Mustafa Kemal Atatürk, ülkenin ileri gelenlerini Millî Mücadele’ye davet etmeye devam etmektedir. Amasya’dan İstanbul’da bulunan bazı tanınmış kimselere gönderdiği mektubunda kararlılığını şu cümlelerle vurgular:
“Artık İstanbul Anadolu’ya hâkim değil, tâbi olmak mecburiyetindedir. Size teveccüh eden fedakârlık pek büyüktür. Millî gaye elde edilinceye kadar âcizleri Anadolu’dan ve milletin sinesinden ayrılmayacağım ve bu noktada nihayete kadar bir millet ferdi gibi çalışacağımı millete karşı mukaddesatım namına söz verdim ve hiçbir kuvvet bu millî karara mâni olamayacaktır.”
Atatürk, 22 Haziran 1919’da tam bağımsız Türkiye Cumhuriyeti’nin temellerini oluşturan ve ulusal bağımsızlığın ancak “milletin azim ve iradesi” ile sağlanacağının vurgulandığı tarihî Amasya Tamimi’ni yayınlar ve alınan kararlar bütün dünyaya ilan edilir. Anadolu’da askerî ve mülkî makamlara gönderilen bildiri şöyledir: “Vatanın tamamiyeti, milletin bağımsızlığı tehlikededir. Milletin bağımsızlığını yine milletin azim ve kararı kurtaracaktır. Sivas’ta milli bir kongrenin acele toplanması kararlaştırılmıştır. Bunun için bütün vilayetlerin her livasından milletin itimadını kazanmış üç delegenin mümkün olan süratle yetişmek üzere hemen yola çıkarılması gerekmektedir. Her ihtimale karşı, durumun bir millî sır halinde tutulması lâzımdır.”
Saray bu durumdan oldukça rahatsızdır. 23 Haziran 1919’da Mustafa Kemal Paşa hakkında bir hükümet kararı çıkartılır ve “Mustafa Kemal Paşa’nın azledilerek hiçbir resmî sıfatı kalmamış olduğundan bildiri ve emirlerinin resmî nitelik taşımadığının icap eden vilâyetlere duyurulmasının Dâhiliye Nezareti’ne bildirilmesi.” istenir. Dâhiliye Nâzırı (İçişleri Bakanı) Ali Kemal ise vilayetlere gönderdiği gizli tamimde Mustafa Kemal’i kastederek; “…artık o zatın azledilmiş olduğunu ve kendisiyle hiçbir resmî muameleye girişilmemesini, hükümet işlerine ait hiçbir isteğinin yerine getirilmemesini kesin bir emir olarak” bildirmektedir. Posta ve Telgraf Umum Müdürü Refik Halit de telgrafhanelere, Mustafa Kemal’in azledildiğini, bu sebeple telgraflarının kabul edilmemesini bildiren bir telgraf gönderir.
Bazı çevreler ise gelişmiş ülkelere kafa tutmanın bir işe yaramayacağı, İngiliz’in ya da Amerika’nın himayesine girmenin çok daha münasip olacağı konusunda ısrarcıdır. Atatürk, Amasya’dan Kâzım Karabekir Paşa’ya gönderdiği telgrafta bu konuya vurgu yapmakta ve “… İstanbul’da millî bağımsızlığın zevkinden mahrum bazılarının İngiliz esaretine girmekte sakınca görmedikleri anlaşılıyor” demekte “millî vazifenin pek mukaddes olduğu kanaatinin bir kez daha doğrulandığını” belirtmektedir. Nitekim bir kaç gün sonra Dâhiliye Nazırı Ali Kemal, “Millî ordu teşkil etmenin, Müdafaa-i Milliye hazırlamak gibi faaliyetlerin millî felaket olduğunu” ilan eden bir beyanname yayınlar. Mustafa Kemal’in valiliklere, müstakil mutasarrıflıklara, kolordulara ve II. Ordu Müfettişi Cemal Paşa’ya gönderdiği protesto telgrafı bir tokat niteliğindedir:
“… Bağımsızlığını emin görmek isteyen milletin önüne hiçbir haksız set çekilemez!”
Amiral Calthrope, Atatürk’ün geri çağrılması konusunda ısrarcıdır. Hariciye Nezareti’ne gönderdiği bir yazı da “Mustafa Kemal ve Cemal Paşaların kayıtsız şartsız ve süresiz olarak geri çağrılmalarının acil zarureti üzerine bir kere daha dikkatinizi çekmek vazifem icabındandır” der. Birkaç gün sonra da Mustafa Kemal Paşa Padişah adına İstanbul’a çağrılır. Atatürk’ün “yüksek tekliflerini yerine getiremeyeceğini” bildirmesi üzerine resmî memuriyetine son verildiği hakkında Padişah iradesi yayınlanır. Bu durum üzerine Mustafa Kemal, “… Büyük bir aşk ile bağlı bulunduğum yüce askerlik mesleğimden de istifamı sunarak veda ettiğimi arz ederim.” der. Artık İstanbul hükümeti ve saray ile ipler kopmuştur.
9 Temmuz 1919’da orduya, vilayetlere ve millete resmî göreviyle birlikte askerlik mesleğinden istifasını bildiren bir genelge gönderir: “Mübarek vatan ve milleti parçalanmak tehlikesinden kurtarmak ve Yunan ve Ermeni isteklerine kurban etmemek için açılan millî savaş uğrunda milletle beraber serbest surette çalışmağa resmî ve askerî sıfatım artık engel olmaya başladı. Bu mukaddes gaye için milletle beraber sonuna kadar çalışmağa mukaddesatım adına söz vermiş olduğumdan pek âşıkı bulunduğum yüksek askerlik mesleğinden bugün veda ve istifa ettim. Bundan sonra mukaddes millî gayemiz için her türlü fedakârlıkla çalışmak üzere milletin sinesinde bir ferdi mücahit suretiyle bulunmakta olduğumu arz ve ilan eylerim. ”
Mustafa Kemal’in askerlikten istifası ve Erzurum Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’nin başına geçmesi Erzurum’da yayımlanan Albayrak gazetesinde halka şöyle ilan edilir: “… Mustafa Kemal Paşa Hazretlerinin istifanamesi bir azim ve iman vesikasıdır. Millette henüz eski kanın sönmemiş olduğunu gösterir muazzam delildir. Anafartalar’da, millî şerefi, tarihin bugünkü nesilden beklemekte olduğu mukaddes vazifeyi yükselten ve yücelten bu muhterem Komutanı bugün de Millî Mücadele’nin başında görmek mesut bir görüntüdür.”
Gazete çok haklıdır. Yüzyıllardır Osmanlı hanedanı tarafından kimliği yok sayılan Türk milleti, yine bir Türk sayesinde eski kanının sönmemiş olduğunu hatırlamıştır. Talihin bir cilvesi olsa gerek, tam 103 yıl sonra kader Türk milletini, bir kez daha kimliğini hatırlaması yönünde sınava tabi tutacaktır…
Günümüze de bir ışık tutması açısından Mustafa Kemal Atatürk’ün, kendisini İstanbul’a davet eden Harbiye Nâzırı Nâzım Paşa’ya Erzurum’dan gönderdiği telgrafı ibretlik bir vesika olması nedeniyle burada yayınlamak istiyorum. Şöyle diyor Atatürk: “… Hali, mazisi kirli şeylerle bulaşmış olanların satılmış vicdan ve mevcudiyetleri ancak kahredilmeğe ve yok edilmeğe lâyıktır. Siz ve arkadaşlarınız mevkilerinizi ne kadar çabuk namus sahiplerine bırakırsanız, belki o nispette milletin bağışına mazhar olursunuz.”
Nâzım Paşa, Kâzım Karabekir Paşa’ya Mustafa Kemal ve Rauf Beylerin derhal yakalanmaları ve Dersaadet’e gönderilmeleri konusunda bir telgraf gönderir. Karabekir Paşa ise “namusu ve askerî hizmetleri ve vatanseverliği ile tanınan, bütün askerlerin hürmetini kazanmış; yirmi gün evvel memleketin yarısına komuta etmiş, vatana ve millî menfaatlere aykırı bir hareketinin görülmediği Mustafa Kemal Paşa’nın tutuklanması ve kolorduca yardım edilmesi için hal ve vaziyetin asla müsait olmadığını” arz eden bir cevap gönderir.
Tüm bunlar olurken bir taraftan da ardı ardına kongreler gerçekleştirilmektedir; Balıkesir, Erzurum, Nazilli ve Sivas Kongreleri… Atatürk, Erzurum Kongresi sonunda Mazhar Müfit Kansu’nun hatıra defterine şunları yazdırır: “Zaferden sonra hükümet şekli Cumhuriyet olacaktır. Bunu size daha önce bir sorunuz nedeniyle söylemiştim. Bu bir. İki: Padişah ve hanedan hakkında zamanı gelince gereken işlem yapılacaktır. Üç: Örtünme ve kapanma kalkacaktır. Dört: Fes kalkacak, uygar milletler gibi şapka giyilecektir.”
Mustafa Kemal Atatürk, her şeyi yıllar içinde kafasında oluşturmuştur. Hiçbir şey aniden gelişmemiştir. Millî Mücadele ve sonrasında yapılacak olanlar planlı ve programlı bir işleyiş içinde ve zamanı geldiğinde uygulanmak üzere hazırdır.
Devam edecek…