1970’li yılların başlarında seyyar gazete satışı yapanlar büyük bir heyecan içinde, kalabalık meydanlarda bağırırlarmış “Yazıyor, yazıyor” diye…

Gündemin en sansasyonel haberini heyecan içinde duyurarak okuyucu kitlesinin dikkatini çekmeye çalışıp gazetelerini satarlarmış...

Tabi ki seyyar gazete satıcılığı, zamana ve teknolojiye yenik düşen meslekler arasında...

PEKİ YA TORPİL?

“Değişmeyen tek şey, değişimin kendisidir.” Heraklitos

Artık, bilgi, teknoloji, bilim ve Uzay çağını yaşıyoruz...

On yılları bırakın, artık bir yılda bile dünya çok büyük, akla hayale gelmeyecek şekilde değişimler, gelişmeler yaşıyor...

Ve tüm dünya canla başla, gece gündüz demeden teknolojiyi yakalamak için çalışıyor...

Cep telefonlarımız dahi sürekli güncelleniyor, hem de oturduğunuz yerden bir tek tıkla… 

ETKİSİNİ KAYBETMEYEN TEK ŞEY TORPİL 

Hele şu hale bakın; 70'li yıllarda torpil vardı...

Yine keyfilik, yine adam kayırmacılık, yine iltimaslı kişiler, yine köy kurnazlıkları, yine ahbap çavuş ilişkileri vardı. 

Eeee, yine hâlâ neden var?

Peki bu iş nasıl oluyor?

Eski alışkanlıklardan artık eser kalmamışken…

Eski mesleklerin yerini dijital meslekler, eski gecekondu evlerin yerini akıllı evler, eski sokakların ve eski mahallelerin yerini modern siteler…

Eski tüplü televizyonların yerini yeni kübik smart televizyonlar, eskiden bizim gibi sokakta oyun oynayan çocukların yerini de tablet ile oyun oynayan çocuklar aldı...

Eskiye dair her ne varsa, dijitalleşme ile, teknoloji ile büyük bir değişime ve gelişime uğramış durumda...

TORPİL VE TORPİLLİ KİŞİLER HİÇ DEĞİŞMEMİŞ 

Bunu bizzat yaşamış biri olarak söylüyorum:

Kimin gideceği, kimin geleceği aylar öncesinden belli… 

Sınavlar, mülakatlar göstermelik...

1970'li yıllardan günümüze torpil her ne hikmetse hiç bitmemiş, silinmemiş.

Torpilli insana ne teknoloji kâr etmiş, ne dijitalleşme kâr etmiş, varlığını sürdürmeyi başarmış...

NEDENİ ENGELLENMİŞ İNSANLAR

Peki ya torpil ve torpilli kişiler çok mu akıllı da, bu kadar büyük değişimler olurken nasıl oluyor da, bu kişiler varlığını ve statülerini hiç değiştirmeden koruyabilmişler?

Nedeni çok basit; torpil ve torpilli kişiler 

Dirsek teması ile hareket ediyor…

Ahbap çavuş ilişkilerine bağlı kalıyorlar…

Ve engelleme yöntemlerini her ne pahasına olursa olsun, sonuna kadar kullanıyorlar...

Karşı tarafa korku vermek için gözü kara şekilde davranıyorlar...

HAKKI OLAN KİŞİYE, “UĞRAŞMA, SENİ KOMPLE BİTİRİRİZ” MESAJI VERİLİYOR...

Tabi ki haklı ve hakkı olan kişi de bakıyor, sağında solunda kimse yok, önünde arkasında kimse yok, dayısı amcası yok, yetkisi yok, ailede yok, sülalede yok, “Tek başıma ben ne yapabilirim ki? Hakkın olsa ne olacak, makam ve mevki söz konusu olunca hak, hukuk, liyakat bilen mi var?” diyor, susup kenara çekiliyor, yani torpilin ve torpillinin önünü açıyor...

Torpilli bundan daha da büyük cesaret alıyor…

TORPİLİN TEK KAYNAĞI YANLIŞ ÖĞRETİLİR

Eski insanlar, yani dedelerimiz torunlarına nasihat ederken şunları işitirsiniz:

“Büyük başın büyük derdi olur… 

Makam ve mevkiyi boşver, onun hakkını veremezsen hesabı ahirette büyük olur...

Makam ve mevkide kaç kulun hakkı var, senin haberin var mı?

Seni oraya geçirmezler, başına bela alırsın...

Kim bilir o makam ve mevkilerde kimlerin gözü vardır, sana mı bırakacaklar?

Boşver, gözünü o kadar yükseklere dikme”…

ÇOCUK YAŞLARDA DAHA, ZİHNİMİZE MAKAM VE MEVKİ KORKULARI İŞLENİYOR 

Psikolog değilim elbette, ama tabi ki herkes kendini bilir...

Çocuk yaşlarda çocuklara işlenen korkular da maalesef bilinç altında kalır...

Torpil ve torpilli ile karşı karşıya gelince de, o korkular bir bir bilinç altından su yüzüne, ortaya çıkar...

Haliyle torpilli bunu görür ve daha bir cesaretle engellemeye kalkışır...

SEN KUL HAKKINI DÜŞÜNE DUR, TORPİLLİ MAKAMA KOŞSUN!

Torpilli kul hakkını, hak ve hukuk sistemini neden hiç düşünmüyor? Bana olan kul hakkı, ona gelince neden olmuyor? 

Onun arkası sağlam… 

Çünkü ona çocukluk yaşlarında tam tersi öğretilmiş; ”Senin arkan var, sen iltimaslısın, senin dayın, amcan halleder”...

“Sen makam ve mevkilere layıksın” anlayışı ile yetiştirilmiş...

Veya kendisi ahbap çavuş ilişkileri içine girmiş…

ARTIK DEVİR DEĞİŞTİ, ESKİ ANLAYIŞLAR, ESKİ NASİHATLAR TOPRAK OLDU…

Artık, başarılı olan, hak eden, hak sahibinin makama kendi bileğinin hakkı ile oturmayı, o makamın hakkını vermeyi bilmesinin vakti çoktan geldi...

ENGELLERİ YIKMANIN VAKTİ 

Milletin çocukları gece gündüz, harıl harıl, ilim ve bilim için çalışırken, kimsenin kimseyi engelleme hakkı ve hukuku yoktur...

Kim daha çok başarılı oluyorsa, devletin makam ve mevkileri onun hakkıdır...

“DİPLOMA ÖNEMLİ DEĞİL” DİYENLER

Aslında hiç kaale almamak lazım, ama sürekli, sistematik olarak sosyal medyada ve yazılarımın paylaşıldığı çeşitli internet sitelerinde bıkmadan usanmadan yazan şuurunu kiraya vermiş kişiler var ya…

Haydi, onlar da bana şu diploma neden önemli değilmiş, onu bir açıklasınlar…

Diplomasız (mümkün değil de, varsayalım) bir avukata davalarını emanet ederler mi mesela?

Ya da uçuş sertifikasını almamış bir pilotun kullandığı (kullanamaz da, varsayalım) bir uçakla Amerika’ya yolculuk yaparlar mı?

Diplomasız bir mimar, mühendise bir fabrika yaptırır mıydınız?

Çocuklarımızın eğitimi kadar, onları eğitenleri yönetenlerin de, alanında ne kadar yetkin, deneyimli, uzman ve liyakatli olduğu çok önemli…

Öğretmen olmuş yeterli, diyemezsiniz. Bu global dünyada yetmez!

Diğer ülkelerdeki çalışmaları günlük takip edebiliyor mu eğitim yöneticilerimiz?

Ulusal haber sitelerinin dışına ne kadar çıkıp araştırma yapma yeterliliğindeler?

Avrupa Birliği projelerini öğretmenlerin omuzlaması çok güzel, ya eğitim yöneticilerinin vizyonu ne durumda?

Bu konuşulmalı…

Kahvede çay ocağı işletir gibi bir okulu yönetemezsiniz!

Defalarca yurt dışı kongre, konferans ve projelerde bulunup ülkemizi büyük bir gururla temsil etmiş, akademisyen öğretmenlerimizi görmezden gelemezsiniz, diyorum. 

Biz bu güzel ülkemizin yıllarca yatırım yaptığı, diplomalı, liyakatli öğretmenler olarak; eğitim sistemimizin vizyonunu çağlar sonrasına taşıyabilecek, hazır yetişmiş vatan evlatlarıyız. 

EKYS sonrası dosya tesliminde verilen sadece birkaç puanla bu vizyonu örtemezsiniz. 

Nerede görülmüş, uzmanlık gerektiren bir işte diplomasız çalışıldığı?

Beni yereceğim derken, bu kadar da komik hale düşülmez ki canım…

MESLEĞİNDE 20 YILINI DOLDURMUŞ BİRİYİM 

Benim asıl mücadelem, eğitim öğretim verdiğim öğrencilerimin başına, benim başıma gelen bu torpil bataklığı gelmesin istiyorum...

Çünkü öğrencilerimi çok seviyorum.

Tüm öğrencilerim benim çiçeklerim.

Onların başarılarını her zaman, her koşulda takdir ediyorum.

Onların başarılı olup hak ettikleri makam ve mevkilerde yerlerini almalarını istiyorum.

Yoksa, benim herhangi bir makamda asla gözüm olmadı...

TORPİL BATAKLIĞI 

Bazı işler vardır, siz istemeseniz bile, o iş kaderinizde varsa, gelir, size yapışır…

Madem bu işin öncülüğünü yapmak bana düştü… 

Ben bataklık etrafında oluşan sivrisinekler ile uğraşmam.

Çünkü sivrisinekleri üreten bataklıklardır…

Komple bataklığı kurutalım ki,

Gelecek nesiller bu bataklık ile hiç uğraşmasın.

Bu torpil hastalığının aşısını üretme işi de bana düştü, ha dostlar...

İnşallah bunu da başım dik, alnım açık şekilde başaracağım.

Bugün itibariyle 100. yazımı sizinle paylaşıyorum. 

Gururluyum, mutluyum.

Allah’ın (C.C.) izniyle daha nice yüzüncü yazılara inşallah…

“Görelim Mevlam neyler, neylerse güzel eyler”…