“Bu sene karnen nasıl?” diye soruyorum 4. sınıfta okuyan öğrencime.
“Bilmem, bakmadım” diyor…
Garip.
“Neden bakmadın, sorun ne? İnsan hiç merak edip e-okul sisteminden bakmaz mı ya?” diyecek oluyorum…
“Çok komiksin öğretmenim, birinci kademenin karnesi hep uyduruktan… Bakıp n’apıcam ben?” diye söyleniyor benim minişim…
“Biz eskiden karne alacağımız zaman merak ederdik, keşke bir baksaydın” diyorum.
“Neyine bakacağım ki?” diye çıkışıyor, ardından da ekliyor “Sıfır alsan bile karneye 100 yazıyorlar, uyduruktan karne” diye söylenerek…
Şaşılacak durum. Birinci kademe not heyecanı yaşamıyor, niye çalışsınki o zaman? Hangi motivasyonla? Yeni nesil sorular onları bile kuşatmışken üstelik…
KADEMEYE GÖRE KARNE
Birinci kademeye yönelik bir pedagojim yok, fakat Bilsem derslerinden gördüğüm öğrencilerle değerlendirebildiğim kadarıyla not kaygıları yok, bu güzel bir gelişme…
Ortaokul öğrencilerinin LGS maratonuna ek, not ve hatta puan kaygısı çok yüksek boyutta…
Hep öyleydi…
Lisede işler ya dersleri tamamen boşverip moda uğraşların peşinden sürüklenme şeklinde ya da üniversite sınavına kanalize çalışma şeklinde…
İkisinin arası pek yok maalesef…
Üniversitede ise durum biraz daha farklı; ders geçmeye endeksli…
İdealleri olan veya vakıf üniversitesinde okuyup burs kazanmaya çabalayan öğrenciler yine derece yapmaya yönelik çalışıyor…
Ailesine yük olmamak veya destek olmak için yarı zamanlı işlerde çalışan üniversiteli sayısı da hayli fazla…
KARNE HEDİYESİ
Karne alacağımız günü sabırsızlıkla beklerdik çocukken…
Hangi notlarım yüksek? Düşük not gelme riskim var mı?
Annem babam karnemi görünce ne diyecek?
“Hmmm tamam, üzerini değiştir, doğru sofraya” mı? Yoksa “Aferin benim akıllı kızıma” mı?
Yıldız olacak mı karnede?
Öğretmenim benim için kendi el yazısıyla ne yazacak?
İmzasını hayran hayran incelerdik her defasında…
Komşu çocukları birbirine karneleriyle hava atardı…
Karne elimizde dedemize gider, harçlık kapardık…
Karne elimizde eve koşa koşa dönerken sokağın girişinde ziyafetin kokuları karşılardı bizi; envai çeşit yiyecekler pişirirdi annelerimiz…
Yepyeni, tatil oyuncaklarımız olurdu.
Her tatil gününe bir oyunu çoktan tasarlamış olurduk…
HAZIR TATİLKEN…
Tüm tatil günlerini arkadaşlarımızla doyasıya oynayarak ama oyuna hiç doyamadan geçirirdik…
Evde annemizle oyun oynayabilmek için bir de onu bunaltırdık…
Ders çalışmaktan bıktığımız için olsa gerek, tatil kitabı denilince karnımıza ağrılar girerdi…
Akşam olunca ailece oturulup bir şeyler atıştırıp film izlerdik.
Bazen akrabalarımızı ziyarete giderdik, hazır tatilken…
Tatil köylerine değil, memleketimiz olan köylerimize giderdik…
Alışveriş çılgınlığı yerine, tatilde çeyizlik örgüler, danteller, nakışlar, dikişler öğrenir ve bunları asla eziklik olarak nitelendirmez, el becerilerimizi geliştirmeye gayret ederdik…
Hazır tatilken eksik olduğumuz konulara çalışır, okul açılınca öğretmenimize mahcup olmayalım diye çabalardık…
YENİ NESİL SÖMESTİR TATİLİ
Aylar önceden pasaport, vize, uçak bileti, konaklama işleri hallediliyor…
Akrabadan en uzak köşeye kaçılıyor…
Yurt dışı tatiller ile evin hanımları birbirine hava atıyor…
Beylerin bir kısmı, uzun yol araba kullanma macerası için hevesli ve heyecanlı…
Karne alan çocuklar mı?
“Uyduruktan” verildiğini düşündükleri notlarla bezeli karneleri konusunda heyecansız…
Gidecekleri yerle ilgili tek soruları var: “Wi-Fi bağlantım olacak mı?”…
Yüksek ihtimalle bir köşede somurtup oturacak veya başını tabletine gömüp kimseyle bir cümle konuşmayacak…
Ortalıkta koşup oyun oynayan çocuk ara ki bulasın…
Sömestir tatilinde istediği tatil köyüne gidemeyen evin hanımları, ayağına dolaşan çocuklardan rahatsız, yapamadığı tatilden mutsuz, okulların yeniden açılacağı günün şafağını sayacak…
Dedeler, babaanneler ve anneanneler ise torun yolu gözleyecekler…
Değişime rağmen, tatil nasıl da iyi gelecek yine herkese…
Benim gibi çalışmayı sevenler için de; işlere yoğunlaşmaya, vakti güzel değerlendirmeye ve sevdiklerine daha çok zaman ayırmaya vesile…
Soran okuyucularıma buradan cevap vermiş olayım:
Tatilde de yazılarımız devam edecek kısmetse…
Herkese iyi tatiller…