Telefon yok, elektrik yok, araba yok. İlçeye 40 Km. On tane köyün tek traktörü var. Onda da yer bulunmuyor. Ayrıca 3-4 Km uzakta bırakıyor. Oradan da yürüyerek gelmek zorundayız. Bekâr olduğumuz için en büyük sıkıntımız ekmekti. İlk giderken 9 tane ekmek aldım bir haftada bitti. O dönemlerde utangaçlığımızdan dolayı kimseye de ‘’bana ekmek yapıverin’’ diyemiyoruz. Sonuçta iş başa düştü. Deneme yanılma ile günlük hamur mayalayıp, fırınlı sobada masaf çöreği yapmaya başladım. Hatta zamanla işi öğrendik, çevreden gelen bekâr arkadaşların bile çantalarına hediye olarak koyduk.
Ağrı Tutak’tan rahmetli Kasım İdekçi diye öğretmen arkadaş vardı. Çok iyi anlaşırdık. O evliydi. Bir gün yemeğe davet etti. Yenge Hanım, (Ankara’da büyümüş) makarna pişirmiş üzerine ketçap dökmüş. Ben o dönemler ketçap –ah annem, niye öğretmediysen- bilmiyorum. Salça zannediyorum. Nasıl zor yediğimi hala bugün gibi hatırlıyorum.
Öğretmen arkadaş yaşlı annesini yanına getirmiş. Okulun önünde oturuyor. Dil bilmiyor, dağın başı… Onun o masum masum bakışı hala gözlerimin önünden gitmiyor.
İki üç sene önce öğretmen adayı oğlumla ziyarete gittik. (İstedim ki, tercih yaparken babasının çektiği sıkıntıları bir nebze görsün sonra her türlü imkânın olduğu günümüzde tayin olacağı yerden şikâyetçi olmasın.) 35 hane olmuş ve kışın boş yazın doluyormuş. Hepsi İstanbullu olmuş…
Netice olarak, bugün bir şey karalayabiliyorsak temeli o günlere dayanıyor. O acı tatlı hatıralar… Yıllar geçince insana ne ilhamlar vermiş, daha iyi anlıyor.
Başta merhum Kasım öğretmeni rahmetle yâd ediyorum. Ayrıca sofrasına oturduğum, bir bardak çayını içtiğim fakir ama gönlü zengin, samimi, doğal Golazın Zirvesi olan Koyunkıran köylülerin ölmüşlerine rahmet, yaşayanlarına, kalbi saygılarımı sunuyorum…
Yıl 1966,
Mevsim kış
Aylardan Ocak
Yalan yanlışta olsa,
Nüfus cüzdanımda böyle yer alacak
Ve biz de saf saf, mecburen inanacak
Yıl 1985
Tarih 24 Nisan
Günlerden Cuma
Topladık pılı pırtıyı
Düştük engebeli yollara
Bir an önce varabilmek için
Kargı ilçesinde, Koyunkıran’a
Pılı pırtı derken yok öyle çok eşya
Birkaç tas tabak, bir soba, bir somya
O da yeter zaten, bizde bekârız sonuçta
Çok misafir mi geldi, sakın kafaya takma
Nasıl olsa hazırdır, gönder köyün odasına.
Yıl 1990
Yaş erdi artık kemale
Sıcak bir yuva kurmak için
Arıyoruz bize uyacak temiz bir aile
Nasipte olan çıktı karşımıza
Taktık yüzüğü parmağımıza
O gün bugündür taşıyoruz hala
Bir ömür boyu daim olsun
Yalvarırım Allah’a
Yıl 2024
Mevsim ilkbahar
Günlerden yine Cuma
Bitmez sanılan devlet memurluğunda
Kocaman otuz dokuz yıl kalmış arkada
Ya mazide kalan o acı tatlı hatıralar…
Hatırladıkça insan, bazen güler, bazen ağlar
Hey gidi yalan dünya, hey! Hepsi bu kadar
Meçhul olsa da tarih, bir gün yolculuk var
(Mahir Odabaşı)