Ahmet Rasim kendine özgü bir tarzla kaleme aldığı eserleri geniş bir okur kitlesi tarafından okunan; Mutlakiyet, Meşrutiyet ve Cumhuriyet dönemlerine tanıklık etmiş bir yazardır. 50 yılı bulan yazı hayatında farklı edebî türlerde ve çok sayıda eser verdi. Dönemin İstanbul hayatının ayrıntıları üzerinde durduğu fıkralarıyla tanındı. TBMM’de 3 ve 4. Dönem İstanbul Milletvekili olarak yer aldı.
Tanınmış bestekâr Osman Nihat Akın’ın dedesidir.
Ahmet Rasim meslek yaşamının elli ikinci yılında işsiz kalmış, Ankara’ya iş aramaya gitmişti. Üstat altmış üç yaşındaydı ve o güne dek yüz kitaba imza atmıştı. Ankara’ya gittiğinde, yolda o dönemin ünlü gazetecilerinden İsmail Müştak ile karşılaştılar. Ahmet Rasim’i Ankara’da görmek, İsmail Müştak’ı şaşırtmıştı.
“Hayrola üstat?” dedi. “Sizin Ankara’da ne işiniz var?”
Ahmet Rasim “işsiz kaldım” demedi de...
“Fırıncılar ekmeği yuvarlak yapıyor, ekmek elimden kaydı, Ankara’ya kadar yuvarlandı. Ben de ekmeğin peşinden geldim!” dedi.
Bu anlatım, İsmail Müştak'ın çok hoşuna gitmişti. Ahmet Rasim’den ayrılırken hâlâ gülüyordu. O kadar ki, akşam Atatürk’ün sofrasında da Ahmet Rasim’in sözlerini yineleyerek orada bulunan arkadaşlarını neşelendirmek istedi.
Ne var ki Atatürk’ün hoşuna gitmemişti işittikleri. İsmail Müştak’a çıkışır gibi sordu:
“Peki, Ahmet Rasim Bey’in iş meselesiyle alakadar oldunuz mu?”
İsmail Müştak mahcup halde, “Hayır, Paşam!” dedi.
Atatürk: “Peki ya, üstadın nerede kaldığını öğrendiniz mi?”
Bu soruya da olumsuz yanıt verilince, Atatürk’ün canı sıkılmıştı:
“Türk irfanına yarım asırdan fazla bir zamandan beri hizmet etmiş yaşlı ve muhterem bir zat işsiz kalıp Ankara’ya kadar geliyor, siz ona yardımcı olmuyorsunuz. Hatta nerede kaldığını dahi sorup öğrenmiyorsunuz...” diyerek eleştirdi.
Sonra hemen bir araç çıkartarak, Ankara otellerinde Ahmet Rasim’i arattı. Dönemin Ankara’sında çok sayıda otel yoktu zaten. Üstadı bulmak zor olmamıştı. Hemen araca bindirip Atatürk’ün yanına götürdüler.
Atatürk, Ahmet Rasim’i kapıda karşıladı. Sofraya buyur etti. Yanına oturttu. Kendi eliyle ona ikramlarda bulundu. Hatırını sordu. Atatürk, özellikle Balkan Savaşı yıllarında Ahmet Rasim’in cepheleri dolaşarak yazdığı röportajları ilgiyle izlerdi. Ondan sonraki dönemlerde de, üstadın yazılarını hayranlıkla okurdu.
Bu değerli kalem sahibinin işsiz kalması Paşa’ya dokunmuştu. Bir ara kulağına doğru eğilerek: “Üstadım, münhal bir mebusluğumuz var. Kabul buyurur musunuz?” diye sordu. Ahmet Rasim o kadar etkilenmişti ki, bu incelikli iş önerisi karşısında dayanamadı, kalktı, Atatürk’ün elini öpmek istedi ve şöyle dedi:
“Ekmek, gerçekten Aslan’ın ağzında imiş!”
Atatürk üstada elini öptürmedi; bir emeklilik ikramiyesi gibi, 1927’den 1932 yılında ölümüne kadar İstanbul milletvekili olma şansını verdi. (İnternetten alıntıdır)
Ahmet Rasim kemani Tatyos Efendi ile Kalamış’ta altlı üstlü bir evde otururlarmış. Ahmet Rasim eve sarhoş geldiği akşamlar karısı ile hep kavga ederlermiş. Bu kavgalardan bıktığı bir akşam Ahmet Rasim feryat ederek aşağıdaki ağıt dizeleri yazmış. Kemani Tatyos’da bu ağıt dizeleri Rast makamında bestelemiş. Bu rast şarkıyı ben de çok severim.
Bir gönlüme, bir hâl-i perişânıma, baktım,
Zâlim seni yâd eyleye, âh eyleye çaktım,
Sen yoksun, o yok, bene yalnız, çıldıracaktım,
Zâlim seni yâd eyleye, âh eyleye çaktım…
(Karısına, sen yoksun, o yok “O dediği de Tatyos Efendidir.)
Çok sevdiğim aşağıdaki Uşşak şarkının sözlerini de Ahmet Rasim yazmış, Tatyos Efendi bestelemiştir.
Bu akşam gün batarken gel / Sakın geç kalma erken gel,
Tahammül kalmadı artık / Sakın geç kalma erken gel,
Cefa etme bana mahım (ay), / Sonra tutar seni ahım,
Üzme beni şivekârım , / Sakın geç kalma erken gel…
12 Temmuz 2024 / Mehmet Özata