Anne babası memur, ailenin ilk oğlu olan Çetin, daha ilkokul yıllarında, disiplinli, çalışkan, aile terbiyesi almış, görgülü ve ahlaklı bir çocuktur. Ayrıca iyiliksever ve yardımseverliği ile çevresi ve komşular tarafından sevilen ve örnek gösterilen bir çocuktur.

Ortaöğretimini disiplinli çalışması, derslere katılımı ve meraklı yapısı sayesinde, başarıyla, hep takdir alarak tamamlar.

Sosyal çevresinde sevilen ve saygı duyulan biri olmayı başarmış, sosyal hayatı ile öğrencilik hayatını iyi dengelemiş, sıra üniversite sınavına gelmiştir…

Üniversite sınavına çok iyi hazırlanmış, sınav günü gelip çatmış, sınava da kendinden emin bir şekilde girerek istediği bölüm olan mimarlık bölümünü, önde gelen üniversitelerden birinde kazanmıştır…

Çetin lise yıllarında olduğu gibi, üniversite yıllarında da sosyal hayatına zaman ayırdığı gibi, derslerine de planlı programlı çalışır, projelerine büyük önem verir, vize ve finallerine var gücüyle hazırlanır…

Herkes ile fikir alış verişinde bulunur, herkes ile fikirlerini tartışır, fakat kendi projelerini kendi yapar…

Kimseye borçlu kalmak istemeyen bir kişiliğe sahiptir…

Meraklı olduğu için farklı bakış açıları ile projeleri ele aldığından, arkadaşları bir proje yaparken o farklı versiyonları ile iki veya üç proje birden çıkarır…

Üniversiteyi iyi bir ortalama ile bitirdikten sonra, artık sıra, iş başvurusu yapmaya gelir. Fakat başvurduğu birkaç firmanın insan kaynaklarından beklediği ilgiyi göremeyince, kendinden emin bir şekilde, alanında en prestijli firmaya gider ve iş başvurusunda bulunmak istediğini söyler…

Çetin’e iş başvurusu formu verilir ve formu doldurup insan kaynaklarına teslim ederek oradan ayrılır…

Birkaç gün sonra, devasa firmanın patronu Çetin’i bizzat arar ve “Doldurmuş olduğunuz form şu an elimde, çizmiş olduğunuz projelerinizi getirin, sizinle bir yüz yüze tanışalım” diye firmaya şahsen davet eder…

Çetin bu fırsatı kaçırır mı? Elinde çizmiş olduğu ne kadar proje varsa, hepsini toplar, yanında götürür…

Firma sahibi, görüşmelerinde, Çetin’in projelerini beğendiğini, özgeçmişinin çok parlak olduğunu, işe alındığını ve dilerse şayet hemen başlayabileceğini söyler…

Çetin hemen işe başlar…

Çok kısa sürede, başarısını ve çalışkanlığını konuşturup firmada hızla yükselir…

Öyle bir yükselir ki, artık patronun prensi diye anılmaya başlar…

Çizdiği projeler sayesinde büyük ihaleler yapılmış,

Çetin’in çalıştığı firma, bu ihalelerden hatırı sayılır kâr elde etmiştir.

Senelerce katıldıkları, ama bir türlü alamadıkları çok devasa bütçeli bir ihaleyi kazandıklarındaysa, firmanın patronu bu önemli ihaleyi kazandıkları için firmanın tüm mimar kadrosunu 10 günlük Avrupa tatiline göndermeye karar verir.

“Uçak biletleriniz ve konaklamanız bizden size hediye. Her şey dahil, ultra lüks bir otelde tatil yapın. İyice dinlenmiş ve kafanızı toplamış olarak gelin. Dönüşte, herkesten çok şahane bir proje bekliyorum.

En iyi projeyi veren kim olursa, ömür boyu sırtı yere gelmez” der…

Çetin de Avrupa tatiline gitmesine gider, fakat gece gündüz projeyi düşünür, uykusunda bile proje çizer…

Bir gece uyuyamaz, ne yaparsa yapsın gözüne bir damla uyku girmez, kalkar, verilen plan üzerinde çalışmalar yapar, hatta kendini öyle kaptırır ki, sabahlar…

10 günün sonunda, tatil bitmiş, herkes işinin başına dönmüştür.

Devasa proje için çalışmalara başlanmış, herkes gece gündüz demeden, kendini proje çalışmasına vermiştir…

Çetin ise çoktan projesini tamamlamış, ertesi gün sunum yapacak şekilde, mesai bitiminde firmadan ayrılmıştır…

Çetin firmadan ayrılır ayrılmaz, bazı iş arkadaşları Çetin’in firma bilgisayarını ele geçirip tüm plan ve projelerinin kopyasını alır…

İçlerinden birini seçerler, “Bu planı yarın sen patrona sun ve projeyi hepimizin birlikte çalışıp ekip olarak yaptığımızı söyle” derler…

Tabi ki Çetin hariç…

Sabah patron geldiğinde, ilk ekip olarak sunum yapmak üzere patronun ofisine girerler, gece Çetin’in firma bilgisayarından çalmış oldukları projeyi gösterirler ve önceki akşam anlaştıkları gibi, seçtikleri kişi detaylı şekilde projeyi anlatır…

Patronları

“Çok müthiş…

Ekip çalışması olarak yapmanızı ise büyük takdir ettim.

Harika bir proje çıkarmışsınız.

Tüm ekibi tebrik ediyorum” diye övgüler üzerine övgüler yağdırır…

Tam patronun ofisinden çıkmak üzereyken, “Fakat bir sorun var efendim” derler…

Partonları sorunun ne olduğunu sorar.

“Projemizin ofisten biri tarafından çalınmış olmasından şüpheleniyoruz” derler…

Çünkü bilgisayarlarına kendileri dışında birinin girdiğini fark ettiklerini söylerler…

Patrona, bunun rakip firmaların işi olabileceğinden şüphelendiklerini söylerler…

Patron da bu konuyu araştıracağını söyler ve ofisinden ekibi uğurlar.

Derken, sunum sırası Çetin’e gelir.

Çetin tek başına patronun ofisine girer.

Tam projesini yeni anlatmaya başlamışken…

Patronu:

“Demek ki, o köstebek sensin!

Biz de rakip firma işi sandık…

Arkadaşlarının projesini, üstelik ekip olarak çalışmış oldukları projeyi çalmaya utanmadın mı?” der…

Çetin ağzını açıp kendini savunmak istese bile, patronu dinlemez, “Herkesten beklerdim ama senden asla beklemezdim” der…

Hırsız damgası ile kendini kapı önünde bulur…

Ne anlatsa boş, kime ne dese boş…

Tüm ekip toplanmış, utanmaz arsızlar, emeği ile oraya gelmiş tek kişiye kumpas kurup hakkını çalmak için…

Bunun adı

Hak yemek,

Hakka göz dikmek,

Hakkı çalmak,

Hakkı gasp etmek…

Başkasının yıllarca, büyük fedakarlıklarla, disiplinle, kararlılıkla ve gece gündüz çalışarak, yıllarını vererek, yılların bilgi birikimi ile gerçekleştirdiği alın terini, emeğini, fikrini, projesini çalmışlar…

“Böyle bir şey demek ki” der, Çetin…

“O kişiye iftira atmak,

O kişiyi suçlu göstermek,

O kişiyi emeğin gerçek sahibi iken hırsız göstermek,

O kişiyi sahtekar olarak göstermek…

Böyle bir şeymiş” der.

“Kim yapar böyle bir alçaklığı?” der Çetin, kendi kendine…

Düşünür, cevabını yine kendi kendine mırıldanır:

“Yetersiz kişiler,

Kalitesiz kişiler,

Karaktersiz kişiler,

Başarısız kişiler,

Asla gerçek bir başarıya sahip olamayacak kişiler,

Emek hırsızları,

ALLAH’tan korkmaz, kuldan utanmaz kişiler yapar tabi ki, başka kim yapacak?” der, kendi kendine…

“Tabi ki emek hırsızlığı yaparak belki geçici bir kazanç sahibi olabilirler…

Ama başkasına iftira atarak insan olunmaz” der, Çetin.

Gidip savcılığa suç duyurusunda bulunur.

Emeğini, üç beş hilekara yedirecek değildir…

Gerçek hırsızların tespit edilmesi, hakkın ve adaletin yerini bulması için hukuki haklarını kullanır, itibarı onun için çok önemlidir. Yapılan haksızlık karşısında susup pusmayacak, ona biçilen hırsızlık, sahtekarlık damgasını kabul edip hakkıyla geldiği firmadan sessizce gitmeyecektir…

Savcılık kapsamlı bir araştırma başlatır. İşin ucunda büyük menfaat olduğunu gören savcı, mahkeme kararıyla, tüm firma bilgisayarlarına ve çalışan tüm mimarların şahsi bilgisayarlarına tedbiren el koydurur, incelenmek üzere bilişim şubeye naklini ise bizzat takip eder…

Çok geçmeden, deneyimli bilişim şube çalışanları, projenin izini sürerek, ekibin patrona yaptığı sunumdan çok önce, tüm ekibin aslında tatilde oldukları sürede ilk defa projeye Çetin’in şahsi bilgisayarında çalışılmaya başlandığını, sunumdan bir gün önce hangi saatte tamamlandığını, ekibin patrona sunduğu projenin ise firma bilgisayarından kopyalandığını tespit eder…

Ayrıca firma giriş çıkış kayıtlarından da kimlerin Çetin firmadan ayrıldıktan sonra firmadan çıkış yaptığını tek tek tespit ederler…

Firma patronu, savcılığın kendisine verdiği bilgi karşısında büyük dehşete kapılır. Olaya karışan tüm mimarların işine son verir.

Bu şekilde bir tezgah kurup kendisini kandırmaya çalışan kişilere tekrar güvenip birlikte yol alamayacaklarının farkındadır.

Çetin’i arar, tekrar firmaya dönmesini, kendisine karşı mahcup olduğunu, hata ettiğini söyler ve yeni kuracağı mimar kadrosunu belirlerken kendisine yardım etmesini ister.

 Çetin ise

“Benimle çalıştığınız süre boyunca nasıl bir karakterde olduğumu biliyordunuz. Böyle bir yanlışa düşmeyeceğimi bilmenizi beklerdim. Olay meydana geldiğinde beni dinlemediniz bile. Peki ben size tekrar nasıl güveneyim?” der ve kendi mimarlık firmasını kurmak için çalışmak üzere telefonu kapatır…