Şöyle bir giriş yapayım da yazının amacı baştan belli olsun.

Şu türküyü duymayan yoktur.

“Zeytinyağlı yiyemem aman, basma da fistan giyemem aman” diye başlar, “Senin gibi cahile, ben efendim diyemem aman” diye de devam eder.

1948 de Marshall pilanı(izninizle dilimize uygun yazıyorum) kapsamında ülkemize yardım gibi görünen bir diğer pilanın içimize sokulduğu başlangıçların tarihidir. İmza altına alınan aşağılanmamızın resmiyetidir.

Yardımın ise margarin alma önkoşuludur. Ve daha ne bağlamalar ve tuzaklarla doluydu.

Köy enstitülerinin kapatılmasını da koşullar arasında görebiliyoruz.

O dönemde ABD elindeki mısırı eritmek için, bizim tereyağını ve zeytinyağını aşağılatıp, zeytinyağlı yemenin, pamuklu kumaş giymenin aşağılanmış bir davranış olduğu algısı yaratılmak üzere bir halka ilişkiler mucizesi gerçekleştirildi.

Ve para vererek bu şarkıyı Muzaffer Sarısözen’e derletildi.

Kesilmekten kurtulan zeytinlerin yağı ABD’ye giderken, pamuklularımızı da götürüp, tırans yağ ve naylona döndürüp bize geri sattılar.

***

Şimdide kendimiz, ülkemiz, değerlerimiz, hayatımız, yaşamımız, bazılarının algılattığı algıyla aşağılatılarak Avrupa’ya veya ABD’ye gidin güzellemesi yapılıyor.

Ne imiş, orada insanlar insanca yaşıyormuş, insan hakları varmış.

Peki, siz oradaki okumak istediğiniz okullara gidecek olunca insan değil miydiniz?

İnsana değer veriliyor muş.

Seni hangi insan konumunda değerlendiriyorlar? Sana verilen haklarla kendi insanına verdiği hak aynı değerde mi?

Hani insan hakları vardı?

Sen zeytinyağı, tereyağısın onlar için. Sana ihtiyaçları olmasa bu algıyı yaratırlar mı?

Yaşlı nüfuslarına hizmet ettirecekleri genç beyinlere ihtiyaçları var.

Hayat daha kolaymış. Senin burada yaşamak istediğin hayatı orada yaşayabiliyor musun? Yoksa katlanıyor musun?

Dış ülkelere verdiğiniz değeri ve özveriyi kendimize evirdiğimizde, ülkemizdeki değerlerin bilinciyle, kendimizi küçümsemeden biz olup vatanımızı yüceltip insanımızı da kıymetlendirmiş olmaz mıyız?

Elin adamı, insanı senin karakaşına heves değil senin beynine heves. Onu pişirip yemeye heves.

Oradaki uymak olduğunuz zorunlu koşullara burada uysanız hangi kıyameti koparırsınız?

Kısacası artık beynimizi yakıp, ülkeye hizmet edecek canım evlatlarımızın pırıl, pırıl beyinlerinin tavasını yapıyorlar.

Onlar bizim hayatımızdaki bazı şeyleri ararken(ABD'de yıllardır taksilerin üzerine babamı arıyorum, ailemi istiyorum diye ilan veriyorlar ) biz onların görüntüsüne imreniyoruz.

Hemencecik geçmişteki o zamana has algılarla elimizden kayıp giden kıymetli varlıklarımız aklımdan geçiveriyor.

Hemen aklıma gelenler; Benzer algıyla Nuri Demirağ'ın uçak fabrikası kapatılıp, uçaklar düdüklü tencere yapılmıştı.

Erbakan'ın Devrim arabaları.

ASELSAN’ın ürettiği cep telefonunun Ericsson tarafından yutulması.

Bilmediğimiz niceleri.

Sağlığımız, eğitimimiz, gelişmemiz, sanayimiz köstek destekli algılarla sömürücülerin çıkarına kendi elimizle teslim ettirmişler, hala da günümüz koşullarında algı operasyonu çekiliyor.

Koşula ve zaman uygun yöntem geliştirip, zamanın araçlarıyla servis ediyorlar.

Şimdi de beyin takımını alıp, işleyip sanki bize karşı geri dönüştürüyorlar.

Eee, etkili yetkililer sizde bir şarkı beyin göçünü durdurmak için besteletiverin.

Olmaz mı???

Kalın Sağlıcakla__Beynimizi kollayalım__Meyrem’ce