenin karşılanmasıdır.
Sevgi, değer vermesini bilmektir.
Sevgi,yaşama hakkını kabul etmektir.
Sevgi, varolmaktan kıvanç duymaktır.
Sevgi, birlikte olmaktan sevinç duymaktır.
Sevgi, eşitliğin duyumsanmasıdır.
Sevgi, bütün yapay ayrımların hayattan çıkarılmasıdır.
Sevgi, bilinçtir.
Sevgi, insan olmaktır.
Sevgiyi hayatımızdan kovduk ve yerine parayı koyduk.
Para için yaşıyoruz, para için eğitim görüyoruz, para için meslek ediniyoruz, para için çalışıyoruz, para için birbirimizi çiğniyoruz, para için birbirimizi aldatıyoruz, para için savaşıyoruz.
Sevgiyi hayatımızdan kovduk ve yerine üstün olmayı koyduk. Üstün olmak için yaşıyoruz, üstün olmak için yarışıyoruz.
Sevginiz olmadıktan sonra daha çok paranız olsa, daha üstün olsanız, daha çok toprağınız, eviniz arabanız, malınız olsa ne olur?
Sevgisiz insan, çevresiyle sürekli mücadele halindedir. Sürekli kendini savunur. İçi iyice daralmış, boşalmıştır. Orada bir başkasına yer yoktur. Çevresinde hep hatalar, eksikler, kötülükler vardır. Güvensiz ve tedirgindir. Kolayca tatmin olmaz. Patlamaya hazırdır. Bu, insanın normal hali değildir. Çünkü insan sevmek için yaratılmıştır. Sevgisizlik bir hastalıktır.Sevmesini bilen insan ruhen huzur bulur. İnsanlardan beklentisi azalır. Aradığını bulmuş gibi bir hali vardır. Onu kolayca memnun edebilirisiniz. Teşekkürü, minnettarlığı dilinin ucunda beklemektedir. Fedakarlık duyguları en üst düzeydedir. Bir iddia halinde vazgeçen taraf olmaya hazırdır. Ruhu ait olduğu iklimi bulmuştur.
Kişi sevdiğine karşı çıkamaz. Ona bitimsiz bir toleransı vardır. Seven bir insanın gözünde dünyanın diğer konuları önemini kaybeder. İçinde farklı bir değerler sistemi oluşur. Mal, makam gibi şeylerin parlak ışıkları söner. Dünyaya daha olumlu bakar. Yanlışları değil doğruları, çirkinlikleri değil güzellikleri görmeye başlar.
Tasavvuf ehlinin iyi bildiği bir beyit vardır;
Muhammedden oldu muhabbet hasıl
Muhammedsiz muhabbetten ne hasıl
Bir başka beyit şöyle diyor;
Aşk imiş her ne var alemde
Gerisi kıyl u kal imiş ancak
Hadisi şeriflerde şöyle buyuruluyor; “Kişi sevdiğiyle beraberdir”, “aranızda muhabbeti artırmak için, selamı yayınız”, “gülümsemek sadakadır”. İnsanın Hak katında derecesi yükseldikçe mahlukata karşı merhameti artarmış. Merhamet sevgiden doğuyor. Peygamber efendimiz torunlarını kucaklar öperken bir sahabinin ona, “ben çocuklarımı hiç kucaklamadım” demesi üzerine şöyle buyurulmuş; “Merhamet etmeyen merhamet göremez”.