İki hafta önce Celal Şengör’ün madencilik faaliyetlerine karşı çıkan çevrecilere söylediği söz tartışılıyor…
Yerbilimci Prof.Dr. A.M. Celal Şengör geçen hafta Dünya Madenciler Günü etkinlikleri sebebiyle katıldığı bir programda madenlerin çıkarılmasına karşı çıkan bazı çevreci gruplar için “madencilik doğayı tahrip etmez; … Rahatsız olanlar zır cahildir; Madencilik doğayı tahrip eder diyen adamı kovacaksın. … Bu çevreciler zır cahil grubu, … Ben çevreciyim, ben avukatım diyene...defol git diyeceksin; ... Madenlerimizi işletirsek, üretirsek, … Türk halkının refahı artacak” şeklinde ifadeler kullanmıştı.
Celal Şengör’ün bu ifadeleri hakkındaki görüşlerimi gelmeden önce bilim insanı nedir? Filozof nedir? konularından bahsetmek isterim.
Bir bilim insanı (Profesör) ile bir filozof veya bizim dilimizde bir Hezârfen arasında bir fark vardır. Aslında, halkın da beklediği gibi her profesör bir filozof yani bir hezârfen olmalıdır. Fakat maalesef çoğu bilim insanı için öyle olmuyor.
Bu arada “Hezarfen” kelimesi Farsça’dır. “Hezar”, 1000 anlamına gelmektedir. “Hezarfen” ise “bin fenli”, yani “çok şey bilen” anlamına gelir.
Gerçi Türkiye’de filozof terimi ilahiyatçı kökenli felsefeciler için tanımlansa da doğru bir tanımlama olduğunu düşünmüyorum.
Dünyanın güneşin etrafında döndüğünü ve yuvarlak olduğunu keşfeden ve hepimizin bildiği Galile (Galileo Galilei), İtalyan kökenli bir astronom, bir fizikçi, bir böcek bilimci, bir mühendis ve bir matematikçiydi. Yani bir filozoftu.
Bizim Davinci olarak bildiğimiz Leonardo di ser Piero da Vinci yine İtalyan kökenli bir astronom, mimar, mühendis, mucit, matematikçi, anatomist, fizyolog, jeolog, haritacı, botanikçi, müzisyen, heykeltıraşı, yazar ve bir ressam olan döneminin en önemli filozofudur.
Yerçekimi kanunu ve eylemsizlik prensibini ortaya koyan ve 1687 yılında İngiltere’de doğan Newton (Isaac Newton) bir astronom, mucit, fizikçi, matematikçi, kimyacı, simyacı, doğa bilimci, teolog ve felsefeci olarak yakın tarihin en önemli filozofudur.
Aynı şekilde “Görelilik Teorisi” ile tanınan tüm zamanların en iyi fizikçisi olan Albert Einstein çocukluğunda iyi bir kemancı ve müzisyen idi. 1947 yılında doğan Einstein, sonraları bir gökbilimci, matematikçi, felsefeci ve kuantum fizikçisi olmuştur. Son yüzyılın dâhisi unvanını almış olan Einstein, söylediği birçok söz nedeniyle modern zamanların en iyi bilinen filozofudur.
Gelelim bizim filozoflara yani hezârfen olan kişilere.
Kimine göre bir peygamber, kimine göre bir efsanevi bir kurgusal kişi olan Lokman Hekim! Başta Uygur Türklerin arasında daha yaygın olmak üzere hemen hemen tüm Türk ve Müslüman ülkelerinde dini eserlerde bilge bir kişi olarak anılan Lokman Hekim, her derdin çaresini bulmuş büyük bir hekim olarak da anılır. Türk dünyasında doktor anlamına gelen hekim kelimesi ise, aslında filozof demektir. Ayrıca, tüm kaynaklarda Lokman Hekim’in hekimlik ve bilgeliği dışında kadılık, dişçilik, marangozluk, terzilik, tüccarlık, yorgancılık, çobanlık gibi pek çok mesleği olduğu da belirtilir.
Türk Dünyasının en ünlü filozoflarında biri Fârâbî (Ebu Nasr Muhammed bin, Muhammed bin Turhan bin Uzluğ el-Fârâbî et-Türkî )’dir. 870 yılında doğan Farabi, ilahiyatçı ve felsefeci olmasının yanı sıra gökbilimci, şair, mantıkçı ve müzisyendir. Ayrıca, tıp ile ilgili birçok araştırmada yapmıştır.
İsmail Cevheri ya da tam adıyla İsmail bin Hammâd el-Cevherî, 940’lı yıllarda doğan Kazak kökenli bir Türk’tür. İsmail Cevheri bir sözcük bilimci, yazar, şair, ilahiyatçı ve bir mucit olarak Türk dünyasının en önemli hezârfenlerden biridir.
Bir başka filozofumuz ise Özbek asıllı olan İbn-i Sina (BuAli Sina)’dır. Sina 980’li yıllarda doğmuş en iyi İslam felsefecilerinden biridir. Ayrıca, bir gökbilimci, mantıkçı, metafizikçi, yazar ve bir şair olan İbn-i Sina aynı zamanda da bir hekimdir.
Hem Davinci’den hem de İsmail Cevheri’den esinlendiği belirtilen Dünya’da ilk defa takma kanatlar ile uçan insan olan Hezârfen Ahmed Çelebi, 1609 yılında İstanbul’da doğan bir mucit, havacı ve bilgin olarak tarihimize mal olmuştur.
Yukarıda sadece birkaçını zikredebildiğim hem Dünya hem Türk toplumuna mal olmuş çok fazla sayıda olmasa da bazı filozof veya hezârfen olduğunu bilmekle birlikte yazımın bir tarih köşesine dönmesini istemiyorum.
Yukarıda bahsetmiş olduğum veya bahsedemediğin birçok filozofun adını bugün olduğu gibi gelecekte de biliyor olacağız. Özellikle son 1000 yıldır Dünya’da milyonlarca akademisyen veya Profesör ünvanlı olan kişiler oldu ve gelecekte daha da olacak. Fakat, bu akademisyenlerin ekseriyetle isimleri maalesef unutulacaktır.
Gelelim Prof.Dr. Ahmet Mehmet Celal Şengör kimdir? Sorusuna.
Bence Profesör Şengör, son 50 yılın hem Türkiye’nin hem Dünya’nın yetiştirmiş olduğu bir Filozof’u ya da Hezârfen’i dir.
Peki! Şengör’ü neden bir filozof olarak görüyorum?
Prof.Dr. Celal Şengör, esasen akademik anlamda bir yerbilimci’dir.
Yerbilimi maden, jeoloji ve jeofizik alt bilimlere ayrılır. Jeoloji bilimi de kendi alanında, uygulamalı jeoloji, mineraloji-petrografi, maden yatakları-jeokimya ve genel jeoloji ana bilim dallarına ayrılır. Şengör esasen dünya çapında tanınmış bir Genel Jeolog’tur.
Bir genel jeolog olarak dünya çapında tanınır olması, onu çok başarılı bir bilim insanı ve bir akademisyen yapar, fakat bir filozof yapmaz.
Prof.Dr. Celal Şengör’ün akademik anlamda bir genel jeolog olmasına rağmen, kendisi bir tarihçi, bir coğrafyacı, bir biyolog, bir arkeolog, hatta bir felsefeci ve teologlara taş çıkaracak dinler tarihi bilgisine de sahip bir bilim insanı olması, bence onu bir filozof yapar.
Ayrıca, birçok konuda hazır cevap oluşu ile çok zeki bir insandır.
Onun bu bilim dünyasındaki geniş bilgi dağarcığı sebebiyle, hem Amerika, hem Rus, hem Sırp, hem Alman, hem Avusturya, hem de yakın zamanda İtalya Bilimler Akademisine üye seçilmiştir. Ayrıca, Amerika Felsefe Topluluğu ve Amerika Jeofizik Birliğine kabul edilmiş ve birçok bilimsel kuruluş tarafından da ödüllendirilmiş bir kişidir.
Türkiye’de bu kadar geniş ve Dünya’nın en saygın bilim kuruluşlarına üye kabul edilen ikinci bir kişimiz maalesef yoktur.
Böyle bir bilimsel başarı tatbikî bilim insanlarını içten içe kıskandırsa da açıkça takdirle karşılanır.
Celal Şengör 2012 yılına kadar Tübitak’ın Türkiye Bilimler Akademisi’nin (TÜBA) de bir üyesiydi. 2011 Kasım ayında siyasi irade tarafından TÜBA’nın tarafsızlığına gölge düşürecek bazı atamalar yapmasına karşı durarak TÜBA’daki birçok bilim insanı gibi üyelikten istifa etmiştir.
Celal Şengör’e birçok ödülün verilmesi ve akademi üyeliklerine seçilmesindeki sebep onun adeta bir ayaklı kütüphane olmasından kaynaklanmaktadır. Belki de dünyada nadir fakat Türkiye’de en büyük yazılı esere sahip bir kütüphanesi olan tek kişi olması da onun filozof olmasına delalettir. Türkiye’nin hiçbir kütüphanesinde bulunmayan dünyada nadir bulunan bilimsel kitapların olduğu toplamda 50.000’in üzerinde eserin bulunduğu bir kütüphaneden bahsediyoruz.
Gelelim Celal Şengör’ün toplumda aykırı gelen sözlerine!
Zeki ve filozof olan insanların özellikle sağduyu gerektiren durumlarda hata yapmalarıyla ünlüdürler.
Yapılan bazı araştırmalarda, zeki insanların problem çözerken daha fazla hata yapmaları nedeniyle düşünmeden yanlış cevap verme ihtimalinin daha yüksek olduğunu göstermiştir.
Ayrıca, bir filozofun bilim insanından ayıran özelliği zaten aykırı davranışlarıdır.
Bilim insanının filozofa evirilme süreci, mevcut siyasi iradenin gücüne ve toplumun kültürel yanlışlıklarına rağmen var olan bilimsel gerçeği söylemesine ve toplum kabul etmese de toplumu aydınlatma çabasına bağlıdır.
Aksi takdirde bugün Galile ismini bilmez ve hala Dünya’nın düz olduğuna inanırdık.
Gelmiş geçmiş tüm filozofların insan olmaları nedeniyle bazı zaafları ve hataları olabilir. Ya da bize göre yanlışları olabilir.
Nitekim Davinci özel hayatını inceleyen ünlü psikanalizci ve nörolog olan Sigmund Freud, onun için bir firijit, bir sodomist olduğunu ileri sürmüştür.
Galile’nin yaşadığı zamanda toplum Dünya’nın düz olduğu inanıyordu. Galile dünyanın yuvarlak olduğunu iddia ettiğinde başta papa ve halk onu geri zekâlı olduğu belirtmişlerdir. Ayrıca, şiddetli sapıklık şüphesiyle Engizisyon Mahkemesi tarafından Galile’ye hapis cezası verilmiştir.
Çocukluğunda annesinin onu terk etmesi sonucu yaşadığı travmalardan kaynaklanabileceğini hesaba katmadan, bazı araştırmacılar tarafından Newton’un hiç evlenmemiş olmasından dolayı eşcinsel olduğu öne sürülmüştür.
Aynı şekilde Einstein evli iken kuzeni ile ilişkisi olması da birçok kişi tarafından eleştirilmiştir. Ayrıca, döneminde çorapsız sandalet giymesi ve eşinin arkası açık ayakkabılarını giymesi de birçok kişi tarafından tuhaf karşılanırdı.
Prof.Dr. Celal Şengör’ün de “12 Eylül askeri darbeyi desteklediği”, “insan dışkısı yemenin zararı olmadığını” ve “doktora öğrencisinin poposunu tokat attığını” belirtiği sözleri toplum tarafından haklı olarak yanlış hatta irrite edici bulunmuştur.
Ben de Şengör’ün bir bilim insanı olarak siyasi iradenin yapmış olduğu yanlışları pek dile getirmemesini, İTÜ’de öğretim üyesi olduğu sürece tüm rektörlerin yönetim anlayışlarına pek ses çıkarmayıp aksine tüm rektörler ile iyi geçinmesini doğru bulmamış ve onu kendi iç selliğimde eleştirmişimdir.
Fakat, bu eleştirilerime rağmen onun çok iyi bir bilim insanı olması ve hatta bir filozof olarak görmemden dolayı, tuhaf sözlerini hep göz ardı etmişimdir (devam edecek).