Ölü ve yaralı vatandaşlarımızın durumunu anlamak ve neler yapabileceğimizi tespit etmek için Devlet Hastanesine gittim. Sağ kalabilen doktorlar, halk ve yaralılar perişan durumdaydılar. Yandaki Sağlık Meslek Lisesi çökmüş, altında 69 kız öğrenci kalmıştı. Bu gençlerin ölümü bizleri öylesine üzmüş ve etkilemişti ki. Ben o anda her şeyi bir yana bırakarak üç genç kızımızı bizzat enkaz altından çıkarttım. Yitirdiğimiz bunca sağlık personelinin yokluğu da en çok gereksinme duyduğumuz bu kötü günde cabasıydı. Yaralılar durmadan hastaneye getiriliyor ve kendilerini karmaşık bir ortamda buluyorlardı. Böylesine önemli bir hizmetin gereken en kısa süre içinde düzene girmesi gerekmekteydi. Çevreyi incelerken hastanenin bir odasına girdiğimde pek çok ölü insanla karşılaştığımda kendimi ne kadar kötü hissettiğimi burada anlatamam. Aralarında her yaştan çocuklar vardı. Dışarı çıktım televizyon haber ekibi beni bekliyormuş. Açıklama istediler, benim ise kafam karmakarışıktı. Pek oralı olmayınca ’’ 60 milyon izleyicinin ekran başında ve merak içinde olduğunu’’ söylediler. Bunun üzerine ‘’ yapılacak çok işlerimiz var’’ diye başlayan çok kısa açıklama yaptım…
Kurtarma için çok güç anlar yaşıyorduk. Üst üste yığılı çelik ve beton bloklar içinden insanları çıkartmak hiçte kolay olmuyordu. Asker, polis ve jandarma koordinasyonu ile enkaz kaldırma faaliyeti dışında, dışardan gelen bazı çapulcu ve fırsatçıların talanları da önlendi.
Civar illerden yardımlar gelmeye başlamıştı. Özellikle jeneratörler faaliyete geçirilerek büyük yapıların altında kalan insanların kurtarılmasında çok yaralı oldular. Bu sırada Başbakan (S. Demirel) aradı ve ‘’ Neye ihtiyacınız var?’’ diye sordu. Bende ‘’ SAYIN BAŞBAKANIM, ne ekmek ne de aş istiyoruz, tek istediğimiz ÇADIRDIR’’ dedim… ’’Havalar nasıl ?’’ diye sorduğunda ‘’KIŞ, KAR İÇİNDEYİZ, AMA BİZİM İÇİMİZ YANIYOR’’ diye yanıtladım. Gerçekten bizler acımızdan soğuğu hissetmemiştik. Devamla ‘’Ölü sayısı nedir?’’ diye yanıtı çok zor bir soru daha sordu… Zira teravih saati olduğundan camiler kalabalık olmalıydı. Oysa daha pek çok camiden ölü sayısı hakkında bilgi alamamıştık…
Daha sonra Erzincan Valisi Recep Yazıcıoğlu telefonla aradı. Onun sesini duyduğumda çok duygulandım ve doğruyu söyleyeyim o anda boşaldım. Saatlerden beri süren gerginliğimin ve çok büyük sıkıntıların sonucuydu bu.
Neden sonra benim ve komitedeki arkadaşlarımın aileleri olduklarını anımsadım. Onlar bu saatler boyunca ne yapmışlardı? Sabaha karşı saat 00,4’te oğlum yanıma geldi ve baba ‘’Üşüyoruz, bize battaniye ver’’ dedi. Bende ‘’Oğlum ben daha vatandaşıma bir battaniye veremedim’’ dedim. Geri gönderdim… Evet, geri gönderdim…
İnsanlar afet nedeniyle önemli sınavlar da veriyorlar. İyi günlerde iyi tanıdığımızı sandığımız kişilerin gerçek yüzü ortaya çıkıyor. Örneğin hükümet binası önündeki karavanda oluşturduğumuz kriz merkezine gelerek ileri - geri konuşan ve şikâyette bulunan tanıdık bir vatandaşa ‘’senin ev ve işyerinin durumunun o kadar kötü olmadığını gördüm. Ekonomik imkânlarının iyi olduğunu biliyorum. Ben senden şikâyet etmek yerine, bana ne kadar görev vereceksiniz’’ demeni beklerdim…
İkinci gün hükümet binasına taşındık. Koridor ve odalar binlerce insanla dolu idi. Hepsi çaresizlik içerisinde olduklarını söylüyorlar, özellikle çadır istiyorlardı. Kızılay peyderpey çadır gönderiyordu. Yeterli olmayan miktardaki çadırların dağıtımı nasıl yapılacaktı? On binlerce insanı sıraya dizerek bekletmek olanaksızdı. Bu iş kitap ve yönetmeliklere göre değildi. İhtiyacı olmayan, kimliğini yitiren ikinci ve üçüncü çadırı almak için bekleyenler vardı. Sözlü ve yazılı basının bazı haberleri ise insanları taşkınlık yapmaya teşvik etmişti. Asker koruması altındaki çadırların bir bölümü bile can pahasına alınmıştır. Yardım trafiği iyi kurulmuştu. Ancak dağıtım da büyük zorluklarla karşılaşıldı. İdare çok güç durumda bırakıldı…
Ne zaman olacağı belli olmayanı, afetlerin en sinsicisi ve acımasızı olan depremde bir anda 100 – 150 bin kişi etkilenmiş, herkes muhtaç duruma düşmüştür… Allah böyle bir felaketi bir daha göstermesin…’’
*
Yolda, handa, hamamda
Pabuçlar giyilmedik kalmıştır
Bağcıklar bağlanmadık
Düğmeler iliklenmedik
Acayip bir yolculuk gelip çatmıştır
Hiç bu kadar yakın beklenmedik
‘’Geniş halk kitlelerine hitap etmek, kısaca popüler olmaktan korkmamak lazımdır. Her şeyle uğraşır görünmekten asla korkulmamalıdır. Her şeyle uğraşmak ve herkese her şeyi öğretmek kolay değildir, beyler…’’ (Prof. M. İnan) Bütün dünler yarınları aydınlatan fenerlerdir, demişiz eskiden.
‘Depremleri unutma – UNUTTTURMA – gelecekte lazım olur korkutuyor diye de KUSURA bakma…’
TAVSİYE: 50 yılın birikimi olan, muhtevasında 660 adet farklı nasihatin yer aldığı ‘’Mahirane Söylemler’’ kitabımı mutlaka okumanızı ve evlatlarınıza okutmanızı samimi olarak tavsiye ediyorum. Yukarıdaki telefondan iletişime geçerek (benden imzalı olarak 40 TL) temin edebilirsiniz.