Gelelim Rüzgâr enerjisi konusuna…
Rüzgâr; güneşin yeryüzüne ısıtması ve sonrasında soğuması ile oluşan basınç farkı sonucu ortaya çıkan kuvvetlerin ortaya koyduğu hava hareketleridir.
Bu hava hareketlerinden yaralanarak elektrik enerjisine dönüştürülebilir.
Rüzgâr enerjisine dayalı yel değirmenlerinin kökeni M.Ö. 2000’li yıllara kadar dayanır. Fakat sanayi devriminin başlaması sonucu buharlı makinelerin keşfi ile yel değirmenlerinden vazgeçilmiştir. 20. y.y.’in başlarından sonra yel değirmenleri modern anlamda Rüzgâr Türbinlerine dönüşmüştür.
Rüzgâr türbini, hava hareketlerinin oluşturduğu kuvvetlerin kinetik enerjisini mekanik enerjiye çevirerek elektrik enerjisine dönüştürür. Bir rüzgâr türbini genel olarak kule, jeneratör, hız dönüştürücüleri (dişli kutusu), elektrik-elektronik elemanlar ve pervaneden oluşur.
Bu açıdan bakıldığında, Rüzgârdan evimizde, fabrikalarımızda veya arabalarımızda ihtiyaç duyduğumuz enerjiyi üretebilir miyiz? Sorusuna cevap arayalım…
Öncelikle bir ülkenin rüzgâr potansiyeline olup olmadığına iyi bakmak gerekir. Türkiye’nin rüzgâr potansiyeli haritasına bakacak olursak sadece Batı Marmara, Kuzey Ege ve biraz da Güney Akdeniz bölgeleri için Rüzgâr enerjisinin potansiyeli olduğu görünmektedir. Üstelik ilkbahar ve yaz aylarında rüzgâr potansiyeli çok daha azalmaktadır. Rüzgâr hareketlerinin oluşturacağı kuvvetlerinin düşük olması sonucu rüzgâr tribünleri harekete geçirecek düzeyde maalesef olamamaktadır.
Ülkemizin rüzgâr ve güneş potansiyeli açısından kıyaslarsak, Güneş çok daha iyi bir seçenek olarak karşımıza çıkıyor.
Amerika ve Kanada başta olmak üzere özellikle Avrupa’da Rüzgâr Enerji Santralleri (RES) Güneş Enerji Santrallerine (GES)’e göre daha avantajlı olduğu belirtilir. Bu durum Güneş’i az gören ülkeler için doğru da olabilir. Lakin Rüzgârın her gün ortaya çıkma olasılığı Güneş’in her gün (en azından gündüzleri) ortaya çıkma olasılığına göre daha düşüktür. Gerçi Güneş’e kıyasla Rüzgârın gecede oluşabilmesi bir avantajdır.
Rüzgâr enerjisinden enerji üretimi sadece rüzgârın olduğu sürelerde mümkündür. Rüzgârın olmadığı gün ve saatlerde biz enerjisiz kalırız. Yani güneş enerjis, gibi rüzgâr enerjisi de sürdürülebilirliği maalesef yoktur. Yani, Rüzgâr gücü düzensiz bir enerji kaynağıdır. Bu olumsuzluk sebebiyle rüzgârdan elde edilen enerjiyi depolama ihtiyacı duyarız.
Fakat, Güneş enerjisinde olduğu gibi Rüzgârdan elde edeceğimiz enerjiyi depolamak o kadar da kolay değildir. Depolama için çok fazla akü veya pil’e olan ihtiyaç, birçok maden üretimi (grafit, kurşun, lityum, kobalt, nikel, demir, alüminyum, bakır, manganez v.b.) ile ancak mümkündür.
Enerjinin depolanması için gereken Akü veya Pil teknoloji için gereken bu madenler Dünya’da çok az olduğu için oldukça maliyetli olduğunu bir önceki yazımda bahsetmiştim. Ayrıca, orman alanların kesilip madenlerin çıkarılması gerekeceğinden çevre aktivistlerinin rüzgâr enerji sistemleri için daha fazla ormanlık alanın yok olmasına ses çıkarmayacaklar mı?
Bugün endüstriyel ölçekli rüzgâr enerji santrallerinden (RES) üretilen enerjiyi depolamak çok fazla maliyetli olacağı için doğrudan şebekeye bağlanmaktadır. Yani, RES’den elde edilen enerji asıl şebekeye enerji katkısı olarak girmektedir. Bu durumda da düzensiz bir şebeke yükü olmaktadır.
Rüzgâr enerjisinin başta çevreye olan etkisi ve ilk yatırım gibi diğer dezavantajlarına bakalım!
RES’lerin kurulduğu bölgelerde, fırtına, kasırga ve hortumların çıktığı ve aşırı rüzgârların olduğu zaman tribünler zarar görebilmektedir.
Ya da bir yıldırım düşmesi sonrasında tüm türbin aksamı yanabilmektedir. Bu durumda yüksek yatırım maliyetlerinin heba olmasına neden olabilmektedir. Ayrıca, RES’ler Türkiye’de genelde ormanlık alanlarda kurulmaktadır. Yıldırım veya mekanik arıza sonucu oluşacak bir yangının tüm ormanlık alanın yanmasına da sebep verebilir.
Bugün yenilenebilir enerjiler arasında en hızlı büyüyen rüzgâr enerji santralleri (RES) tüm dünyada toplam 19 milyon hektarlık alanı kullanılıyor ki bu Türkiye yüz ölçümünün 4’te 1’lik kısmını kapsayan bir alanı ifade etmektedir.
Dünya’da RES’ler ormanlık alanlardan daha çok tarla olarak kullanılan ova’larda kurulmaktadır.
Ülkemizde arazi ve tarlaların pahalı olması sebebiyle düz ovalarda RES kullanımı tercih edilmemektedir. Devlette ait orman alanlarının çok düşük ücretle kiralanabildiği için RES’ler ormanlık alanlarda kurmak firmaların tercih sebebi olmaktadır. Bu durumda birçok ağaç kesilmek zorunda kalmaktadır. Diğer taraftan, ormanlık alanlarda kurulu RES’ler yerleşim bölgelerinden uzaklarda oluşu sebebiyle şebekeye bağlantı problemi oluşturmaktadır.
Bugün 10 adet rüzgâr türbini içeren bir RES için orman içerisinde açılacak yollar dâhil yaklaşık 10 hektar alanın yok olmasına sebebiyet verebilmektedir. 10 hektar alan içerisinde yok olacak ağaç miktarı ise yaklaşık 10.000 ağaç demektir.
RES’lerin dezavantajlarına bakarsak; gürültü, görsel ve estetik kirliliği, 2-3 km’lik alan içinde radyo ve TV alıcılarında parazitlere neden olması, gibi bir takım dezavantajları vardır.
Özellikle, RES’lerin bulunduğu bölgede yeraltında yaşayan çıyan, yılan, köstebek ve tarla farelerinin doğurganlığını etkilediği ve bu nedenle de onların beslenme zincirinde bulunan kurt, tilki gibi canlıların da popülasyonuna olumsuz etkileri olduğu birçok araştırmada gösterilmiştir.
Hindistan'ın Ghat bölgesinde kurulan rüzgâr santrallerinin bio-çeşitliliği azalttığı ve şahin, atmaca ve kartal tipi yırtıcı kuşların olması gerekenden dört kat daha az sayıda popülasyona sahip olduğu belirtilmiştir. Bu durum yırtıcı kuş türlerinin avlarının olması gerekenden çok daha fazla sayıda üremesine, dolayısıyla onların tükettiği canlı, bitki ve meyvelerin de aşırı derecede azalmasına yol açtı kaydedilmiştir.
RES’lerin gürültü etkisi nedeniyle birçok ülkede önlemler alınmıştır. RES’lerin en çok olduğu Almanya ve Fransa’da ormanlık alanlarda türbinler arasında mesafe 1-1.5 km arasında olmak zorunda iken Türkiye’de maalesef 250 m’ye kadar düşmüş durumdadır.
Rüzgâr türbinleri özellikle göçmen kuşları başta olmak üzere birçok kuş ölümlerine sebebiyet verebilmektedir. Ayrıca, arı ve kelebek popülasyonuna da olumsuz etkisi vardır.
Tüm bunlar çevre dengesini de bozmaktadır. RES’lerin çevreye olan tüm bu olumsuzlukları da başta çevre aktivistleri olmak üzere herkesin bilmesi gerekmektedir.
RES’lerin özellikle teknolojik olarak Türkiye’de üretilemiyor olması ayrıca yedek parça ve bakım masrafları da düşünüldüğünde dışa bağımlılığı olan bir enerji türüdür.
Bugün her ne kadar devlet sübvansiyonları (teşvikleri), vergi indirimleri (bazı ülkelerde) ile desteklese de ilk yatırım maliyetinin yüksek oluşu ve yatırım geri dönüşü bir sorundur.
Rüzgâr enerjisini (RES) yukarıda bahsettiğim dezavantajları açısından da düşünmek gerekmez mi?
Sizlere bol enerjili ve aydınlık günler dilerim…(devam edecek)