İş sağlığı ve güvenliği konusunda daha yakın zamanlarda şair, tarihçi ve filozof olan birçok kişi görüş sunmuştur.

Ünlü Yunan tarihçi Heredot (M.Ö. 499-449) çalışanların daha verimli olabilmesi için yüksek enerjili besinlere ihtiyaçları olduğunu belirtmiştir.

Büyük tıp bilgini Hipokrat (M.Ö. 460-370) “Çalışanlar yaptıkları işlerden zarar görebilir” demiştir. Hipokrat, madencilik sektöründe kurşun ile uğraşanlar üzerinde halsizlik, kabızlık, felçler ve görme bozukluklarını tespit etmiş ve kurşunun zararlarından bahsetmiştir.

Eflatun olarak bildiğimiz Platon (M.Ö. 427-347) dericilik, kalaycılık gibi zanaatkârların yaptıkları işlerin zararlarından bahsetmiştir. Ayrıca, zanaatkârların sürekli eğilme hareketleri yapmaları sonucu oluşacak sorunlardan bahsetmiştir.

Antik Yunanistan’da Aristo olarak bildiğimiz filozof Aristoteles (M.Ö. 384-322), taş işçilerinde akciğerlerinde toz tanımını kullanan ilk kişi olmakla birlikte yaşadığı dönemlerde arenalarda savaş sporu yapan gladyatörlerin normal insanlardan daha kaslı ve heybetli oluşunu gladyatörlerin sürekli egzersiz yapmalarına bağlamıştır. O dönemlerde gladyatörler, paralı işçiler (askerler) olarak kabul edilir ve o günün sahipleri bugünün işverenleri gibi yatırımlarına değer verirlerdi.

Şair, filozof ve bir hekim olan Nicander (M.Ö. 197-135), toksikoloji ile ilgili tüm konularda otoritesinin yüksek olduğu bilinirdi. Nicander kurşun koliği ve kurşun anemisini incelemiş ve özelliklerini tanımlamış ilk kişidir.

Bir şair ve filozof olan Titus Lucretius Carus (M.Ö. 95 -55), Latince adı "De Rerum Natura" olan "Evrenin Yapısı" adlı eserinde kölelerin madenlerdeki kötü çalışma koşullarına vurgu yapmıştır.

Romalı bir yazar ve bir bilim adamı olan Pliny the Elder olarak da bilinen Büyük Plinius (M.S. 23-79), Latince yazılmış “Naturalis Historia” (Doğa Tarihi) adlı kitabında Nicander’in (M.Ö. 197-135) çalışmalarına atıf yaparak kükürt ve çinko madenlerinde çalışan işçilerin risk altında olduğundan bahsetmiştir. Ayrıca, o zamanlar dekorasyonlarda boya malzemesi olarak kullanılan kurşun ve oksit tozları ve cıva içeren zehirli bir mineral olan zinober’i ezerken oluşan tozun solunurken filtrelemek için gevşek hayvan mesane derilerinden yapılmış bir yüz maskesi önermiştir. Pliny the Elder, kitabında gladyatörlerin güçlenmeleri ve yağlanmaları için arpa ve baklagiller yemelerini tavsiye etmiştir. Ayrıca, gladyatörlere dövüş sonrası karın krampları veya morluklar için şömine ocaklarının küllerinden yapılan sodalı suyu içerlerse iyileşeceklerini söylemiştir. 1993 yılında, Selçuk da bulunan Efes antik kentinde gladyatörlerin mezarlarında yapılan kazılarda, gladyatörlerin diyetinde karbonhidrat ağırlıklı vejetaryen bir menü olduğu ve külden yapılmış bir tonik içtikleri kanıtlanmıştır.

Aslında bir hiciv yazarı olan Juvenal’nın (M.S. 60-140) Roma imparatorluğunu eleştirmek için yazdığı ünlü hiciv kitabında ayakta çalışan demirci ustalarının varis problemlerinden bahsetmiş ve oturarak işlerini yapmalarını önermiştir. Ayrıca, demir ocaklarında ortaya çıkan zararlı ışınların çalışanların göz hastalıklarına sebep olduğundan da bahsetmiştir.

İspanyol kökenli bir şair ve filozof olan Marcus Valerius Martialis (M.S. 40–102) demir ocağındaki kor alevinde ortaya çıkan kızıl ötesi ışınların demirci ustaların gözlerinde körlük meydana getirebileceğinden bahsetmiştir. Ayrıca, demir kükürt (FeS2) cevherinden demir üretimi esnasında ortaya çıkan kükürt’ün zararları konusunda uyarılarda bulunmuştur.

Bergamalı olarak bilinen ve ilk spor hekimi olan Galen (M.S. 129-216) çalışanların hastalanmalarını çevre faktörüne bağlı olarak geliştiğini belirtmiştir. Onun döneminde Roma imparatorluğunda spor amaçlı arenalarda gladyatör dövüşlerini izler ve bir hekim olarak onların güçlü olmaları için tavsiyelerde bulunurdu. Ayrıca, kurşun ile uğraşanların patolojilerindeki ve bakır ocaklarında asit buharlarından kaynaklı zehirlenme vakalarını da tespit etmiştir.

Orta çağ döneminde (M.S. 400-1453) malumunuz kadınların 3’te 1’i cadı olarak yakıldığı yıllardır. Dolayısıyla, tarihsel anlamda insan hayatının önemli olmadığı yıllarda iş sağlığı ve güvenliği konusunda bir gelişme beklenmesi de hayaldir.

Fatih Sultan Mehmet’in İstanbul’u 1453 yılında keşfettikten sonra Dünya’da yeniçağın başladığı yıllar olmuştur. Bu süreçte tüm Dünya’da teknolojik süreçler gelişmeye başlamış ve yeni endüstri dalları ortaya çıkarak işçilerin sağlığını etkileyen yeni tip kirletici faktörler ortaya çıkmıştır.

Avrupa’da orta çağ kapanıp Rönesans (1453-1800) dönemi başladıktan sonra tekrar İSG konusunda önemli gelişmeler olmuştur.

Bir mesleğin tehlikeleriyle ilgili basılı ilk yayın, Almanya'nın Augsburg kentinde bir doktor olan Ulrich Ellenbog (1435-1499) tarafından 1473'de yazılan bir broşürdür. Bu broşür, altın, gümüş, cıva ve kurşun gibi metaller ile çalışanların zehirli dumanların etkilerinden nasıl korunacakları üzerine çeşitli öneriler sunmaktadır. Özellikle kuyumcuların ölümcül tehlikeler ile karşılaşmaması için pencereleri açık tutmaları ve zaman zaman temiz hava almaları için uyarıda bulunmuştur.

Madencilik endüstrisinin dışında, burnu ve ağzı kapatma eyleminin Leonardo Da Vinci'nin (1452–1519) defterlerinde de bulunduğunu görebiliriz. Da Vinci, kendisi gibi ressam olanlara hem duvar boyalarında hem de tablolarında kullanılan boyalardaki zehirli kimyasallardan korunmak için ince bir bezi suya batırarak yüzlerine koymalarını önerdi. Yanan bir binadan kaçmaya çalışan insanlara, ciğerlerini duman solumanın etkilerinden korumak için bu etkili yöntemi kullanmaları hâlâ tavsiye edilmektedir. (devam edecek…)