Dünyada salgına ilişkin kısıtlamalar gevşetiliyor. Yaz geldi. İnsanları evde tutmak zor, ekonomik durgunluk başlıyor, kısıtlamaları sürdürmek zor.
Kısıtlamaların kalkmasıyla birlikte insanlarda bir rehavet de oluştu; maske, mesafe ve temizlik kuralları da tam olarak uygulanmıyor.
Covid 19’a iyi gelecek bir aşı bulunmadı, salgınla mücadele başarı ile sonuçlanmadı ama insanlar da korkarak yaşamaktan bıktı.
Korku ilk andan itibaren aşırı dozda pompalandı. Gereği kadar bilgilendirme, uyarma daha yararlı olacaktı, insanların ruhsal yapılarını bozacak kadar büyük ve ağır bir korku iklimi oluşturuldu.
Korku da bir yere kadar. Doz aşınca fayda getirmiyor. İnsanlara “en fazla ölürüm” dedirtecek kadar korkutmanın ne gereği vardı?
Bilim Kurulu’na saygımız var. Uzmanlıklar önemli ama ağzı olanın konuşması, tüm televizyonların, sosyal medyanın salgın gündemi ile aylar boyu dolup taşması işi buraya kadar taşıdı.
İnsanların artık ilk günlerde büyük bir ilgi ve sempati ile takip ettikleri Sağlık Bakanı Fahrettin Koca’nın açıklamalarını takip etmedikleri, günlük test ve vaka, ölüm, yoğun bakım, entübe sayısı içeren tabloyu merakla beklemedikleri günlere geldik…
Bilim Kurulu kendi açısından haklı olabilir, önerileri bu gün bizleri çok az vaka ve ölüm sayısı yaşanan ülkeler arasında tutmuş bulunabilir ama kısıtlamalarla işini, aşını, ruh ve beden sağlığını kaybedenleri de görmekte yarar var.
Hala birileri mütemadiyen kısıtlama diyor, bir şekilde devam etsin istiyor; iyi de insanlar taş mı yiyecek? Bu çark nasıl dönecek? Bunları düşünerek konuşan az…
Kontrollü bir alan oluşturmak ayrı, kısıtlama ayrı. 20 yaş altı, 65 ve üstü evde kalsın dendi, sonra bir revizyonla 20 yaş 18 yaşa indirildi; güzel, hastalığın yayılma hızını düşürüp esas etkilediği kitleyi ölümlü bir durumdan kurtardık, ama evde ruhi bunalımlara giriyorlardı, bu önemsiz mi?
Arada dışarı çıkma izni verildi. Kıyamet mi koptu? Bunu artırdık, her gün için böyle bir imkân ortaya kondu, gayet iyi oldu.
Havalar güzel, insanların açık havada durmaları mümkün, çıksınlar evlerinin yakınında yürüsünler.
İlla bir kısıt mı lazım; ülke genelinde sokağa adımını atan herkese maske mecburiyeti getirilsin… Bu konu illerin inisiyatifinden çıkarılsın ve ülkenin tamamı için bir karar alınsın.
Lokantalar, pastaneler açıldı; herkes gidiyor, açık havada da olsa sigara içilmesin. Bu konuda da kesin bir kısıtlama/ yasaklama getirilsin. Sigara içene park, bahçe, lokanta, cafe yasak olsun.
18 yaş altı çocuklar evde sanal oyun bağımlısı oluyorlar. Başka vakit geçirecek bir şey bulamıyorlardı evde. Yakında bu günlerin oluşturduğu bağımlılık sorununu aşmak için salgından daha çok uğraşacağız.
Obezite arttı. İnsanlar hareketsizlikten hareket etme kabiliyetlerini kaybetti. Atalar boşa demiyor: “Tembelleşen tombullaşır”…
Bilim kurulu şimdi lütfen bol bol hareket önersin.
Pek çok ülke en başından beri insanlara yaşına bakmaksızın sokakta yürüme izni verdi.
Evinin yakınında kimseyle temas etmeyecek ve enfekte olmayacak şekilde spor yapma imkânı tanıdı…
Artık kısıtlama konuşulmasın, sokağa çıkma yasağı ihtimali gibi konular gündeme getirilmesin.
Korku değil, temkin ve tedbir üzerinde durulsun ve insanlarımızın gönüllü katılımı temin edilsin.
Salgının bitmediğini biliyoruz. Maske, mesafe ve temizlik konusunda hassasiyet istenmesi elbette hayati önem taşıyor ve bunu tartışmak bile gerekmiyor ama yasaklar, kısıtlamalar da olmasın…