Hafta sonu çok önemli bir bilimsel etkinlik gerçekleştirildi. Dünyanın ve ülkemizin önde gelen bilim insanları, gazetecileri, hukukçuları, uzmanlarının katılımı ile “Akdeniz’de Devlet ve Düzen” konusu tartışıldı.
Hukuki sorunlar ve düzen arayışı, enerji politikaları, devlet ve düzen sorunları, büyük devletlerin Akdeniz’e ilgisi, mülteciler sorunu, medya ve jeopolitik, Kıbrıs başlıkları pek çok alt başlıkla birlikte ayrı ayrı ele alındı ve birbirinden kıymetli tebliğler sunuldu.
Akdeniz konusu geçmişte bizim gündemimize ağırlıklı olarak Kıbrıs tartışmaları ile girerdi. Şimdi ise başlıklar o kadar çeşitlendi ki, Kıbrıs’ın bile önüne geçen, Akdeniz’e sadece kıyıdaş, paydaş ve yakın ülkelerin değil neredeyse tüm dünyanın ilgi göstermesini gerektiren gelişmeleri bu başlıklar altında görebilmek mümkün.
Enerji politikaları kuşkusuz ki Akdeniz’i hem bir ulaşım güzergâhı hem de altında var olduğu iddia edilen ve bir kısmına ulaşılan doğal gaz kaynakları itibariyle vazgeçilmez kıldığı gibi, büyük bir menfaatler çatışmasının sahnesi haline de getiriyor.
Bu konuda da birbirinden ilginç ve önemli tebliğler dinledik. Kimi uzmanlar Akdeniz’in enerji kaynakları yönünden çok büyük bir potansiyele sahip olduğunu belirtirlerken aynı toplantı içinde kimi çok değerli uzmanlar da sanıldığının aksine Akdeniz’de o kadar büyük bir enerji kaynağı potansiyeli bulunmadığını savundular.
Hangi görüşün haklı olduğunu zaman ortaya çıkaracak. Şu anda pek çok ülke sondaj çalışmalarını yürütüyor, yürütürken de çatışmalar devam ediyor. Kaynak çok da olsa az da olsa Akdeniz konusu pek çok ülke arasında ciddi ihtilafları var kılacak.
Türkiye ve Güney Kıbrıs arasındaki meseleler bir anda İsrail ve Mısır’ın da dahil olmasıyla büyüyebiliyor. Avrupa Birliği ve ABD Türkiye’ye uluslararası hukuktan kaynaklanan hakları çerçevesinde Akdeniz’de yürüttüğü faaliyetlere mani olmak için mütemadiyen müdahil olmaya çaba gösteriyor. Tüm bunlar da Akdeniz’in bazı görüşlerde ifade edildiği gibi enerji kaynakları bakımından çok önemsenmeyecek durumda olmadığı intibaını uyandırıyor.
Türkiye çok güçlü hukuki argümanlara sahip olmasına rağmen Akdeniz’deki faaliyetlerinde kısıtlanmak isteniyor. Uluslararası hukuk yine çifte standart içinde yürütülmek isteniyor. Bunu söyleyenler sadece Türk uzmanlar değil, toplantıya katılan pek çok yabancı uzmanın da görüşü bu yönde. Fakat Türkiye’nin sahip olduğu askeri güç, istikrarlı ve güçlü siyasi irade karşısında Türkiye’nin hak ve menfaatlerini tümden yok saymaya da kimse cesaret edemiyor.
Siyasi iradenin kararlılığı diplomasiye de argümanlarını cesaret ve kararlılıkla dile getirmede fırsat veriyor.
Diğer önemli bir başlık mülteciler konusu oldu. Kaynak ülkelerin siyasi ve ekonomik koşulları ne yazık ki Akdeniz’i bir mülteci havuzuna, kimileri için de mezarlığına çevirmiş durumda. Dünyada şu anda çeşitli nedenlerle ülkesinin içinde veya dışında yerinden edilmiş, olmuş 78 milyonluk bir insan kitlesi var. Bunların hukuki statülerini ifade etmeye “mülteci” sözcüğü yetmiyor. Ancak içinde bulundukları zorlu şartları belirtebilmek için de akla başka sözcük gelmiyor.
Türkiye göç ve sığınma hareketlerine en fazla maruz kalan ülke. İçişleri Bakanı tarafından açıklanan verilere göre 3 milyon 670 bini Suriyeli olmak üzere ülkemizde 5 milyon yüz bin civarında yabancı bulunmakta.
Türkiye hem bu kadar çok insana ev sahipliği yaparken, hem de insani yardımlar bakımından dünya lideri durumunda. Pek çok ülkede, zor durumda olan insanlara insani yardım elini uzatan ülke. Türkiye’nin bu tutumudur ki yerinden yurdundan ayrılmaya hazır pek çok insanı yerinde tutuyor.
Mülteci, göçmen, sığınmacı sorunu insanlığın ortak sorunu. Kaynak ülkelerdeki kötü yönetimler, diktatoryal yapılar, bozuk ekonomiler, terörist oluşumlar yok edilip sistemler düzelmedikçe, bu konuda insanlık ortak bir girişimde bulunmadıkça bu konuların çözümü zor hatta mümkün değil.
Görünen o ki, dünya bu konuda mesafe alamayacak. Ne terörizme ilişkin bir ortak anlayış var, ne kötü yönetimlere karşı bir yaklaşım. Her ülke ve rejim kendileri ile ilişkili sistemleri tüm kötülüğüne rağmen koruma ve güçlendirme çabası içinde. Avrupa Birliği ülkeleri Türkiye’ye göç konusundaki taahhütlerini bile yerine getirmemişken daha insani olmalarını bekliyor olmak biraz da safdillik gibi.
Akdeniz’i pek çok boyutu ile ele alıp tartışmamıza ve bilgilerimizi ertırmamıza imkan verdiği için Polis Akademisi Başkanlığımızı kutluyorum. Polis Akademisi Başkanı Prof. Dr. Yılmaz Çolak ve Polis Akademisi Öğretim Üyesi ve UTGAM Müdürü Prof. Dr. Mehmet Şahin’e, tüm emeği geçenlere teşekkür ediyorum. Kuşkusuz ki, önümüzdeki günlerde bu tartışmaların çok yararını göreceğiz. Akdeniz konusu tüm ülkeler bakımından önem taşıyor.