Umut Serçenin Kanadında…
Bir serçenin kanat çırpışları derin düşüncelere sürükledi beni. İnsan olan herkesi de etkileyeceğinden eminim.
Balkonumda bir tabağa yem koyuyorum, serçeler, kumrular arada sırada da arap bülbülleri gelip besleniyor.
Neredeyse gelen kuşları tek tek tanır oldum.
Onlar da beni tanıyor. Balkona çıkınca hepsi üşür yem tabağının başına.
Yemleri tabakta bitince mutfaktan içeri gelip yanımda dolaşanlar kumrular bile var.
Kuyruğu neredeyse yok denecek kadar az olan bir serçe, iki üst katın penceresine yuva yapmış oraya ağzında yem taşıdı durdu ve yavrularını büyüttü.
Yem taşırken benden sakınmaz olmuştu.
Geçen gün çiçeklerin arasında bir kıpırtı gördüm, yaklaşınca bir yavru serçe olduğunu fark ettim.
Yavrucuk çiçek saksıları arasından çıkamıyordu, saksıyı çektim yine çıkamadı. Bu arada bir serçenin feryadı kulaklarımı deliyor ama ona hiç bakmadım benim dedim yavruyu kurtarmaktı.
İncitmeden elime aldım ve bahçeye doğru bıraktığımda uçup gitti.
Bu arada çığlık atan kuş neredeyse bana saldıracağını fark ettim. Kuyruksuz serçe idi.
Yavruda onun yavrusu. Yavrusu uçup gitti ama o benimle hala kavga ediyordu
Demek ki uçmayı öğretiyormuş.
Yavrusuna uçmayı öğretirken balkonumu ziyaret etmişler, belki de hayat dersi veriyordu. Karnını doyuracak yeri de belletiyordu belki de.
Çiçek saksıları arasına sıkışıp kalmış canım ya.
Boşuna dememiş atalarımız kuş gibi yuvasına kol kanat geriyor diye.
Tanık oldum.
Yavrusuna sahip çıkışına ve korkusundan attığı çığlıklar hala kulaklarımda.
***
Olup bitenden sonra kendi evladına kıyan ana ve babaların, insanlığın bittiği haberler çalkalandı beynimde. Donakaldım.
Güncel olarak haberlerin gündemde baş sıraları tuttuğu Elmalı davasındaki altı ve dokuz yaşındaki çocukların acısını düşündüm.
Uşak'ta iki yaşındaki erkek çocuğuna insan denemeyecek yaratığın uyguladığı kelimelerin bile yazamadığı vahşetin ve sapkınlığın haberleri akan kanı donduracak nitelikte değil mi?
İnsanlık bir serçenin kanat çırpışları kadar olamıyor diye hayıflanırken bir ana nasıl kendi çocuğuna böyle bir sapkınlığı uygular diye de delleniyorum.
Bir taraftan da kendi çocuğuna tecavüz eden bir babanın savunması beynime çivi gibi saplandı.(Yetiştirdiğin meyveyi önce sen yemek istemez misin?)
Hay senin nefsin kurusun soyun batsın. Bilmem neyinden asılasın emi insanın virüs hali. İnsanla aynı kelimede yer alamazsınız.
Bütün bunlar ruhumu alt üst ederken bir serçenin çırpınışının güzelliğinde yaşamak ne güzel değil mi?
Çocuklarımız bizim can evimiz, yürek atışımız, en değerli varlığımız, canımızın parçası nasıl bir çürümüş zihniyet anaya çocuğuna mal gözüyle baktırıyor? Bunları anlamak olası değil.
İnsan olana düşüncesi bile cehennemdir. Düşünmez yahu, aklına gelmez ki.
Nazar değecek diye bakışlardan sakındığımız çocuklarımız bizim.
Çocuğun geleceğini de toplumun geleceğini de analar kurar. Ana olan çocuğuna mal gibi sermaye gözüyle göremez.
Hangi kokuşmuş çıkar onu semaiye gözüyle baktırır. Yerin dibine batsın sizin zihniyetiniz ve analığınız. Siz ana değil insan olamamışsınız.
Bu sapkınlığın ne dini var nede milliyeti. Hepsi nefsine tutunmuş, şeytanın emrine girmiş yaratıktan öte bir şey değiller.
Toplum kımılları.
Ne hale gelmiş bu toplum? Aile yapısı toplumun mayasıdır.
Demek ki mayası bozulmuş milletin.
Oysa çocuk ailede şekil alır, geleceğini de aile yapısı belirler. Böyle zihniyetteki yetişen çocuklardan ilerde nasıl bir toplum kurulabilir? Varın sizler düşünün.
Sadece dini ibadet olarak algılayan bir toplumun içinde ahlak olmayışından kaynaklanan bir bakış açısının getirileri olabilir mi? Ahlaklı millet olmayı mı unuttuk?
Demokrasi ve özgürlüğü içki içmek, cinsel yaşantı ve serbest giyinmek olarak yorumlayan bir başka kalabalığın algısında mı kötürümleşiyor?
Bir kuş kadar çocuklarımıza sahip çıkamazsak insanlığımız batsın yerin dibine.
Ne kanunlara yazılmış çocuk hakları çocuklarımızı korur.
Ne de İstanbul Sözleşmesi kadını korur.
Önce topluca bir silkinip kendimize gelmemiz ve insan olabilmemiz için algılarımızın çalıştırılması gerekir.
Önce yasalara değil gönüllere insanlık işlenip akıllara insanlığın temel taşları yazılmalı.
İnsanlığın ahlakını inşa edebilirsek yazılı yasalara bile gerek kalmaz.
Başkasından beklemeden önce hepimiz kendimizi, sorumluluğa sokup, toplumu da davet etmeliyiz. Ne dersiniz?
Kalın Sağlıcakla__Serçeyi Unutmadan__Meyrem’ce