Bugün darmaduman bir yazı yazmak istiyorum..
Çünkü MEB’de yönetici seçme; liyakate, tecrübeye ve sınav sonucuna göre değil, darmaduman şekilde keyfe keder yapılıyor…
İltimas (torpil) mağduru biri olarak lafı evelemeden gevelemeden en sonda söyleyeceğimi en başta söyleyeyim:
Eğitimin beşiği olması gereken MEB’de yöneticilikte fırsat eşitliği hiç yok!
“Hoca’nım en başta söylediniz, yazının keyfini kaçırdınız” dediğinizi duyar gibiyim..
Fakat yazının devamı daha açıklayıcı, daha net olacak. Keyifli okumalar…
Fırsat eşitliği, kişilerin hayata eş imkanlarla başlaması veya mevcut fırsatlara herkesin eşit derecede erişebilmesidir.
Amerikan ve Fransız devrimlerinin de temelini oluşturan eşitlik türüdür.
Tesadüf olmasa gerek. Her iki ülkenin özgürlükçü yapısının kurgulanmasında ana unsur belki de fırsat eşitliğidir.
Kısacası fırsat eşitliği denildiğinde ilk aklımıza gelen…
Din, dil, ırk ve cinsiyet ayrımı yapılmaksızın her bireyin aynı ve eşit haklara sahip olması, iltimasla değil ancak liyakat odaklı bir sistemle mümkün olabilir.
Fırsat eşitliğinin bazı başlıklarını şöyle sıralayabiliriz:
*Adalet önünde eşitlik
*Haklar bakımından kadın-erkek eşitliği
*Gelir dağılımında fırsat eşitliği
*Seçme ve seçilme hak eşitliği
*Yöneticilikte kadın-erkek dağılım eşitliği
Peki fırsat eşitliği ve liyakat anlayışı gerçekten var mı?
Yazımın başında belirtmiştim bir daha altını çiziyorum…
Umarım gelecek nesiller benim altını çizmiş olduğum şeyin üstünü çizer…
Rahmetli Anacığım hep derdi; “Ben çok çektim, okuyamadım. Bari sen oku kızım, sen çekme…”
Ben de bu fırsat eşitsizliğinden çok çekmiş biri olarak bu mücadeleyi veriyorum ki, gelecek nesiller çekmesin. O yüzden elimi taşın altına koyuyorum…
Sorumuza geri dönelim:
Fırsat eşitliği ve liyakat anlayışı uygulamada gerçekten var mı?
Bu soruya açık yüreklilikle kocaman bir “Hayır” diyebilirim…
Neden mi?
10 yılı Bilsem’de olmak üzere 20 yıllık tecrübe ve liyakate sahip, doktoralı bir kadın öğretmen olarak ÖSYM’nin yapmış olduğu Milli Eğitim Bakanlığı Eğitim Kurumlarına Yönetici Seçme Sınavını kazanmış bir kadın öğretmen olarak her türlü ayrımcılığa maruz kaldım. Mobbinge uğradım. Hakkım olan yöneticiliği maalesef liyakat sahibi olan bana değil; torpilli bir iltimas sahibine, köy kurnazlığı ve türlü ayak oyunlarıyla, yönetmelikleri kendi çıkarlarına göre yorumlayarak verdiklerine de bizzat yaşayarak şahit oldum…
MEB’de yöneticilikte fırsat eşitliği ile hareket edilmediğini, erkeklere açık seçik iltimas geçildiğini, doktoralı liyakatli tecrübe sahibi olmuş olsan bile birileri istemedikten sonra MEB’de kadın yönetici olmanın asla mümkün olmadığını gördüm…
Doktora ünvanına sahip 10 yılı Bilsem’de 20 yıllık liyakat ve tecrübe sahibi, EKYS’yi kazanmış olsan bile ne yazar? Müdür beyler açık açık “Senin yönetici olmanı istemiyorum, keyfim öyle istiyor” dediği an, bitti gitti, her şey çöp! Her şey bu kadar basit! Her şey bu kadar aleni ve ortada…
Mademki her şey bu kadar aleni, açık seçik yapılıyor..
Yapılırken suç değilse, ben de açık seçik, gayet aleni şekilde yazıyorum. Herhalde bu da suç olacak değil yaa..
Çünkü yapılırken suç olmayan, yazılınca hiç suç olmaması gerekir…
Yani en azından akıl, mantık, vicdan ve izan bunu gerektirir…
Kısaca; kadınlardan çok önce erkekler yönetici olmuş ve yönetici seçme eylemi; sınav ile değil, liyakat ile değil, tecrübe ile değil, tamamen sizden önce yönetici olmuş kişilerin keyfine göre yapılıyor…
Kısacası; yönetmeliklerle herkes işine geldiği gibi, canının istediği şekilde, keyfine göre oynayabiliyor…
EKYS ise tamamen göstermelik, tamamen laf olsun torba dolsun, dostlar alışverişte görsün diye yapılıyor. Müdür beyler canı isteyince istediği kişiyi önce yönetici yapıyor, sonra sınava girkazan diyor…
Sınav öncesi tüm yönetim işlerini bir kenara bırakıp kilitli kapılar arkasında sınava çalışmalarına destek olunuyor, yönetim işlerini aksatmalarına bile göz yumuluyor…
Bizzat buna da maalesef şahit oldum… MEB’de benim görev yaptığım yerde işler maalesef böyle yürüyor.
Yönetici Atama Yönetmeliği de sadece isimde var.
Neden mi? Yönetici Atama Yönetmeliğine göre; özel bir programın uygulandığı bir okula yönetici olabilme şartlarından biri de o okul türünde ders verebilme koşullarını sağlamak veya o okul türünde verebileceği dersin bulunmasıdır…
Sınavla öğretmen atayan Bilsem’de yönetici olan birinin Bilsem öğretmeni olması gerekir bu durumda…
Bu sınavla atanan, liyakatli, EKYS kazanmış kadrolu öğretmeni dururken; köyde müdür yardımcılığı yapan sınıf öğretmenini üstelik de
Bilsem’de ders verebilme koşulunu sağlamazken, bir de üstüne kurumun sınıf öğretmeni normunu aşarak küt diye yönetici olarak görevlendirmek hangi mantıkla açıklanabilir?
Ya da henüz öğretmeni bile olamadığı bir kuruma, bir gün sonra öğretmen olarak atanan biri, bir gün öncesinde nasıl oluyor da aynı kuruma yönetici olarak atanabiliyor? Yoksa bu kişinin yönetmelik, pardon zamanı bükme yeteneği mi var?
Hal böyle iken yönetici atamada fırsat eşitliğinden söz etmek şu an MEB’de mümkün görünmüyor..
Eğer MEB’de fırsat eşitliğini getirebilirsek; gelecek nesil öğrencilerimizin daha eşit şartlarda, daha adaletli, daha iyi eğitim ve daha iyi yönetici imkanlarına sahip kurumlarda eğitim görme şansları olabilir..
Görelim Mevlam neyler, neylerse güzel eyler…